Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Osmanlılar ve büyük Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

Osmanlılar & Peygamber SAV Osmanlılar büyük Peygamber'in  sallallahu aleyhi ve sellem   ve O'nun etrafındaki parlak yıldızların açtığı yolda yürüdüler. Ancak bu eser, kendiliğinden doğmadı. Fatih'in yanında bir Akşemsettin, Yavuz'un yanında Zenbilli Ali Cemali vardı. Bu büyük din adamları, onları  irşad ederek bulundukları kemâl mertebesine ulaştırdılar. Fatih İstanbul'u aldıktan sonra, Bizans'ın kalbi olan şehri Türklerden kurtarma gayesiyle Avrupa'da büyük bir Haçlı ordusu hazırlanıyordu. Bu hâdise Türk sultanını telaşa düşürmedi. Çünkü o, ruhlarda saltanatını kurmuştu. Adaletinin tahtı hiçbir kuvvetten korkmayacak kadar sağlamdı. O telâş etmedi; lâkin Rum psikoposlardan bir heyet Haçlıların merkezi olan Paris'e koştu. Müslümanların elinden kurtarılmasına karar verilen Hıristiyan devletinin ruhanileri, Haçlıları şaşırtan şu ultimatomu verdiler: ''Sakın bizi kurtarmaya gelmeyin. Gelirseniz bizi karşınızda bulursunuz. Biz Türk sultanı ile ç

Bütün günahlardan; kötülüklerden kalbini temiz tut (54 Farz)

54 Farz  Selam ı n Aleyk ü m Karde ş lerim. Daha  ö nce de bu yaz ı y ı  payla ş t ı m. Tekrar etmemin sebebi g ü nl ü k hayat ı m ı zda, aile i ç inde, i ş  yerinde dahas ı  internet ortam ı nda a ş a ğ ı da yazan 54 FARZI unutup sorumsuzca hareket etmekteyiz. Bu fakir de sizden daha iyi durumda de ğ il. Hi ç  de ğ ilse g ü nde bir kere bu yaz ı lan ı  g ö zden ge ç irip kendimize  ç eki d ü zen verelim. Bu gidi ş at  İ MAN yolu  de ğ il , HAK yolu de ğ il. Bir an  ö nce toparlanal ı m ALLAH (Celle Celal ü hu ) HEP İM İZ İN  yar ve yard ı mc ı s ı  olsun, in ş aAllahu rahman.   Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem): Yaşadığınız gibi öleceksiniz, öldüğünüz gibi dirileceksiniz ! 1- Allah'ı daima zikretmek  2- Helal kazanılmış elbise giymek  3- Abdest almak 

Cin Mektubu

Name-i Peygamberi - Cin Mektubu Aşağıda ki mektubu Peygamber Efendimiz (s.a.v.), şeytan ve cinlere karşı yazdırmıştır. Böyle bir belaya maruz kalanlar, bu mektubu yazdırıp yastığının altına koymalıdırlar. İnşaallah şifa ve deva Allah-ü Teala´dandır. بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيْمِ  هَذَا كِتاَبٌ مِنْ مُحَمَّدٍ رَسُولِ اللهِ رَبِّ العَالَمِينَ إلَى مَنْ طَرَقَ الدَّارَ مِنَ الْعُمَّارِ وَالزُّوَّارِ وَالسَّائِحِينَ إلاَّ طَارِقاً يَطْرُقُ بِخَيْرٍ ياَ اللهُ. أَمَّا بَعْدُ فَإنَّ لَناَ وَلَكُمْ فِي الْحَقِّ سِعَةً فَإنْ تَكُ عَاشِقاً مُولِعاً أوْ فَاجِراً مُقْتَحِماً أَوْ رَاعِياً مُبْطِلاً فَهَذاَ كِتاَبُ اللهِ تَعَالىَ يَنْطِقُ عَلَيْنَا وَعَلَيْكُمْ بِالْحَقِّ إنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلوُنَ وَرُسُلُنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ اُتْرُكُوا صَاحِبَ كِتَابِي هَذاَ وَانْطَلِقوُا إلىَ عَبَدَةِ اْلأصْنَامِ وَاْلأوْثاَنِ وَإلىَ مَنْ تَزْعُمُ أَنَّ مَعَ اللهِ إلَـهاً آخَرَ لاَ إلَـهَ إلاَّ هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إلاَّ وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإلَيْهِ ت

