Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KIYAMETE KADAR İslamiyet Her Devre Hitap Eder

Bu ve bunun gibi emrin öncesini, safhalarını bilmeyen doğru hüküm verebilir mi?   İctihad yapabilecek özellikler ve üstünlükler, ancak Eshâb-ı kirâmda ve sonra, ikiyüz sene içinde yetişen, bazı büyüklerde bulunabildi. Daha sonraları, fikirler, reyler dağılıp, bid’atler çıkıp yayıldı. Böyle üstün kimseler azala azala, dörtyüz sene sonra, bu şartları hâiz kimse, yanî mutlak müctehid olarak meşhûr olan görülmedi.  Hicretten dörtyüz sene sonra, müctehide ihtiyâc da kalmadı. Çünkü, Allahü teâlâ ve O"nun Resûlü Muhammed aleyhisselâm, kıyâmete kadar hayât şekillerinde ve fen vâsıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şâmil olan ahkâmın hepsini bildirdiler. Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladılar.  Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın, yeni hâdiselere nasıl tatbîk edileceklerini, tefsîr ve fıkh kitâblarında bildirirler. “Müceddid” denen bu âlimler kıyâmete kadar mevcûddur. Bunlar da ahkamın yeni hadiselere nasıl tatbik edileceğini bildirdiler. 

Mazlumun Bedduası

Sana bir dava getirilip arz edildiği zaman nasıl ve neye göre hüküm verirsin? İslam âlimleri, ictihad etme ehliyeti olanın ictihad etmesinin lazım olduğunu şu meşhur hadis-i şeriften çıkarmışlardır: Peygamber Efendimiz, bir gün sabah namazını kıldırdıktan sonra cemaate yüzünü döndürüp “Hanginiz Yemen’e hazırlanıp gider?” diye sordu. Muaz bin Cebel hazretleri kalkıp “Ben giderim ya Resulallah!” dedi. Peygamberimiz “Ey Muaz! Bu vazife, senindir!” buyurdu.  Muaz bin Cebel, Kadılık, Hakimlik yapacak, halka İslamiyeti, Kur’an okumayı öğretecek, Yemen ülkesinde tahsil edilen zekat ve sadakaları da vazifelilerinden teslim alacaktı. 

Sultan 2. Abdülhamid, Peygamberimiz HZ.MUHAMMED (sav)'a hakaret içeren piyesleri nasıl yasaklattı?

Sultan 2. Abdülhamid İşte II. Abdülhamid'in Fransa, İngiltere ve İtalya'da oynanmasını yasaklattığı piyesler: Ziyad Ebüzziya - Mehmet Emin Gerger'in arşivlerden çıkardığı çarpıcı belgeler: Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamid, Batı memleketlerinde gerek dini, gerekse milli hislerimizi incitecek yayınlara karşı son der ece hassas davranır ve icap eden tepkiyi şiddetle gösterir, müdahelesinde ısrar eder ve müspet netice almadan işin ucunu bırakmazdı. Dışişleri Bakanlığı Arşivleri'nde, Sultan Abdülhamid'in, bu konulardaki hassasiyeti kadar, sözünü kabul ettirmedeki kudretini ispatlayan dikkate değer belgeler vardır. Fransa'da II. Cumhuriyet devrinde Sadi Carnot'nun Cumhurbaşkanlığı sırasında, Fransa'nın tanınmış yazarlarından ve Fransız Akademisi üyelerinden, Marki de Bornier "Muhammed" ismiyle manzum bir dram yazmış, bunu Komedi Franseze (Comedi Française) kabul ettirmiş (1888), programına aldırtmış ve sahne provalarına başlattırmıştır

25 yıl sonra, yeni bir Halepçe mi?

Batı hâlâ dilsiz şeytan. Kör, sağır ve dilsiz. Gazze için meydanlardaydık. Sonra “Arap Baharı” denilen olaylar başladı. Sıra Suriye’ye geldiğinde Suriye için meydanları doldurmaya başladık. Şimdi tam da Mısır’daki darbeye karşı meydanlarda iken, dikkatler yeniden Suriye’ye döndü.. 25 yıl sonra Suriye’de yeni bir Halep’çe yaşandı.. Kimyasal silahlarla çoğu kadın ve çocuk, bin beş yüze ya kın insan hayatını kaybetti, havadan ve karadan füzelerle yapılan saldırılarda binlerce kişi yaralandı ve yatağa düştü.. 11 Eylül’de Newyork’ta ikiz kuleler vurulduğu zaman dünyayı ayağa kaldıran ABD, şimdi yüz binlerce insan toprağa düşerken, kör sağır ve dilsiz.. Bu süreçte en can alıcı gerçek ise, İran yönetiminin ve Hizbullah’ın eli kanlı Nuseyri Esed rejiminin yanında yer alması.. Bu cinayete ortak olmalarını haklı gösterecek hiçbir şey yok.. Varolan sorunların çözümü de bu yolda değil.. Esed’in Saddam’dan ne farkı var.. Ya da Sisi’den. Birileri de çıkmış, “İsrail niye Suriye’ye saldırıyor” diyor

Dört Büyük Halife Dinin Direkleridir

Kur’ân-ı kerîmde bildirilmiş olan ahkâmın çoğu, mücmeldir, kapalıdır. Sahâbe-i kiram birçok işlerde ictihadları farklı olmuş fakat, hiçbiri diğerinin ictihâdına yanlış dememiş, bunu hâtırlarına bile getirmemişlerdir. Meselâ, Ebû Bekr-i Sıddîk halîfe iken, müslüman olmasını teşvîk için, bir gayri müslimi, bir sahâbînin yanına katarak, beyt-ül-mâlın muhâfaza memuru olan Hz. Ömere gönderdi. Buna zekât hissesini versin! diye emreyledi.  Hz.Ömer ise, bu parayı vermedi. “Müellefe-i kulûb” ismi verilen bu gibi kimselere zekât verilmesi, âyet-i kerimede emredilmiş iken, neye vermedin? diye sorunca, Hz. Ömer “kâfirlerin kalblerini yumuşatmak emri, Allahü teâlânın vaat ettiği zafer ve gâlibiyet başlamadan evvel, kâfirlerin azgın olduğu zamanda idi. Şimdi ise, müslümanlar kuvvetlenmiş, kâfirler mağlup ve âciz olmuştur. Şimdi kâfirlerin kalblerini mal ile kazanmaya lüzûm kalmamıştır” buyurdu.

Cahillerin Dinde Söz Sahibi Olması

Müslümanlar uyanık olmalıdır. Kıyâmet alâmetlerinin, şimdi çoğu çıkmış, her yere yayılmışdır. Bu alâmetlerden biri, câhiller çoğalacak, ilim adamları azalacakdır. Câhiller, dinde söz sâhibi olup, herkese yanlış yol göstereceklerdir.  Bunun için Müslümanlar uyanık olmalıdır. Her söze güvenmemelidir. Hutbelerde, kitâblarda ve gazetelerde, “Ehl-i sünnet” âlimlerini ve bunların kitâblarını bildirmeyip, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden, kendi kafalarına göre ma’nâ çıkaranlara inanmamalıdır. 