AŞK, TAKVÂ, VERÂ , ZÜHD, İHLAS, MARİFET, İLİM

Velilerin Özellikleri    AŞK: Allah’ı tam bir muhabbetle sevmek, O'ndan başka her şeyden yüz çevirmek aşk adını alır. İmâm-ı Rabbânî; "Nefsin kötü arzularına yâni şehvete aşk ve muhabbet adını takmamalıdır. Aşk, muhabbet kalpte olur ve kıymetlidir. Gerçek aşk, Allah’ı ve O'nun sevdiklerini sevmektir." buyurmuştur.  İbrâhim Hakkı Erzurumî de; "Aşk, nefsi terbiye eder, ahlâkı güzelleştirir. Aşk, insanın kalbinde bir ateş olup, kalpte Allah sevgisinden başka bir şey bırakmaz. Hak âşığı olanın sözü, işi ve düşüncesi, doğru ve saftır. Uyanık kalpli ve hatâdan uzaktır." demiştir. TAKVÂ : Velîlerin hepsi takvâ sâhibiydiler. Takvâ sakınmak, Allah’dan korkarak, haramlardan, yasaklardan, günâhlardan sakınmaktır. Harama düşmemek için, haram veya helâl olduğu belli olmayan şüpheli şeylerden sakınmaya verâ denir. Bu bakımdan, haramlardan daha çok sakınma derecesi olan verâ takvânın mânâsı altına girer.

Efendimiz´in Vasiyyeti. ( sallallahu aleyhi ve sellem )

Vasiyyet Hz. Ali (kv) bildiriyor:  Resulullah (sav) bir gün beni huzuruna çağırdı:  "Ya Ali! Senin bana yakınlığın, Harun Peygamberin Musa Aleyhisselama olan yakınlığı gibidir. Ancak benden sonra peygamber gelmeyecektir. Sana vasiyetler edeceğim. Dinlersen şükredenler olur ve şehid olursun. Allahu Teala seni kıyamet günü alim ve fakih olarak diriltir" buyurdu ve devam etti:  "Ya Ali! Müminin üç alameti vardır:  1. Namaz kılmak  2. Oruç tutmak  3. Sadaka vermektir.  Münafıkta da üç alamet vardır: 

BUGÜN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ

BUGÜN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLARKEN, ŞAPKA KANUNU YÜZÜNDEN İDAM EDİLENLERİ BİLİYOR MUYDUNUZ ? Herkesin korkup köşelerine çekildiği bir zamandır 1920-1927 tarihleri. İstiklâl Mahkemeleri'nin kurulduğu bu zaman dilimi, Cumhuriyet tari hinde en çok tutuklamanın yapıldığı yıllardır. Bu dönemde hiçbir menfi harekete bulaşmadan sadıkane yolunda yürüyenler ne yazık ki mazlum oldular. Üstad Necip Fazıl Kısakürek, 1969 yılında yazdığı 'Son Devrin Mazlumları' kitabının takdim kısmında bu insanlar için "Bu eser, tarih boyunca büyük mazlumlardan sonra 'beklenmesi ve ona eklenmesi' gereken bir bahsi çerçeveliyor. İman ve ideal uğrunda umumi mazlumluk davasının çok yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususi planda gösterilmesi..." ifadelerini kullanır. Necip Fazıl, pek çok kalemin yazmaktan çekindiği din mazlumlarından Ulu Hakan Abdülhamit, Şeyh Sait, İskilipli Atıf Hoca, Esad Erbilî Hazretleri, Bediüzzaman Said Nursî ve Dersim mağdur

Müslümanca yaşamaktan gayri çaremiz yoktur.

Allahın en sevgili kulu ve saadet güneşi olan Rasûlüllah (S.A.V. )  Muhterem Müslümanlar! Allahın en sevgili kulu ve saadet güneşi olan Rasûlüllah (S.A.V.) örnek alınmadıkça kurtuluşumuz mümkün değildir. Efendimiz aleyhisselâtu vesselâm, davranışları, yaşantısı ve üstün kişiliğiyle insanlık için engüzel örnektir. Kuran-ı Kerimde: Andolsun, Allahın elçisinde sizin için uyulması gereken en güzel örnek vardır. (Ahzap Suresi, Âyet: 21) buyurulur. Ahlâkın en yücesine R asûlüllah (S.A.V.) sahiptir. (Kalem Suresi, Âyet: 4) Muhterem Müslümanlar! Yeryüzünün gelmiş ve gelecek olan en büyük insanı Rasûlüllahtır. Hiç kimse Onun kadar temiz olamaz. Vakitlerini en iyi kullanan Peygamberimizinhayatı düzenliydi. O, gününün bir kısmını ibadete, bir kısmını dinlenmeye, bir kısmınıinsanlarla ilgilenmeye ve bir kısmını da çalışmaya ayırırdı.

Bilgisizlerden yoruldum

Şeriat Bilgisizlerden yoruldum “Şeriat” diyorsunuz, karşılığı şöyle geliyor: “Ay bunlar dört kadın almak istiyor, elimizi kesecekler, cebren başımızı örtecekler, özel hayatımıza müdahale edecekler, içkiyi yasaklayacaklar!”Ne ilgisi var?.. “Din” diyorsunuz, “Ay kalbim çok temiz” diye başlıyor, “dedem hafızdı” diye bitiriyorlar… Beş İslâm şartı ile altı iman şartını doğru dürüst sayabilen mumla aranıyor . Rol icabı “lahavle” çekemeyen oyuncu, din konusunda ahkâm kesiyor. “Tarih” diyorsunuz, “Bizim tarihimiz cumhuriyetle başlar” diye gevelemeye koyuluyorlar… Öncesi yok! Cumhuriyet tarihine bile doğru düzgün vakıf olan yok! Bir sürü mehdiye, yüceltme sonrasında “uzanan elleri kıracağız” edebiyatı geliyor… “Osmanlı” diyorsunuz, bilgisizliklerini kusuyorlar: “Padişahların anneleri yabancı… Padişahlar kardeşlerini katlettiler… Hacca bile gitmediler… Haremde zevk u safa sürdüler…” Tek tek cevaplandırıyorsunuz, o zaman da başka telden çalmaya başlıyorlar:

Bilinçli Müslüman

Müslümanların her alanda bilinçlenmelerini arzu ediyoruz. İslâm düşmanları, cemiyeti bugünkü şahsiyetsiz, içkici, faiz sever, laik ve başıbozuk hale getirmek için nasıl uzun yıllar gayret sarfetmişlerse,onları susturmak, insanları bu hainlerin elinden kurtarmak için de aynı derecede, belki de daha fazla gayret göstermek gerekli.. Müslümanların siyasî alanda bilinçlenmelerini arzu ediyoruz. Demokrasi nedir, Batıcılık nedir, Batı nedir, Batıcı nedir, Emperyalizm nedir, bunların ve benzerlerinin, hemen hemen dünyadaki bütün Müslümanların boğazına nasıl ve kimler saldırmışlardır?

Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh

ANTEP KUVAYI MİLLİYESİNİN KAHRAMAN KOMUTANI ŞAHİN BEY Vatan sevgisinin kendisinde ete kemiğe büründüğü yiğit evlâtlardan, Son Karakol'un vefakâr bekçilerinden biri de Antepli Şahin'dir. Köylerden topladığı 200 milis kuvvetle Kilis-Antep yo lunu kapatmış ve Fransız birliklerin geçişine izin vermemiştir. Kendisiyle baş edemeyen Fransız komutana 21 Şubat'ta şu muhteşem mektubu yazmıştır: "Namus ve hürriyet için ölüme atılmak bize, Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Çatmayın bize; topraklarımızdan savuşup gidiniz!" Fakat Fransızların durmaya niyetleri yoktu. 24 Mart'ta 6 bin kişilik takviye kolu Antep'e ulaşmak üzere yola çıktı. Fransızlar 26 Mart sabahı Şahin Bey'in kuvvetlerine ağır top ve makineli tüfeklerle saldırdılar. Bu amansız taarruz karşısında silâh arkadaşları geri çekilmesi için yalvarsalar da Şahin Bey, adeta tek başına vatan olmuş

UNUTMADIK VE UNUTMAYACAĞIZ

A dalet terazimizi ve ahlak yapımızı bozdular.. İttihad ve terakki çetelerinin entrikalarla kurduğu hain kapitalist ve sosyalist şeytani düzenlerin Müslüman ülkeleri işgalinden beri tam yüz elli yıldır çok canlar verildi. Çok ocaklar söndü. Çok yuvalar dağıldı.  Musul, Kerkük ve Balkanlar gibi en verimli toprakları kaybettik. Koskoca Cihan Devleti Osmanlı’yı yıkan bu masonik sabataist çetenin başımıza musallat ettiği bu çarpık ve bozuk düzen, işe Allah’a savaşla başladı.  Bu düzenin temsilcileri eliyle Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim suç aleti sayılarak okunması, anlaşılması ve yaşanmasına türlü engeller konuldu. Ecdat yadigarı camilerimizin minarelerinden Allah-u Ekber ezanlarını tam 17 yıl yasakladılar. Sultan Fatih’in emaneti Ayasofya Camimiz müzeye çevrildi.  İzinden gitmekle şeref duyduğumuz Başöğretmenimiz ve eşsiz önderimiz Hz. Muhammed (s.a) efendimizin mesajları öğretilmedi. Tanıtılmadı, anlatılamadı ve yaşanılamadı.. 