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Ölmeni istiyorlar genç arkadaş

Gençliği kullanmak Her seçim yaklaştığında mutlaka Zafer Mutlu'ya bakarım, şaşmaz bir göstergedir. Çünkü Zafer Mutlu kimi tutarsa o mutlaka kaybeder! Arkadaşların yazdığına göre şimdi de Mustafa Sarıgül'ü tutuyormuş. Sarıgül ka ybedecektir. Yorum yapmaya gerek de yok, anketler de öyle söylüyorlar. Bir de "Ali Şen'e soranlar" vardır, onlar da epey şenlikli adamlardır. 2007 seçimlerinde "Deniz Baykal'ın kendisinin de ummadığı büyük bir başarı kazanacağını" yazmışlardı, çünkü Ali Şen'e sormuşlardı, eski başkan öyle diyordu. Bunlarda yüz surat mahkeme duvarı olduğu için, şimdi de "Kılıçdaroğlu'nun CHP oylarını yüzde 50 arttırdığını" iddia etmekten geri kalmıyorlar. Okuyan binlerce emekli memur bunu gerçek sanıyor ve mutlu oluyor. Gerçek başka türlü belirince de şaşırıyorlar ama bundan da gizli bir mutluluk duyuyorlar, "ağlama fırsatı" çıkıyor. Ağlamayı severler. Birçok kişi bendenizi "muhalefete muhalif" olarak kabu

Öyle bir demokrasi var ki bizde dinsizlik, densizlik, donsuzluk bile serbest.

Daha ne İstiyorlar? Öyle bir demokrasi var ki bizde dinsizlik, densizlik, donsuzluk bile serbest.. 1924’ten bu yana Türkiyede bugünkü kadar demokrasi, çoğulculuk, serbestlik olmamıştır. Bir adamla bir kadın beraber yaşamaya karar veriyorlar. Nikah mikah yapmadan yaşıyorlar. Çocukları oluyor, nüfusa kayd ediliyor…  AVM’ler pıtrak gibi açılıyor. Lüks, israf, sefahat… Daha ne istiyorlar?  Ülkemizde yasaklar da var ama ilericiler, çağdaşlar, ateistler için değil. İslam medreseleri hala kapalı. Tasavvuf tekkeleri hala kapalı. Müslümanların devletten bağımsız bir Din İşleri İdaresi yok, Yahudilerin hahambaşısı gibi bir din liderleri yok. Bu yaygaracılar daha ne istiyor? Müslüman Türkiyede Yahudiler cumartesi, Hıristiyanlar pazar günü tatil yapabiliyorlar ama Müslüman çoğunluk cuma günü yapamıyor. Daha ne istiyorlar? 

Mahkeme salonunu ağlatan 28 Şubat ifadesi!

İntihar ettim, beni ipten eşim aldı 28 Şubat mağdur-müştekilerinden 80'den fazlası, talimatla İstanbul'da ifade verdi. İfadeye çağrılanlardan Çiller, yazılı ifade gönderirken, mağdurlardan bazılarının anlattığı "28 Şubat'ın yaşanmış gerçekleri" mahkeme heyeti dahil herkesin gözlerinin dolmasına neden oldu. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 28 Şubat davası kapsamında yaklaşık 100 kişi, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nde müş teki sıfatıyla ifade verdi. Müşteki olarak ifade vermek için İstanbul Adliyesi'ne davet edilen eski Başbakan Tansu Çiller, ifadeye gelmedi ve yazılı ifade gönderdi. Müşteki olarak ifade veren Merve Kavakçı, çıkışta 28 Şubat mağduru olup da müşteki olmayanlara sitemde bulunurken, eski asker Ahmet Uçar'ın anlattıkları duruşmaya damgasını vurdu. Çiller: BÇG sivillerle yürüdü Kimlik tespitinin yapılmasının ardından görüntülü kayıt sistemi kurularak müştekilerin ifadelerinin alınmasına başlandı. Mahkeme Başkanı, Tansu Çille

İPİN HESABI

Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok.  Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal,  -Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş.  Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. -O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?" Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış. - Tamam, servetin yarısı senin, demişler. - Aman,demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha ka

Böyle bir lideri tarih ender kayıt eder

Kur'an-ı Kerîm içkiyi yasaklamış ve haram olduğunu bildirmiştir: "Ey iman edenler! içki (hamr), kumar, dikili taşlar ve fal okları şevtanın işlerinden bir pisliktir."   (Mâide, 5/90). Ayette geçen  hamr  kelimesini fakihlerin çoğu aklı gideren bütün içkileri kapsamına aldığını söylemişlerdir. İslâm'dan önce ve İslâm'ın ilk devirlerinde, câhiliye Arapları içki içer ve bunu hayatın bir parçası gibi görürlerdi. İslâm beş şeyin korunmasına büyük önem vermiştir. Bunlar  akıl, sağlık, mal, ırz ve din dir. İçki içen kimse bu beş unsuru da koruyamaz duruma düşer. Amerika'da içki aleyhtarlarının kurduğu bir teşkilat yeryüzünde ilk defa içkiyi kimin yasakladığını araştırır. İlk yasağın Hz. Muhammed (s.a.s) tarafından ortaya konulduğu anlaşılınca O'nun hatırasına New York'ta  "Muhammed Çeşmesi"  adını verdikleri bir âbide yaptırırlar. (Yeşilay Dergisi, sy. 441, Ağustos 1970). Buradan sonrasi daha ilginc okumaya devam edelim

Kurtuluşun faturasını ödeyen adam

Beni, Milli Mücadeleyi açmak üzere bunca paşa arasından seçip Anadolu’ya gönderen Sultan Vahideddin’dir… Sultan Mehmed Vahideddin Han’ı, Sevr Antlaşmasını imzalamasından ötürü “Vatan Haini” olarak lanse edenler, lütfen bir zahmet Sevr Antlaşmasının üstüne baksınlar ve padişahın imzasını bulup bana da göstersinler. Gösteremezler çünkü yoktur. Çünkü; Sultan Vahideddin Han, Sevr paçavrasını imzalamamıştır. Bizim tarihimizde hain yoktur. Bir gün, Yıldız Sarayında Sultanın çalışma odasından başlayıp bütün sarayı saran meşhur yangın esnasında nöbetçilerden biri saraya bakar ve ağlar. Bu durumu gören Sultan Vahideddin Han nöbetçiye hitaben; “…Ne ağlıyorsun be adam benim memleketim yanıyor. Sarayım yanmış, evim yanmış ne ehemmiyeti var.” der. 6 Asır yaşayan Osmanlı İmparatorluğunun 36. ve son padişahı Sultan Mehmed Vahideddin Han, 4 Ocak 1861’de İstanbul’da doğdu. 16 Mayıs 1926’da San Remo’da Allah’ına kavuştu. 4 aylıkken, Babası Sultan Abdülmecid Han vefat etti, yetim kaldı, 5 yaşında anne