Deccâl

"Ben cessâseyim!"  4973 - Şâbi'nin, Fatıma Bintu Kays radıyallahu anhâ'dan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Temimu'd-Dâri hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve müslüman oldu. O, benim Mesih Deccâl'den anlattığıma uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre, Temim, bir gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cüzâm kabilelerinden otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi anlayamadılar. (Şaşkın şaşkın:)  "Sen necisin, neyin nesisin?" dediler. O cevap verdi: 

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN ŞEKLİ VE ŞEMÂİLİ

Peygamber Efendimizin Şekli, Şemâili ve Ahlâkı PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN ŞEKLİ VE ŞEMÂİLİ  Peygamberler ve bütün târihi şahsiyetler arasında, şekil ve şemâili, en ufak husûsiyetlerine varıncaya kadar bilinen ve nesilden nesile naklolunan bir peygamber ve târihî şahsiyet varsa, o da ancak bizim Peygamberimiz Muhammed'ül Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem'dir.  Peygamberimiz'in dâmâdı Hz.Ali ve üvey evlâdı Hz.Hind'e göre şekli ve şemâili şöyle idi:  Her ululuk, Rasûlüllah'da toplanmıştı.  Yüzü ayın ondördü gibi parlardı. Teni, kırmızı ile karışık, ak ve güzeldi. 

Şefaat

Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle 5053 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:  "Her peygamberin müstecab (Allah'ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı Kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı âhirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nâil olacaktır."  Buhari, Da'avat 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334, (198); Muvatta, Kur'an 26, (1, 212); Tirmizi, Da'avat 141, (3597). 

OSMANLI'DA KADIN ŞAİRLER

Senin hüsnün benim aşkım senin cevrin benim sabrım Cihanda dem-be-dem artar tükenmez bî-nihâyettir OSMANLI'DA KADIN ŞAİRLER Osmanlıda kadın şairler kadar, kadın şairler üzerine yapılmış araştırmaları da gözden geçirmek isteyen bir araştırmacı hayal kırıklığına uğramayı peşinen göze almak zorundadır. Sözünü ettiğim hayal kırıklığı kadın şair sayısının azlığı gibi bunlar üzerine yapılan araştırmaların sayısının da azlığından kaynaklanmaktadır. Geleneksel dönemde edebiyat tarih ve tenkidinin yerini tutan tezkirelerle sınırlı kalan edebî araştırmalarda adı geçen kadın şair sayısı iki elin parmaklarından çok az fazladır.

Timurtaş Hoca, 3 ay sonra evinin kapısına atılmış.

Darbe günü gözaltına alındıktan sonra haber alınamayan Timurtaş Hoca, 3 ay sonra evinin kapısına atılmış.  Eşi ve çocukları tanıyamamış. 12 Eylül darbesinin yüz binlerce mağdurundan biri de vaaz kasetleri milyonlarca eve ulaşan Timurtaş Uçar Hocaefendiydi. Vefatına kadar 55 ayrı davadan yargılanan ve hepsinden beraat eden Timurtaş Uçar, 12 Eylül darbesini yapanların da hedefindeydi. Vaazları neden iyle darbenin hemen ardından gözaltına alınan ve kendisinden aylarca haber alınamayan Uçar'ın eşi Mevlüde Uçar "Bir sabah ezanının hemen ardından kapımızı kırarak gelip aldılar,

Sultân Bayezid-î Velî Han - Gazi

ÖMRÜNDE BİR TEK SÜNNET BİLE KAÇIRMAYAN PADİŞAHIN ÖYKÜSÜ!!! Birinci b ö l ü m  ö zet: Sultân Bayezid-î Velî Han - Gazi 19 Mayıs 1481- 25 Nisan 1512 ÖMRÜNDE BİR TEK SÜNNET BİLE KAÇIRMAYAN PADİŞAHIN ÖYKÜSÜ!!! ''Bu çalışmaları sırasında birgün, ustalardan birinin duvarı gâyet sür’atle örüp yükseltmesi dikkatini çekti. Alâkayla bakınca, şâirin: “Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil” ifâdesi vechile, O’nun Hızır (aleyhisselâm) olduğunu anladı. Hemen yanına varıp O’nu yakaladı ve elini sıkı sıkıya tuttuktan sonra:

Allah’ın Mü’minlere Cennette Hazırladığı Nimetler

Ey benim kullarım bugün ne korkacaksınız, ne de üzüleceksiniz! Bu bölümdeki dört ayet ve onyedi hadis-i şeriften, Allah’ın iman eden kulları için cennette hazırladığı pınarları, kalplerden kin ve öfkenin orada sökülüp atılacağını, yorgunluğun da orada olmayacağını, korku ve üzüntüsüz bir hayat olacağını, altın tepsi, tabak ve kadehlerle yiyecek ve içecekler ikram edileceğini, ebedi kalınacak cennetlerde her türlü meyveden yenebileceğini, ipek ve atlas elbiseler içinde karşılıklı sohbetler edileceğini ve iri gözlü huriler verileceğini, cenneti elde edebilmek için insanların dünyada orayı kazanmak için yarış etmeleri gerektiğini, cennette her türlü yeme içmenin olup, idrar ve dışkının olmadığını, oradaki nimetlerin hiçbir göz tarafından görülmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın hatırından geçiremediği ve hayal edemediği nimetler olduğunu, tarakların altından olup her tarafın güzel kokularla donatıldığını, cennetteki en aşağı seviyede olan kimseye dünyanın on misli bü

Sahabe-i Kiram´ı Ancak Hayırla Anarız

Sahabe-i Kiram   Resûl-i Ekrem (sav)'e bey'at ederek; bütün yeryüzü müstekbirlerine karşı cihad eden Sahabe-i Kirâm'ı ancak hayırla anarız. Bilindiği gibi sahâbe: "Hz. Muhammed (sav)'e mü'min olarak mülâki olan, sohbetinde bulunan ve daha sonra mü'min olarak ölen şahıslara verilen isimdir." İmam-ı Muhammed (rha) "Emirlerle birlikte cihad"ı izah ederken: "Sahâbe-i Kiram hakkında hayırlı sözlerden başkasının söylenmemesi hususunda Resûl-i Ekrem (sav)'den meşhur bir hadîs-i şerifin mevcud olduğunu kaydettikten sonra: "Ashabım hakkında Allahû Teâla (cc)'dan korkun!.. Onları hedef edinmeyin. Kim onları severse, muhakkak beni de sevmiş olur ve kim onlara eziyet ederse, Alettahkik bana da eziyet etmiştir" hadîs-i şerifini zikrediyor. Hanefî fûkahasından Molla Hüsrev: "Selef-i salihin'e açıkça küfreden kimsenin de şahidliği kabul edilmez. Selef-i Salihin; sahâbe-i kirâm ve müctehid ulemâdır.

Secde ediyorsan oku İbretlik Bir Hikaye...

İbretlik Bir Hikaye... Okumadan Geçme ! Delinin biri camiye girer, belli ki namaz kılacak.  Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır. Bir oraya, bir buraya her köşeye  dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider.. Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar.. Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan.. Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar.. Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile.. İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar… İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:

TÜRKÇE BİLMEYEN KÜRT’E İDAM KARARI!

Bu rejim faşist ulusalcılar tarafından kuruldu. Yalan mı? TÜRKÇE BİLMEYEN KÜRT’E İDAM KARARI! Ahmet Süreyya Örgeevren, 1926 da Şeyh Said olayından sonra Diyarbakır'da kurulan İstiklal Mahkemesinin Baş Savcısıydı. Bu mahkeme, bilindiği gi bi verdiği seri idam kararlarıyla ünlüdür. Ahmet Süreyya Örgeevren, 1926 da Şeyh Said olayından sonra Diyarbakır'da kurulan İstiklal Mahkemesinin Baş Savcısıydı. Bu mahkeme, bilindiği gibi verdiği seri idam kararlarıyla ünlüdür. Ahmet Süreyya Örgeevren, 1960'larda Dünya gazetesinde yayınlanan hatıratında, duruşmalar esnasında yaşanan ilginç ve trajik olaylara yer veriyor. "Bir gün mahkemeye karayağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler. Hakimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca, hakimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler..." Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericidir: "Türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekte hayır gelmeyeceğinden

Domuzun herkese, ipek ve altının erkeklere haram edilişinin hikmeti nedir?

Domuz eti yemek haramdır Sual: Domuzun herkese, ipek ve altının erkeklere haram edilişinin hikmeti nedir? CEVAP  Dinimizde bir şey haram ise, hikmetini bilmesek de onun haram olduğuna inanmak gerekir. Muhammed aleyhisselamın peygamber olarak bildirdiği şeylere akla uygun olduğu, yahut tecrübe ile anlaşıldığı için inanmak iman olmaz. Çünkü bu, aklı tasdik etmek demektir. Haramlarda muhakkak vücuda  zarar veren bir şey aranmamalıdır! Domuz, her türlü necaseti yiyen çok pis bir hayvandır. Zararlı olduğu için yalnız Türkler değil, Avrupalılar da, bir kimseye hakaret etmek için “Domuz” derler. Tevrat’ta domuz eti yasak edildiği için, bugünkü Yahudiler bile domuz eti yemezler. Bugün tıp, insana en çok zarar veren ve hastalık bulaştıran etin domuz eti olduğunu tespit etmiştir. Domuz eti yiyenlerde [safra kesesi iltihabı, apandisit, bağırsak iltihabı, çeşitli çıbanlar, mafsal kireçlenmeleri, damar sertliği, romatizma, grip, tansiyon yüksekliği, kalb anjini, enfarktüs gibi] çeşitli hastalı