Adı Emin Ersoy’dur. Merhum Akif’in oğlu

BİR DEVRİN MUHTEŞEM ŞAİRİNDEN BÖYLE İNTİKAM ALMIŞ OLDULAR..! Yıl 1966 sonları. Kapınıza bir adam gelir. Adı Emin Ersoy’dur. Merhum Akif’in oğlu. Bir öğle sonrası odamdayım. ”Sizi biri görmek istiyor” dediler. “Buyursun” dedim. İçeri tıraşı uzamış, üstü başı bakımsız yaşlıca, çelimsiz bir adam girdi. Hazırolu andıran bir duruş ve hafif bükük bir boyunla: ”Bendeniz Mehmet Akif’in oğluyum” dedi. Bir anda ne olduğumu şaşır...dım. Nasıl şaşırdım bilemezsiniz. Es ki bir dostluk havası yaratmak istercesine: ”Oooo buyurun buyurun, nasılsınız?” türünden bir yakınlık göstermeye çalıştım. O, tavrını bozmadı: “Rahatsız etmeyeyim. Sizden ufak bir yardım rica etmeye gelmiştim.” dedi. Gökler mi tepeme yıkıldı, yer mi yarıldı da, ben mi yerin dibine geçtim; doğrusu fena allak bullak oldum. Ve tek yapabileceğim şeyi yaptım, cüzdanımı çıkartıp uzattım. O, bükük boynuyla: ”Siz ne münasip görürseniz.” dedi. Cinnet cehennemlerinin tüm yıldırımları düşüyordu yüreğime. ”Durun bakalım neyimiz varmış” gibi

Tarih Şaşırtıyor Çünkü Resmi Tarihin Dışını Çıkılıyor

YAKIN TARİH NİÇİN ŞAŞIRTIYOR? Tarih Şaşırtır mı? Aslında tarih şaşırtıcı değildir; çünkü tarih çoğunlukla tekerrürden ibarettir. Fakat son zamanlarda Türkiye’de tarih son derece şaşırtıcı olmaya başladı… Tarih Şaşırtıyor Çünkü Resmi Tarihin Dışını Çıkılıyor Çünkü Türkiye’de tarih gizli-saklı, devletin tekelinde bir alan olagelmiş. Devletin yazdığı ve dayattığı tarih sıkıcı ve yavan gelmiş kitleler için. Fakat son zamanlarda devletin tarih üzerindeki tasallutu ve tazallumu yavaş yavaş kalktığı için daha sivil ve daha gerçekçi tarih kitapları gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Böyle olduğu için de tarih şaşırtıcı olmaya başlamış; kitlelerin ilgi duyduğu bir alan haline gelmiştir… Türkiye'nin Yakın Tarihi Yavaş Yavaş Aydınlanıyor

OSMANLI'DA Harem!

Gerçek Harem! Haremin asıl kapısı ve üzerinde Kur'an ayeti. Düşünmek gerekmezmidir ki; girişine Kur'an ayetlerinin ilgili olanları yazılan böyle bir evde Kur'an'ın reddettiği kadın alemlerinin yapılması mümkün mü? Maalesef bu ayetleri aşk şiirleri diye anlatan bazı turist rehberleri ve hatta turistlere verilen rehber kitaplar bulunmaktadır. Halbuki yabancı seyyah ve yazarlar da hareme dinen giriş i meşru kabul edilen erkeklerin dışında kimsenin alınmadığını hatıralarında nakletmektedirler. Bu duvardaki levhalardan büyüğünün üzerinde asıl hareme aileden olan erkeklerin dışında kimsenin izinsiz giremeyeceğine dair şer'i hükmü ifade eden ayet-i kerime yer almaktadır: "Ey iman edenler! Evleriniz dışındaki evlere izin istemeden ve orada sâkin olanlara selam vermeden girmeyiniz. Böyle hareketleriniz sizin için daha hayırlıdır." (Nur Suresi, Ayet 77)

Çocuklarınızın sabah yemininden memnun musunuz?

“Özgürlüklerin önü açılsın”  Geçtiğimiz hafta Diyarbakır’da 57 sivil toplum örgütünün ortaklaşa yaptığı bir eylem üzerine, bu köşede 27.11.2011’de yayımlanan “Andımız ve İslami Duyarlılık” başlıklı yazıya atıfla, “Türk M illi Eğitim sistemindeki “itikadi” bir husus”u yeniden dikkatlere arzetmek istiyorum. “Özgürlüklerin önü açılsın” sloganıyla yapılan eylemde, her sabah okullarda okutulan “Andımız”ın kaldırılması talep edildi. Memur-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Yunus Memiş’in “Müslüman çocuklara her sabah gün doğumu ile adeta ibadet bilinciyle bu saçma ve şirk kokan sözleri söyletmek gaflet ve ihanet ile özdeştir” sözlerine özellikle dikkat etmelisiniz. Zira konu sadece sıradan bir “sabah ritüeli”nden ibaret değil; doğrudan doğruya “İslam inancı”yla, “iman” veya “küfür”le alâkalı. Mezkur yazıda da belirtmiştim; her sabah çocuklarımıza zorla okutulan “Andımız” metninin hikayesi Cumhuriyet Devrimlerinin silindir gibi bu milletin üzerinden geçtiği yıllara dayanıyor. “İdam mangası” olarak f

Müslüman Kardeşler ya da İhvanül Müslimin Hakkında Nedir Ne degildir Ögrenelim

Askeri darbeyle devrilen Muhammed Mursi'nin bir yıl önceki seçim zaferi, hareketin doğduğu ve onlarca yıl boyunca yasaklı kaldığı Mısır'da Müslüman Kardeşler için bir devrimdi. Müslüman Kardeşler ya da İhvanül Müslimin, Mısır'ın en eski ve en büyük İslamcı örgütü. 1920'li yıllarda Hasan el Benna tarafından kurulan örgüt, siyaset ve İslami hayır işlerine dayalı modeliyle dünya genelinde. Kuzey Afrika'dan Orta Doğu'ya sayısız İslamcı harekete ilham kaynağı oldu. Başlangıçtaki amacı İslami değerleri ve çalışmaları yaygınlaştırmak olan hareket, kısa süre sonra siyasileşti. Özellikle Mısır'da Osmanlı İmparatorluğu'nun çökmesinin ardından İngiliz sömürge yönetimine karşı direnişte ve Batı değerlerine karşı Arap ve Müslüman kimliğinin savunulmasında önemli rol oynadı. Müslüman Kardeşler geçen yıl Muhammed Mursi'yle iktidara gelene dek, resmen hep yasaklıydı ve sıklıkla baskıya maruz kalıyordu. Hareket, 1981'den 2011'e dek iktidarda kala

Benden sonra 10 yıl idare etsinler, 100 yıl idare etmiş sayacağım!

Ne bitmez kinmiş bu Ya Rabbi!   Meselenin özü şu:  Ne bitmez kinmiş bu Ya Rabbi!    an bir turnusol kâğıdı gibi çalışıyor hâlâ. Ülkeyi istikrarsızlaştırıp bir yangın yerine çevirmek isteyenler ile meşruiyet dairesinde hareket edenleri ayırt etmekte işe yaradığı kesin: 1909’un 27 Nisan’ında tahta veda ettiğinde söylediği rivayet edilen o söz hâlâ çivi gibi akıllarda çakılı: “Benden sonra 10 yıl idare etsinler, 100 yıl idare etmiş sayacağım!” Nisan 1909’dan tam 9 yıl 6 ay 3 gün sonra, yani 10 yılın dolmasına 6 ay kala Osmanlı Devleti fiilen yok oldu! “Bu kadar basiret de biraz fazla!” diyebilirsiniz ama biz de kolay bulunan birinden bahsetmiyoruz. Ertuğrul Özkök, bir dergiye verdiği mülakatta Sultan Abdülhamid’in en başarılı padişahlardan biri olduğu gerçeğini teslim ediyor ama hemen ekliyor: “Bugün kendisinden bize kalan sadece yasaklar, istibdat dönemi ve hafiyelik sistemidir. Adı da o yüzden Kızıl Sultan diye kalmıştır…”

''İslam hoşgörü dinidir'' sözü, dehşetli bir tuzaktır !