Giysi ve Takılarda Küfür Alametleri

Küfür Alametlerini Takmak ve Giymek   Küffar'a ta'zim ve küfrü te'yid niyetiyle: Haç takınmak, zünnar kuşanmak, mecusî şapkası giymek (Kalensüvetu'l mecus) ve omuza gıyâr koymak, insanı küfre sürükleyen fiillerdir. Ancak dikkat edilecek husus; "Küfrün âlâmet-i farikası" olan giyim ve kuşamda benzemenin haramlığıdır. Meselâ: Haç takınmak, Hristiyanların bir alamet-i fârikasıdır. Küffar'a ta'zim ve küfrü teyid niyetiyle "Haç takınan" kimse kâfir olur. Zira Haç işareti, Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerildiği akaidinin simgesidir. Halbuki Nass'la sabittir ki, Hz. İsa (as) çarmıha gerilmemiştir. Haç işaretini boynuna takan bir kimse, nass'ı yalanlama durumundadır.  Kur'an-ı Kerim´e Hakaret Etmek ve Pisliğe Atmak   Kasden ve taammüden Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını veya bir kısmını pisliğe atmak, insanı küfre sürükleyen bir fiildir. Zira bu fiildeki hakaret unsuru, inkârın bir neticesidir. Ayrıca alay etmek ni

Veliahd Abdülmecid efendi, böyle bir Hilâfet’i seve seve kabul etti

Kesilen kafalar  ve  Saltanatın kaldırılması Vahideddin Han, mektepten Saltanat’a ve Hilâfete bağlılık yeminleri ederek mezun olan ve orduya katılan Refet Paşa’dan ettiği yemine sadakat beklemektedir, fakat bu beyhude bir bekleyiştir. Zir a Sultan’ın bileti 1 Kasım günü bir daha geriye dönülemeyecek bir biçimde kesilmiştir. Refet Paşa, ise sadece bir elçidir ve tebliği için oradadır. Ankara’dan kesin emir almıştır. Millî Mücadele’yi en başından beri destekleyen, besleyen hatta 2. İnönü Zaferi’nden sonra Anadolu’daki gazilere ulaştırmak üzere açılan yardım kampanyalarına hanedanın bütün üyeleri ile birlikte bir numaralı bağışçı sıfatıyla katılan, büyük zafer neticesinde Dolmabahçe Sarayı’nda kıldığı şükür namazına ve indirilen hatimlere rağmen Sultan Mehmed Vahideddin Han, değişen sosyal şartlar itibariyle Ankara’daki TBMM’de 1922’nin sonundan itibaren artık tüm kötülüklerin müsebbibi olarak görülüyor ve tahtında hatta memlekette bir dakika bile kalmaması noktasında konuşmalar yapılıyor

Her müslümanın öğrenmesi, inanması ve tâbi olması lazım olan farzlar 54 farz

54 Farz Sual: 54 farz hangileridir?  CEVAP:  İslam âlimleri, her müslümanın öğrenmesi, inanması ve tâbi olması lazım olan farzlardan elli dört adedini seçmişlerdir.  54 farz şunlardır:  1- Allah'ı daima zikretmek.   2- Helal kazanılmış elbise giymek   3- Abdest almak.   4- Beş vakit namaz kılmak.   5- Cünüplükten gusletmek.   6- Rızk için Allah'a tevekkül (itimad) etmek.   7- Helalden yeyip içmek.   8- Allah'ın taksimine kanaat etmek.   9- Tevekkül etmek.  10- Kazaya (yani Allah'ın hükmüne) razı olmak.  11- Nimete karşılık şükretmek.  12- Belaya sabretmek.  13- Günahlara tevbe etmek.  14- İbadetleri ihlas ile yapmak.  15- Şeytanı düşman bilmek.  16- Kur'an-ı delil tanımak.  17- Ölüme hazırlıklı olmak.  18- İyiliği emredip kötülükten alıkoymak. 

Bir Veli, Asla Bir Nebi´nin Derecesine Ulaşamaz

Zira Nebi'ler bazı sıfatlarla, insanlardan ayrılırlar. 249 Allahû Teâla (cc)'nın emir ve nehiyleri altında sızlanmamak, sabretmek ve her an imtihan üzere olduğunu hatırda tutarak; "ihsan" makamına ulaşmak her mü'minin görevidir. Resûl-i Ekrem (sav) ve Sahâbe-i Kirâm'ın zühd ve takva hususunda ne kadar titiz oldukları malûmdur. Esasen Zühd; insanı Allahû Teâla (cc)'ya kulluktan alıkoyan herşeyi terketmektir. İbn-i Abidin "Şeriat, târikat ve hakîkat" ıstılâhlarını izah ettikten sonra: "Bu üç şeyden murâd, kuldan beklenen kulluk vazifesinin beklendiği şekilde yapılmasıdır"(235) hükmünü beyan ediyor. İmam Ebû Yusr Muhammed Pezdevi (rha): "Şeriat hakîkattir, hakîkat şeriattan başka değildir"(236) buyuruyor. Şer'i şerife ihlâsla sarılan ve insanları Allahû Teâla (cc)'nın dini uğruna cihad'a çağıran mürşid-i kâmil'ler devamlı mevcuddur. İslâmî ıstılahta: "Bütün kalbi ile Allahû Teâla (cc)'ya yönelen mü&