Resulullah’ın hoş gördüğünü hoş görürüz, hoş görmediğini hoş görmeyiz. Bazı sözler vardır, dışı süs, içi pistir. Görünüşte bal şerbetidir, ama içinde zehir vardır. Görünüşe bakan aldanır ve hayatını mahveder. Bazı “tatlı görünüşlü, süslü- püslü” sözler vardır, o sözlerin peşine düşen insan, ALLAH muhafaza eylesin, ebedî hayatını mahvedebilir.  İşte bu yazımızda bu gibi sözlerden birini ele alacağız: “İslâm hoşgörü dinidir” sözü, içimize atılmış çok tehlikeli bir tahrip kalıbıdır.  Bu sözü “kayıtsız şartsız” şekilde kabul eden perişan olur. Temel ölçümüz nedir?  Biz Müslümanlar, Allah’ın hoş gördüğünü hoş görürüz, hoş görmediğini hoş görmeyiz. Resulullah’ın hoş gördüğünü hoş görürüz, hoş görmediğini hoş görmeyiz. Şeriatın hoş gördüğünü hoş görürüz, hoş görmediğini hoş görmeyiz. 

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem 'ın 10 Nasihati

ALLAH Celle Celalühu izni ile 1000.  Paylaşım 1) BESMELE  Resûlullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular:  - Besmelesiz baslanan her is, hicbir netice vermez.  - Herhangi bir müskül ve güclüge rastlarsan Allah'in ismini an,  Besmele cek: "Bismillâhirrahmanirrahim ve lâhavle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyilâzîm" cümlesini tekrarlar. ALLAH seni her musibetten ve belâdan kurtarir.  2) HAMD VE SÜKÜR  Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular:   -"Elhamdü lillah= Allah'a hamdolsun" demek en büyük tessekkürdür. Bunu söylemeyen sükretmemis olur. 

Nedir Bu Halil İbrahim bereketi

Bereketin  adı Vaktiyle Birbirini Çok Seven İki Kardeş Varmış. Büyüğü Halil. Küçüğü ise İbrahim... Halil, evli çocuklu. İbrahim ise bekârmış... Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin... Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş. Bununla geçinip giderlermiş... Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar. İş kalmış taşımaya. Halil, bir teklif yapmış : İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle. Peki, abi demiş İbrahim... Ve Halil gitmiş çuval getirmeye... .

ŞEHİD OLUNCA KEFEN BULUNAMAMIŞTI

HİCRETİN BEŞİNCİ SENESİ Selmân-ı Fârisî’nin Müslüman Olması ve Hürriyete Kavuşturulması Medîneli bir yahûdînin kölesi olan Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh-, İslâm nîmetiyle perverde oluşunun nice ibretlerle dolu hikâyesini İbn-i Abbâs Hazretleri’ne şöyle anlatmıştır: “Ben Isbahan’ın Ceyy adlı köyünde yaşayan bir kimse idim. Babam köyümüzün eşrâfındandı. Hayatta en çok sevdiği kimse bendim. Bu a şırı sevgisi sebebiyle beni yanından hiç ayırmaz, kız evlâdı gibi dâimâ evde tutar, dışarı çıkarmazdı. Babamın dîni olan Mecûsîliğe (Ateşperestliğe), kendimi o kadar kaptırmıştım ki, ateşgedeye bakma, ateş yakma işini bile üzerime almıştım. Ateşgededeki ateşin bir an olsun sönmesine izin vermezdim. Babamın büyük bir çiftliği vardı. Kendisi birgün inşaat işiyle uğraşıyordu. Bana: «–Yavrum! Ben bugün hep inşaatla meşgûl olacağım, çiftliğe gidemeyeceğim. Oraya sen git!» dedi ve yapılması gereken bâzı şeyleri de söyledi. Sonra da bana:

Dikkat edin İslam bir dairedir.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurdu: “Dikkat edin İslam bir dairedir. Döndüğü müddetçe siz de kitapla(Kuran/Sünnet) beraber o dairenin içinde dönünüz. Dikkat edin, kitap ile sultanlık (din ve devlet işleri) birbirinden ayrılacak. Dikkat edin, onlar (bizden olmayanlar olsa gerek) sizin başınıza emir (idareci) olacak. Sizin aleyhinize olan, kendilerinin lehine olan şekilde hükmedecekler. Eğer onları dinlemezseniz sizi öldürecekler, itaat ederseniz sizi sapıtacaklar. Onlara karşı Meryem oğlu İsa (aleyhisselam)’ın arkadaşlarının davrandığı gibi davranın. Onlar ki testerelerle biçildiler, çarmıha gerildiler ama yine de davalarından vazgeçmediler. Allah’a itaat ederek ölüm, Allah’a isyan ederek yaşamaktan daha hayırlıdır.” (Hadis alimlerinden İmam Taberani Mu’cemu’l Kebir, Mu’cemu’s Sağir ve Şamiin isimli eserlerinde rivayet etti.) Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) ikazına bakar mısınız? Subhanallah. Işittik ve itaat ettik ya Rasulullah (salla

Bunlar Müslümanı imanından eder.

  İ manı koruman ı n yollar ı   Haram olan bakışa; “Güzel kadınlara bakmak veya onlarla tokalaşmak sevaptır.” demek, insanı imanından eder. “Çalışmak namaz kılmaktan önce gelir veya daha önemlidir.” ya da “Çalışmak için namaz kılmamak haram değildir” gibi sözler, insanı imanından eder. Kişinin eşine veya sevdiği herhangi birine; “Ben Allâh’a tapdığım gibi sana tapıyorum” ya da “seni Allâh’tan çok seviyorum” demesi onu imanından eder. “Zalim kader”, “Kader utansın”, “bu kadar keder de adaletsizliktir”, “bu sefer kader yolunu şaşırdı” ya da “Allâh benden başka keder gönderecek kimse bulmuyor” gibi kadere itiraz ve tepki içeren sözleri -öfke halinde bile olsa- söylemek, insanı imanından eder. Birilerine “Allâh’ın oğlu musun?” veya “Allâh’ın oğlu bile olsan”, “Allâh bile seni kurtaramaz”, “Allah bile beni vazgeçiremez” ya da “Allâh bile inse şunu yapmam” gibi sözler söylemek, insanı imanından eder.

Osmanlı halkı cahilmiydi

“Osmanlı halkı cahildi, okuma-yazma oranı çok düşüktü, Harf İnkılâbıyla bu durum değişti diyorlar, doğru mu?” Önce şunu söyleyeyim ki, okuma yazma bilmemek başka, “cahil” olmak başkadır. Ülkemizde nice okuma-yazma bilmez “ârif”lerle nice “profesör” titri taşıyan “cahil”ler var. Efendimiz’in de “ümmi” olduğunu unutmayalım. İkincisi: Her dön em kendi şartlarıyla değerlendirilir. Devletler aynı dönemin devletleriyle karşılaştırılır. Kanuni dönemini bugünle kıyaslayamazsınız. Ancak o dönemin Fransa’sı, Almanya’sıyla mukayese ederseniz, sağlıklı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Kanuni’nin Türkiye’sinde, çağdaşı Avrupa devletlerine göre daha fazla kitap, daha çok okul, daha yüksek oranda okur-yazar var. Osmanlı’nın eğitim faaliyetini okulla sınırlamak doğru olmaz. Bütün camiler sürekli eğitim kurumudur. Buralarda din ilimlerinin yanı sıra fen ilimleri de öğretilir.

İslam ile Kemalizm Uyuşmaz ve Bağdaşmaz

İLAHÎ İslam dini ile Marksist ideoloji uyuşur ve bağdaşır mı? Uyuşur ve bağdaşır demek mümkün değildir. İkisi birbirinin zıddıdır.  İslam, Tevhid inancı yani kemal sıfatlarla sıfatlı, noksan sıfatlardan münezzeh, kainatın Yaratıcısı, alemlerin Rabbi, mutlak kudret Sahibi,ilmi ve iradesi her şeyi kuşatmış bir Allah'ın varlığını kabul eder. Marksizm ise ateisttir, materyalisttir. Peki İslam dini ile, M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra çıkartılmış Kemalist ideoloji uyuşur ve bağdaşır mı? Bu ikisi de bağdaşmaz ve uyuşmaz. İnsan sadece Allah'a inanmakla Müslüman olamaz. Kelime-i Tevhid'in, birbirinden ayrılmaz iki esası vardır: 

Ilımlı islam, ılımlı müslüman ne demektir? Bu sözleri dillendirenler neyi ima etmek istiyorlar

Bismillahirrahmanirrahim Ilımlı İslam, batılı güçlerin yürüttüğü bir yozlaştırma politikasıdır. Ilımlı İslam, İslam ülkelerinde radikal İslami hareketlerle ilişkili istikrarsızlık ve bunun getireceği siyasi sonuçların, Amerikan ve Batı karşıtlığı hareketlerine, güvenlik zafiyetlerine ve olası menfaat kayıplarına sebep olmasının önüne geçmek için ABD düşünce kuruluşlarında geliştirilip hükümet tarafından desteklenen modernist İslam yorumudur. Unutmayalım ki tek kurtuluş yolu gerçek İslâm’dır. Din sömürücüsü münafıklar ve arivistler gerçek İslâm’ın yerine uydurma, düzmece bir ılımlı, ehlî, light İslâm çıkartmak istiyor. İki türlü İslâm Modeli sunulmuştur dünyaya: Ilımlı İslâm, Vahşî İslâm… Irak tarafı vahşi İslam, Türk tarafı ılımlı İslâm.

HARAM AY ORUCU onemli musluman kardeslerim okuyalim

BU AYKI HARAM AY ORUCU İLE EYYÂM-I BÎYZ ORUCU BU SENE AYNI GÜNE DENK GELDİ ECİRLER KAT VE KAT OLDU İNŞAALLAH... "Ramazan ayının orucundan sonra, en üstün oruç, Allah'ın Muharrem ayı(nda tutulan)dir."  (Tirmizi Savm:40, No: 40, sh 120, Müslim, Siyam:55 No:2429, sh:352) HARAM AY ORUCU: Enes İbn-i Malik (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kim haram aydan,(yani bu aydan) üç gün, Perşembe, Cuma ve Cumartesini tutarsa, Allah ona dokuz yüz sene ibadet (sevabı) yazar." (İbn-i Şahin. İbn-i Asâkir, Ezdi, Gazali, İhya. Zebîdî, İthaf, 4/256,Gunye, 2/124) EYYÂM-I BÎYZ ORUCU: Bu üç günün, ayın onüç, ondört ve onbeşinci günleri olması menduptur. Bu günlere "Eyyam-ı Bîyz" (Beyaz günler) denilir.

Allah’ı zikretmeye devam et

Mevlânâ (ks) Hazretleri buyurur ; Adamın biri her zaman Allah , Allah , diye zikreder, bu zikirden ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı. Bir gün şeytan gelip ; –Niye durmadan, Allah, Allah , deyip duruyorsun. Bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun Allah sana, Lebbeyk , buyur kulum, ne istiyorsun , dedi mi. Sende hiç sıkılma yok mu , daha ne kadar Allah deyip duracaksın , dedi. Bunun üzerine Allah’ın adını dilinden düşürmeyen adam ümidini kaybetti ve zikri bıraktı. Gönlü kırık bir hâlde yatıp uyudu. Rüyasında Hazreti Hızırı (as) gördü , Hızır ona ; –Neden yaptığın güzel işi terk ettin, Allah’ı zikretmeyi bıraktın , diye sordu. Adam ;

Mesele alevilik değil, artık anlayın!

Peygamber efendimizden beri...” Peygamber efendimiz” denildiğinde, akla gelen diğer isim ekseriya Hz. Ali’dir. Camii/mescid, hep vardı.  Bilmem ki şu söz alevileri kızdırır mı: “Hz. Ali’nin hayatı camide geçti, bir kere bile onu cemevinde gören olmadı!” Ya Hz. Hüseyin’i? Hz. Hasan’ı? Hz. Fatıma’yı? Ehli beytten birini? Onların da hayatında cemevi yok! Cemevi bir tekke! “Kadirihane” gibi, “mevlevihane” gibi... Tekkeler kapandı, cemevleri de! Tekkeler camiden uzak değildi. Nitekim, kapanan tekkelerin bir kısmı camiye dönüştürüldü. Belki bazı cemevleri de böyle yapılmıştır. Türkiye’de aleviliğin atıf merkezlerinden Hacı Bektaş Külliyesi’ne giderseniz, girişte camiyi görürsünüz... “Efendim o sonradan yapılmıştır!” Peki, cemevi önceden mi yapılmıştır?