Tahir Hak Yolunda: Hicri Yeni Yılın ilk günü 4 Kasım Pazartesi

Tahir Hak Yolunda: Hicri Yeni Yılın ilk günü 4 Kasım Pazartesi : 4 Kasım Pazartesi Muharrem ayının 1. günü ve dolayısıyla hicri olarak yeni yılın ilk günüdür. Yeni yıla oruçlu olarak başlamak isteyenler gerekli tum bilgi sayfamizda   http://tahirhakyolunda.blogspot.com

İnsani Küfre Düşüren Sözler (Elfaz-ı Küfr)

İnsani Küfre Düşüren Sözler (Elfaz-ı Küfr) 232 İrtidat'ın meydana gelmesi için yegâne rükûn; müslüman olan bir kimsenin; diliyle, küfür olan bir hususa itikad ettiğini ikrar etmesidir. Yani küfür sözünün ikrar edilmesidir.(210) Küfür olduğu sabit olan herhangi bir hususu ikrar eden kimsenin; bu ikrarı sırasında akıllı olması şarttır.(211) Delilik, bayılma, uyku halinde iken sayıklama, hastalık (cinnet vs.) ve sarhoş iken küfür kelimesini söyleyen kimsenin irtidadına hüküm verilemez. Ayrıca mükellefin; kendi irade ve ihtiyariyle, herhangi bir ikrah sözkonusu olmadan küfür kelimesini söylemesi esastır. Ölüm tehdidi veya herhangi bir uzvunun koparılması tehlikesi ile başbaşa kalan (İkrah-ı Mülci) mükellef; kalbi ile mutmain olduğu halde küfür kelimesini söylerse, mürted olmaz. Çünkü bu hale şer'an ruhsat verilmiştir.(212)  233 Kur'an-ı Kerim'de: "Kalbi iman üzere (sabit ve bununla) mutmain olduğu halde; (cebr-ü) İkrah'a uğratılanlar müstesna olmak üzere k

İsyanı bastıramayınca Vali yaptılar Pazvandoğlu Kimdir

Osman Pazvandoğlu, Vidin âyanı (?, 1758 - Vidin 1807). Babası Ömer Ağa, 1736-1739 Osmanlı - Avusturya savaşlarına katıldı. Gösterdiği başarılara karşılık Vidin yakınlarında iki köy kendisine tımar olarak verildi, Vidin âyanlığına yükseldi. Keyfî ve kanunsuz davranışları üzerine Vidin’i terk etmesi emredildi; fakat Ömer Ağa bu emri dinlemedi ve idam edilerek öldürüldü. Osman, babasının yakalandığı sırada Vidin’den kaçarak kurtuldu. Sonra bazı gönüllülerin başında osmanlı-avusturya savaşlarına katıldı. Tamışvar ve Hermanstadt’a akınlar yaptı (1789). Bunun üzerine babasının Vidin'deki malları kendisine geri verildi. Fakat bir süre sonra Osman devlete isyan etti ve kısa zamanda Vidin yamaklarının başına geçti. Rumeli’deki âsiler ve isyancılarla birleşti. Türkler, amavutlar ve bulgarlardan meydana gelen büyük bir kuvvet toplandı. Vidin kalesini tahkim etti. Belgrad yamaklarına yardım etti ve onları Belgrad muhafızı Mustafa Paşayı öldürmeğe teşvik etti. Osman’m bu davranışlar

Evlilik ALLAH (Celle Celâlühü) için olmalı

EVLİLİK ALLAH ( Celle Celâlühü)  İÇİN OLMALI VE ONA YAKLAŞTIRMALI   Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır. Evliliğe bu açıdan baktığınızda, izdivacın insanı Allah’a yaklaştırması gerektiği görülebilir. Delikanlı okulunu bitirdi ve işini kurdu. Artık evlenip çoluk çocuğa karışmak istiyor. Bunun için de düşünüyor ve soruyor: “Acaba kiminle ve nasıl biriyle evlensem?”  Akıl verense çok oluyor: “Evleneceğin kişi şöyle şöyle olsun”. Ama anne ille de güzel gelin istiyor. Genç kızın da evlenme yaşı geliyor. O da düşünüyor. “Acaba evleneceğim kişide nasıl bir özellik arasam? Dini diyaneti önemli olmalı mı?” Bu anne de kızının bir zenginle evlenip rahat etmesini düşlüyor.. Genç kız da delikanlı da şaşkın. Çünkü eş, insanı saadetin beşiğine götürdüğü gibi; felaketin eşiğine de sürükleyebiliyor. Kur’an, eşleri tarif ederken, “Onlar sizin için günahtan koruyan bir elbise, siz de onlar için bir elbise hükmündesiniz.” buyuruyor. (Bakara 187)