Zilhice Ayı'nın ilk On Gününün Fazileti

Zilhice Ayı'nın ilk On Gününün Fazileti   Fecr süresinin 2. ayeti kerimesinde Rabbimiz:  “On geceye yemin olsun” buyurarak, bu gecelere yemin etmiş ve kıymetine işaret etmiştir.             Buradaki on geceden murat, Zilhicce ayının ilk on gecesi yani Kurban Bayramı’ndan önceki on gecedir. Mevla Teala’nın “on gün” değil de “on gece” buyurması ise, günlerinin dokuz olmasındandır, zira onuncu gün bayram günüdür.    Geceler ise önce geldiğinden on gece tamam oluyor. Nitekim Araplar geceyi zikrederler, günün tamamını yani gündüzü ile beraber kastederler. İşte bu on günler içerisinde de en faziletli olanlar, “Terviye, Arefe ve Nahr (Kurban Bayramı) günüdür.  Halk arasında “on günler” diye bilinen bu günler, Huccac-ı Kiram’ın mukaddes beldelerde hac göreviyle meşgul oldukları çok kıymetli günlerdir.  Öyle ki, bu on günlerde yapılan ibadet kadar hiçbir günde yapılan ibadet Allah’a daha sevimli gelmez.  Nitekim bir Hadisi Şerifte Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şö

Federasyon Başkanı ( Müslümanlar İçin Acil İhtiyaç )

 Federasyon Başkanının Özellikleri  "16 Madde" Birinci madde: Türkiye Müslümanlarının yüzde 70’i 80’i Sünnîdir. Öncelikle bunların      birleşmesi gerekir. İkinci madde: Sünnîler arasında çeşitlilik vardır ama bunlar birleşmeye mâni değildir. Üçüncü madde: Başlangıçta gevşek bir birlik oluşturulmalı; cemaat, tarikat, fırka ve hiziplerin iç işlerine,      hizmetlerine, metodlarına karışılmamalıdır. D ördüncü madde: Birleşme, bir konfederasyon veya federasyon kurularak hayata geçirilebilir. Beşinci madde: İsmi “Türkiye Maneviyatçı ve Muhafazakâr Dernek, Vakıf ve ruluşlar Federasyonu” olabilir. Altıncı madde: Federasyonunun genel başkanının on kadar hasleti olmalıdır. Bunların birincisi, başkanlığa hırslı ve talip olmamasıdır. Başkan olmak için içi yanan ve her haltı yiyen bir kimsenin ahlakı ve karakteri düşük demektir ve ondan bir hayır gelmez.

Ebu Bekr-i Sıddık

Peygamberlerden sonra insanların en üstünü. Hazret-i Ebû Bekir, daha Müslüman olmamıştı. Çok te’sîrinde kaldığı bir rü’yâ gördü. Gökten dolunay inip, Kâ’be-i muazzamaya gelmiş ve sonra parça parça olmuş, parçalar Mekke’deki her evin üzerine düşmüş, sonra da tekrar bir araya gelip göğe yükselmişti. Fakat, kendi evine düşen ay parçası evde kalmış tekrar göğe yükselmemişti. Hazret -i Ebû Bekir, evin kapısını kapayarak, ay parçasının çıkmasına mâni olmuştu. Kavminden Peygamber gelecek Sabahleyin heyecanla uyanan Hazret-i Ebû Bekir, hemen bir Yahûdî âlimine gidip, rü’yâsını anlattı. O da dedi ki: - Bu rü’yâ karışık rü’yâlardan biridir. Bunun ta’bîri yapılamaz. Fakat bu söz O’nu tatmin etmemişti. Devamlı bu rü’yânın ta’bîrini düşünüyordu. Bir zaman sonra ticâret maksadıyla gittiği yerde, râhip Bahîra’ya rü’yâsını anlattı. Rü’yâ Bahîra’nın çok dikkatini çekti. Bunun için Hazret-i Ebû Bekir’e sordu: 

Ey Müslümanlar! Verilen bir iman küfür savaşıdır.

İslam ülkelerinde Batılılaşma   hareketleri sonucunda bir nesil ortaya çıktı.   Bu nesil İslam Dini'nin hukuk   kısmını reddediyor, inkar ederek, çirkin görerek atıyor.   Bunun yerine insan elinden çıkma kanunları kabul ediyorlar. Bunun adına da “laiklik”veya yanlış da olsa “sekülerleşme”diyorlar.   Şimdi bu kesim batıl rejimlerin   ve pozitivist, tanrı tanımaz, din dışı eğitimin sayesinde azımsanmay acak kadar bir sayıya ulaştılar. İnanmayan araştırsın, biz burada yıllardır yazıyoruz;   İslam bölünme,parçalanma kabul etmez. Kur’anın bir kısmını alıp bir kısmini almama yetkisi yoktur insanda.   Ya dinin tamamını alır, kabul ve tasdik eder, “Müslüman” olur. Ya da bir kısmını almaz, beğenmez,reddeder, o zaman da “kafir” olur. İnanmayan açsın ilmihal kitaplarını,okusun. Veya güvendikleri bir alime sorsun.

Bilin ki, korkaklar hayatı yaşadıklarını zannederken de korkularını yaşarlar.

Peygamberlerimizin hayatlarını okuyor musunuz?.. Şimdiye kadar okumuş olsanız dahi yeniden okuyun. Evinizde, elinizde yoksa hemen bir tane edinin. Bakın bakalım, aralarında, ekmek derdine kapılıp inancından, itikadından taviz verenler var mı?.. Ölüm gelmeden ölmeye yatanlar var mı? Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyen var mı? İtle dalaşmaktansa çalıyı dolaşmayı tercih eden var mı? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın tekerlemesine sığınan var mı? Maslahat icabı inançlarından, ilkelerinden taviz veren var mı? Yok... Nasıl inanmışlarsa öyle yaşamışlar. Baskı ise baskı, zulümse zulüm, katlanmışlar. Şiddet karşısında bile itidalden uzaklaşmamışlar, suhulet ve sükûnetle tebliğlerini yapmışlar. Hatırlayın: Hazret-i İbrahimin karşısında Nemrud vardı...

Gerçek şu ki, dindar Müslümanlar bozuldu:

Bize neler oldu böyle? Eskiden “dindar Müslüman” olmak bize yetiyordu. Tüm hayatımızı buna göre yaşıyorduk. Makamımız, mevkiimiz ve paramızla değil, takvamızla fark ediliyorduk. Paraya ve sair iktidar nimetlerine kavuştuktan sonra, “ötekiler”e (dinde hassas olmayan kesimlere) benzemeye başladık... Kılık kıyafet, sakal-bıyık, moda, marka ve gösteriş tutkusu aynı... Defileler bile yapıyor, “moda” dergileri” çıkarıyor, televizyonlarımızı büyük ölçü de “menhiyat”a kullanıyoruz. Gerçek şu ki, dindar Müslümanlar bozuldu: Çoktandır “çağdaş” ve “modern” takılıyoruz. Geride sadece birkaç farkımız kaldı:

Hz Ömer derki söyleyecek bir şey yok bu suçun cezası idam

Hz.Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler, derler ki  -Ey halife bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.  Bu söz üzerine Hz.Ömer suçlanan gence dönerek:  -Söyledikleri doğrumu diye sorar.  Suçlanan genç derki evet doğru bu söz üzerine Hz Ömer:  -Anlat bakalım nasıl oldu diye sorar. Bunun üzerine genç anlatmaya başlar,derki : -Ben bulunduğum kasaba da hali vakti yerinde olan bir insanım ailemle beraber gezmeye çıktık kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Hayvanlarımın arasın da bir güzel atım varki dönen bir defa daha bakıyor hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyva koparmasına engel olamadım, arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş  attı   atım oracıkta öldü, nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım babası öldü, kaçmak istedim, fakat arkadaşlar beni yakaladı,durum bundan ibaret,dedi.   Bu söz üzerine Hz Ömer söyleyecek bir şey yok bu suçun cezası idam,

Biz nasıl Müslümanlarız ? İyi Müslümanlar mı, kötü Müslümanlar mı?

Bir kısmımız aç gecelerken, bir kısmımız tok sabahlıyor.  İslâm ilim, irfan, hikmet dinidir. Biz bunlarla yeteri kadar meşgul olmuyor, tahsiline çalışmıyoruz. Günde saatler ce tv seyrediyoruz ama kaçta kaçımız faydalı, değerli kitapları mütalaa ediyoruz ? Kaçta kaçımız ehliyetli hoca ve üstadlardan faydalı ilimleri ders olarak okuyor? Dedikodu, polemik, çekişme, horoz döğüşü oldu mu ilgileniyoruz ama bize ebedî saadet kazandıracak ilimlere ve uygulamaya yönelmiyoruz. Dinimiz bize “kâfirleri taklit etmeyin, onları dost ve velî (idareci) edinmeyin” diyor ama biz, kâfirleri öylesine taklid ediyoruz ki, onlar sıçan deliğine girseler biz de peşlerinden gireceğiz Allah"a iman etmiş bulunuyoruz ama O"nunla ezelde yapmış olduğumuz ahd ve misaka hıyanet ediyoruz. Allah"ın kesin emir ve yasaklarına uygun şekilde yaşamıyoruz. 

Osmanlı Düşmanlığında Gelinen Son Nokta!

Define avcılığından Osmanlı mezarları fazlasıyla Tahrip ediliyor İddialara göre, bazı bölgelerdeki talanın arkasında İran var. Definecilik bahanesiyle Osmanlı mezarları talan ediliyor “İran ‘ın Osmanlı’ya olan hıncı en enteresan noktalarda bile devreye giriyor.” “İran Osmanlıya dair ne varsa yok etme çabasında” “Şu anda Osmanlı mezarları ve türbelerini hedef seçmiş durumdalar” Define bulacağız diye ülkenin belirli bölgelerini köstebek yuvalarına çevirenlerin yanı sıra, bir de define cilik adı altında Osmanlı mezarlarını ve türbelerini talan edenler var. Samanyolu Televizyonu Belgesel Yapımcısı Veysel Karani Gümüşdereli , bu çarpıcı konuyu ele aldı. Ve işin arkasında olduğu iddia edilen İran’ı ve İranlıları yazdı. Türkiye’de hiç kimsenin bilmediği bir define dünyası var… Görünenin ve bilinenin çok ötesinde, siyaset ve akademi dünyasından ünlü isimlerin ve hatta devletlerin içinde olduğu buz dağını andıran bir dünya… Hareket alanı öncelikle altın ve tarihi eser. Özellikle ka

MÜSLÜMAN KADIN VE ERKEKLERE ÖRNEK BİR DÜĞÜN

Hz.Fatıma'nın çeyizi Peygamberimiz'i ağlatmıştı. Hz. Fatıma ile İslam Halifesi Hz. Ali’nin evlilik, düğün ve aile hayatının ümmete örnek olması için Efendimiz büyük gayret göstermişti. Zira bu örnek aile oluşurken, nikahından ev içi ve ev dışında yapacakları iş bölümüne kadar her şeyi Peygamberimiz planlamıştı.  MÜSLÜMAN KADIN VE ERKEKLERE ÖRNEK BİR  DÜĞÜN Hz. Fatıma (ra); Peygamber Efendimizin (sav) risaletinin beşinci yılında, hicretten sekiz yıl önce, Mekke’de dünyaya geldi. Hz. Fatıma (ra), Peygamberimizin Mekke`deki tebliğ günlerinde küçücük bir çocuktu. Ancak, babasının karşılaştığı zorlukları bir büyük gibi algılıyordu. Annesi Hz. Hatice (ra)’nın vefatı onu derin üzüntülere sevk etmişti. Hz. Peygamber`in çocuklarının ardı ardına vefat etmesi, Hz. Fatıma ile arasındaki yakınlığı daha fazla arttırmıştı. Aradaki güçlü sevgi bağlarından dolayı Hz. Peygamber (sav); Hz. Fatıma’yı ‘Ümmü ebiha’ (babasının annesi) lakabıyla çağırmayı tercih ediyordu. Babası evden çıkarken; ki

Tarih dedikleri hepsi düzmece Yedi Düvele Karşı Savaşdık Yalanı

Milli Mücadele'de sadece Yunan'a karşı savaştık.  Kurtuluş Savaşında Yedi Düvele Karşı Savaşmadık! Oysa ki, YEDİ DÜVELE karşı savaştık demeleri, sadece Yunanistan'la savaştan başka bir şey değildir. Gerçekten de İngilizlerle 1918’den sonra hangi cephede savaşıldı? Fransızlar ve İtalyanlarla hangi cephede savaşıldı?  Antep, Maraş ve Urfa da ise genellikle halk,(sütcü imam gibi hareketleri) Fra nsızlara karşı direndiler. Askeri (düzenli ordumuz) olarak Fransızlarla da bir askeri cephe savaşı olmadı. Kemal Tahir’in deyimiyle; halk, bir saraydan başka bir sarayın egemenliğine girmiştir. M. Kemal’in yetkilerinin padişahtan daha fazla olduğunu, yine merhum Kemal Tahir kitaplarında anlatır. Kısacası eski tas eski hamam, bir iç savaştır. sadece tellaklar değişmiş misali, " Kazım Karabekir'in şu sözleri de çarpıcıdır: ''... İtilaf kuvvetlerinden korkmayınız. Daha geçen hafta Londra'dan memleketimize gönderilmek istenen alaylar, biz gitmeyiz diye silah çatılar

NE TÜR REZİLLİKLER DÖNMÜŞ DOLMABAHÇE SARAYINDA

ATATÜRK İÇİMİZDE YAŞIYOR DİYENLER OKUMASIN Latife Hanım'ın kızkardeşinin torunu Mehmet Sadık Öke, Atatürk'ün 9 Kasım'da öldüğünü söylemiş. ("Atatürk ölmedi, içimizde yaşıyor" diyecekler bu yazıyı hiç zahmet edip okumasınlar.) Sayın Öke 44 yaşında. Bu iddia, birinci elden tanıklık değil, aile içinde konuşulanlardan ve herhalde Latife Hanım'ın kızkardeşi, anneannesi Vecihe Hanım'dan duyduğu bir şey... Dört ay önce yayınlanan çarpıcı bir kitabı fırsat bulup da ancak okuyabildim: "Teyzem Latife"... Yazar Fatih Bayhan'ın Mehmet Sadık Öke'yle yaptığı bir"nehir-söyleşi"... Bu tür kitaplar, çok rahat ve hızlı okundukları için son yıllarda çok moda. ATATÜRK'ÜN BOŞANMA SÜRECİ Öke, Atatürk'ün Latife Hanım'la evliliği ve boşanması konusuna birçok müthiş ayrıntı getirmiş.

Allahın kılıcı lâkabı ile tanınan kumandan Sahâbî.