Vesen, Sanem, Beyne'l Havf Ve'r Reca, Ehl-i Kıble "Bilgimizi Tazeliyelim"

Vesen´e ve Sanem´e Tapmak 229 Önce "Vesen ve Sanem" kelimeleri üzerinde duralım. İbn-i Abidin: "Vesen; cüssesi olan, yani insan sûretinde ağaçtan, taştan veya gümüşten, cevherden oyulan heykellerdir. Cem'i "Evsan" gelir. Sanem ise cüssesiz sûrettir. Lugat ulemasından birçokları, aralarında böyle fark yapmışlardır. Bazıları aralarında fark olmadığını söylemiş; bir takımları da sûretten (resimden) başkasına "Vesen" denileceğini bildirmişlerdir. Binâye'de böyle denilmiştir"(204) buyurmaktadır. Dikkat edilirse Zâhir rivâye; insan heykellerine (neden yapılırsa yapılsın) "Vesen" resimlerine de "Sanem" denilmiştir. Bu iki kelime (Vesen ve Sanem) Türçe'de ortak bir lafız ile ifâde edilmiştir: Put!.. Ancak "Put" kelimesinin Farsça olduğu ve bu iki mahiyeti kuşatmadığı da açıktır. Şurası muhakkaktır ki; Allahû Teâla (cc)'dan başkasına ibadet etmek küfürdür. İslâm ulemâsı Vesen'e (heykele) Sanem'

Cinler

Cinn´lerin Mahiyeti   Allahû Teâla (cc)'nın yaratmış olduğu gözle görülmeyen bir kısım varlıklar daha vardır ki; bunların başında "Cinn"ler gelir. Önce "Cinn" kelimesi üzerinde duralım. "Cin" ismi "Cenne" kelimesindendir; bir şeyi histen gizlemek, örtmek manalarına gelir.(126) "Cünne", kalkan ve siper manasına, "Cenin" ana rahminde saklı olan çocuk manasına gelir ve bunların hepsi aynı köke dayanır. İslâmi ıstılâhta "Cin"; Allahû Teâla (cc)'nın tekliflerine muhatab olan ve insanların gözle göremedikleri varlıklardır. Bunların da Allahû Teâla (cc)'ya iman edenleri bulunduğu gibi, inkâr edenleri de mevcuttur. Allahû Teâla (cc)'ya ilk isyan eden "İblis'in" de; cinler taifesinden olduğu bilinmektedir.(127)    Cinlerin hava ile karışık alevli bir ateşten yaratıldığı bilinmektedir.(128) Cinler de; tıpkı melekler gibi görünmeyen gizli varlıklar olup, çeşitli sûretlere girmeye ve zor işl

Nemâz Bahsi: Ezân-ı Muhammedî

Aşağıdaki yazı (Dürr-ül-muhtâr)dan ve bunun şerhı olan (İbni Âbidîn)den terceme edilmişdir: İlmihâl kitâblarında bildirilmiş olan belli kelimeleri, akllı bir müslimânın belli şeklde okumasına, (Ezân-ı Muhammedî) denir. Ya'nî minâreye çıkıp, arabî kelimeleri ayakda okumak lâzımdır. Başka dillerde tercemelerini okumak, ma'nâsını anlasa bile ezân olmaz. Ezân, beş vakt nemâz vaktlerinin geldiğini bildirmek için okunur. Erkeklerin, mescidin dışında yüksek yere çıkıp okumaları müekked sünnetdir. Kadınların ezân ve ikâmet okumaları mekrûhdur. Kadınların seslerini erkeklere duyurmaları harâmdır.  Müezzin efendinin, mescidin dışında yüksekde ve yüksek sesle okuyarak, komşulara duyurması lâzımdır. Fazla bağırması câiz değildir. Ekber derken son harfi cezm ederek durulur veyâ üstün okunarak vasl edilir. Ötre okumaz. Kelimelerin başına veyâ sonuna hareke, harf, med ekleyecek şeklde fazla tegannî ile okumak ve bunu dinlemek halâl olmaz. Salât ve felâh derken yüzünü sağa ve sola çevirmesi s