Hâlid Bin Velid Allahın kılıcı lâkabı ile tanınan kumandan Sahâbî. Hâlid bin Velid, Kureyş arasında süvâriliği ve askerliği ile tanınırdı. Bedir ve Uhud savaşlarında henüz Müslüman olmadığından düşman birliklerinden birinin kumandanıydı. Hudeybiye’de de düşman tarafında idi.  Kardeşi Velid, Bedir’de esir edildi. Fidye karşılığında serbest bırakılıp, Mekke’ye dönünce, îmâna geldi ve tekrar Medîn e’ye döndü. Oradan, Hazret-i Hâlid bin Velid’in Müslüman olması için, teşvik edici mektuplar gönderdi. Resûlullah efendimiz de teşvik edici sözler söyledi. İslâma meyli arttı Hâlid bin Velid, Peygamber efendimizin sözlerini haber alınca, İslâma meyli arttı. Peygamberimizin yanına gitmek için hazırlandı. Bu durumu kendisi şöyle anlatıyor: 

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın iste OSMANLI

Osmanlı’nın hayatı san’attır. Osmanlı neden batılılar gibi heykel dikmek yerine ebedî abideler dikmeyi seçti ? Çünkü Osmanlı, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" düstûruyla hizmet aşkına yandı. Çünkü heykel dikmeyi, ne Hakk'a nede Halk'a hizmet olarak görmedi. Muhitini baştan başa çeşmelerle, kubbelerle, sebillerle, köprülerle, hanlarla, kervansarayla rla, aşhaneler, bimarhanelerle, Câmilerle, devâsa, şâheserlerle, san'at eserleriyle süsleyip, bunların bekası için vakıflar vücuda getirdi. Onun nazarında ebedileşmenin ölçüsü faydasız bir heykel yontmak değil, bir mâbede imza atmak, ya da insanlığın hayrına hizmet edecek bir medreseye kubbe çakmaktı. Özenle yontup her birini sanat şaheserine dönüştürdüğü mezar taşlarında bile ebediyet emelînin yansımaları açıkça görülür.

Cumhursuz bir Cumhurbaşkanı! Militer demokrasi

Mısır’da sadece darbeciler değil, Batı ve ABD de kaybetti.. İsrail kaybetti.. Suudi Arabistan ve Suriye de kaybetti!  10 Temmuz 2013…Eskiden yok idi, işbu rivayet yeni çıktı! Demokrasinin halksızını da, militer olanını da gördük! Bunlar darbeci de değil aslında; “Baltacılar”ın,ABD’deki Siyonist lobinin, İsrail’in, Siyonist çetenin arkasına saklanmış katiller sürüsü.. İnsan, “ekmel-i mahlûkat, eşref-i mahlûkat olarak yaratılmıştır”.Sonra bir bebekten bir katil üreten sistem  devreye girer, o insan denen canlı “belhum adal”a dönüşür. Hayvandan da aşağı olur. Artık gözleri var görmez, kulakları var duymaz, kalpleri var hissetmez.. Mısır şu anda MOSSAD, CIA ve MI5 ajanlarının denetiminde yönetiliyor.. Tony Blair’i bile inandırmış Nobel ödüllü darbeci Baradey, “Mısır halkı demokrasi ile yönetilecek olgunlukta değildir” ve “askeri bir yönetim işbaşına gelmezse Mısır’da kaos ve karmaşa yaşanır” yani demokrasi dedikleri helvadan put, Mısır halkı gibi, Müslüman halklar için geçerli değil.

Adalet Bakanlığı’na şikâyet ederek “susturulmasını” istemiş...

  Çevik Bir    !!!! SUSTURUN ŞU AKİT'İ !!!! 28 Şubat’ın baş aktörlerinden Çevik Bir, Refahyol hükümetinin devrilmesinin ardından cuntacılara boyun eğmeyen Akit’i Adalet Bakanlığı’na şikâyet ederek “susturulmasını” istemiş... EROL METİN/ANKARA Akit’in h aberleri ve yazarlarının köşe yazılarını dönemin Adalet Bakanlığı’na şikayet eden cuntacı başı Çevik Bir, bakanlık tarafından “Yazılar gereği için başsavcılığa gönderildi. Sonucundan haberdar edeceğiz” şeklinde bilgilendirilmiş. 28 Şubat cuntasının, Refahyol iktidarının devrilmesinin ardından kurulan Mesut Yılmaz hükümeti döneminde, Adalet Bakanlığı aracılığıyla kendilerine boğun eğmeyen Akit gazetesi ve yazarlarını yıldırmaya çalıştığı ortaya çıktı. BİR’DEN AKİT EMRİ

Çalışma hakkının engellenmesi

Başörtüsünü engelleyene de ceza var Hükümet, çözüm paketi kapsamında 657 sayılı kanundaki "başörtüsü" yasaklarını ayıklıyor ve yasağa kaynak oluşturan yönetmeliği değiştiriyor. TCK'ya da başörtüsüne engel çıkarana ceza öngören 2 madde eklenecek. 'BAŞ DAİMA AÇIK' Değişiklik kapsamında kanunun atıf yaptığı 1982 tarihli yönetmeliğin 5. maddesindeki "Elbise,

Mustafa Kemal halife olmak istiyordu

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk derin devleti Kızıl Pençe miydi? Bu örgüt Mustafa Kemal’e mi bağlıydı?  Yeni cumhuriyet Lozan’dan sonra mı İslam’dan uzaklaştı? Bu soruların yanıtları tarihçi Mustafa Armağan tarafından derlenen ve milli mücadelenin kahramanlarından Kazım Karabekir Paşa’nın hatıratlarından oluşan Kızıl Pençe adlı kitapta yer alıyor. 2012 yılı milli mücadelenin kahramanlarından Kazım Karabekir’in 130’uncu doğum, 64’üncü ölüm yıldönümü... Gerek Birinci Dünya Savaşı gerekse Kurtuluş Savaşı’nda kazanılan başarılarda büyük pay sahibi olan Karabekir, kalemini elinden hiç düşürmemiş de bir şahsiyet. O yıllarda yaşadığı her şeyi kaleme almış, yazdıkları yakılmış, takip altında sıkıntılı bir hayat geçirmiş. Hayata veda ettiğinde TBMM Başkanı olan Karabekir’in işte bu hatıratlarını derleyen tarihçi Mustafa Armağan, İstiklal Savaşı’nın yenilgisiz komutanının kendisini nasıl idam sehpasında bulduğundan, Atatürk ile yaşadığı fikir ayrılıklarına her şeyi Kızıl Pençe adlı kitapta toplad

İngiliz Muhipler Cemiyeti’ne üye olan hocalar hain miydi?

Millî Mücadele’nin muvaffakiyetinecan ve gönülden çalışmışlar, kavlen ve fi’len bu uğurda ellerinden geleni yapmışlardır Kemalist tarihçilerin yazdıklarına bakılırsa, din adamları, hocalar ve şeyhler vs. Kurtuluş Savaşı’nda Ingilizler’le bir olmuş ve vatanlarını satmışlardır (haşa)… Binaenaleyh, onlara göre (haşa) hepsi haindiler ve asılmaları gerekiyordu. Delilleri ise bazı din adamlarının “Ingiliz Muhipler Cemiyeti”ne girmeleriymiş. Fakat ne hikmetse o cem iyete niçin girdiklerini yaz(a)mıyorlar. O halde işin aslını, Millî Istihbarat Teşkilâtı’nın (MİT) atası olan “Teşkilât-ı Mahsusa”nın son Başkanı Hüsamettin Ertürk’ün, “Iki Devrin Perde Arkası” adını taşıyan anılarından öğrenelim: