Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz 30, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Temyiz yok, savunma yok, savcı da yok! bunun adi mahkeme video izleyelim.

İstiklal Mahkemeleri: Temyiz yok, savunma yok, savcı da yok! Fatihin Torunları İstiklal Mahkemeleri: Temyiz yok, savunma yok, savcı da yok! okuma dan dinleme den ogrenemeyiz kardeslerim  tarihin gerceklerini gizleyemezler 

MEYHANE OLARAK KULLANILAN CAMİLER.

MEYHANE OLARAK KULLANILAN CAMİLER..! Araştırmacı-Yazar Müfid Yüksel’in ortaya çıkardığı bilgilere göre Vakıflar Müdürlüğü’nün himayesinde olan, Beyoğlu’ndaki Kâtip Mustafa Çelebi Mescidi İstiklal Meyhanesi’ne çevrilirken, Sultanahmet’teki Şeyh Kaygusuz İbrahim Baba Kâdirî Dergâh-ı Şerîfi bugün içkili restoran olarak kullanılıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı kültürüne ve İslami eserlere ka rşı yürütülen sistematik unutturma, tahrip etme ve yok etme çalışmaları neticesinde birçok Osmanlı eseri cami, mescit ve dergâh bugün işlevinin dışında kullanılıyor. Araştırmacı-Yazar Müfit Yüksel, yaptığı araştırmalarla gerek İstanbul’da gerekse de Anadolu’da şu an Vakıflar Müdürlüğü himayesinde olan Osmanlı eserlerinin saygısızca meyhanelere dönüştürüldüğünü ortaya çıkardı. KATİP MUSTAFA ÇELEBİ MESCİDİ’Nİ İSTİKLAL MEYHANESİ’NE ÇEVİRDİLER Beyoğlu Kâtip Mustafa Çelebî Mahallesi Çukur Çeşme sokağında bulunan Katip Mustafa Çelebi Mescidi bu tarihi ayıptan nasibini alan mescitlerden! Caminin bâni

UNUTTURMA ! TÜRKİYE Dine Baskı! Başörtüsü Yasağı!

Yalan Yazan Tarih utansın BUNLARI UNUTMA UNUTTURMA ! TÜRKİYE [Dine Baskı! Başörtüsü Yasa... Fatihin Torunları BUNLARI UNUTMA UNUTTURMA ! TÜRKİYE [Dine Baskı! Başörtüsü Yasağı!] BUNLAR BİZİM ANALARIMIZ BACILARIMIZ KIZLARIMIZDI..MİNİ ETEĞİ İLE ÜNİVERSİTEYE GELENE YASAK OLMADI BU  ÜLKEDE HİÇ BİR ZAMAN AMA ALLAH'IN EMRİ BAŞÖRTÜSÜNE HEP YASAK VARDI BAŞÖRTÜSÜNE UZANAN ELLER  KIRILSIN.

27 Mayıs 2013 gecesinde başlayan ama bir iki gün sonra çığrından çıkarak yaklaşık 3 hafta devam eden vahşi eylemler

BAŞBAKAN “ŞEY”İNİ Mİ KESTİ? Fatihin Torunları BAŞBAKAN “ŞEY”İNİ Mİ KESTİ? 27 Mayıs 2013 gecesinde başlayan ama bir iki gün sonra çığrından çıkarak yaklaşık 3 hafta devam eden vahşi eylemler tartışılmaya devam ediliyor. Bu vahşeti demokratik bir hak ve bir özgürlük e ylemi olarak cicili bicili göstermeye çalışanlar, milletin gözünü boyamaya çalışıyorlar. Aklımızla ve zekamızla alay ediyorlar. Arkadaki vahşetin önüne üç beş güzel kız, birkaç sanatçı, birkaç gitar çalan konu mankeni yerleştirerek gerideki olanları perdelemeye uğraşıyorlar. Baskı var mı? Neymiş efendim arkadaşlar kendilerini baskı altında hissediyorlarmış. Neymiş? Arkadaşların her yerde rahat rahat içki içmeleri engellenmeye çalışılıyormuş. Neymiş Başbakan kadınların kaç çocuk doğurması gerektiğine karar veriyormuş. Yapma yahu! Öyle mi? Bunlar baskı değil miydi? Bak şimdi dinle.. Senin zihniyetin cumhuriyet boyunca bu ülkenin neredeyse yüzde 80-90’ını oluşturan mütedeyyin insanları sürekli olarak tehdit ve baskı altı

KASAS 85

KASAS/85 (Resulüm!) Kur'ân'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir. De ki: "Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir."  (KASAS/85)

Anlaşıldığına göre boşanma vak asından iki-üç gün evvel

Bakınız, Mustafa Kemal Atatürk'ü  en iyi tanıyanlardan biri olan Doktor Rıza Nur,  “Hayat ve Hatıralarım”  isimli kitabının 4. cildinin 1357. sahifesinde ne yazıyor: …Anlaşıldığına göre boşanma vak’asından iki-üç gün evvel, (M. Kemal'in karısı) Latife,(Latife'nin) kardeşi İsmail ile haremi Süreyya Paşa’nın kızı Melahat Ankara’ya gitmişlerdi. Çankaya’da misafir olmuşlar. O vakit Mustafa Kemal’in yanında kâtip sıfatıyla Halit Ziya’nın oğlu Vedad vardı. Güzel tüysüz bir çocuk. Bir akşam üzeri karanlık çökerken İsmail, Melahat balkona çıkmışlar. Bakmışlar Vedad, Mustafa Kemal’i ağacın dibinde yapıyor. Latife’yi çağırmışlar. O da görmüş. Bir kıyamettir kopmuş. Latife, Mustafa Kemal’e “Herşeyini gördüm, hepsine tahammül ettim. Artık buna edemem.”  demiş. Gazi(!) susmuş, İsmet’in evine gitmiş.  “Bu karıyı şimdi boşayacağım”  demiş. İsmet, sabahleyin erken Heyet-i Vekile’yi(Bakanlar Kurulunu) toplamış. Talaka (boşanmaya) karar vermişler(!) Latife’yi İsmet alıp, trene koym

Mustafa Kemal Atatürk bize ihanet etti.Osmanlı İsrail in kurulması için yıkıldı.

Mustafa Kemal Atatürk bize ihanet etti.Osmanlı İsrail'in kurulması için yıkıldı. Türkiye israil'in güvenliği için kuruldu. Osmanlı Yahudi Cemaati ve 1908 Devrimi" başlığı altında ilginç bir yazı dikkatimi çekti. Daha önce burada İngiliz elçisinin İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin iktidara gelişiyle birlikte ülkesini bilgilendirirken "Meraka mucip bir hadise yok. İyi niyetli çocuklar göreve geldiler" şeklinde işlerin yolunda olduğuna dair mülahazasını konu edinmiştim. Zaten o "iyi niyetli çocuklar" koskoca bir imparatorluğu on yıllık bir süre içerisinde parçalayıp heder etmişlerdir. İttihad ve Terakki Cemiyeti içinde "Yahudi Faktörü" ise her zaman konuşula gelmiştir. Zaten dikkatimi çeken de yazıda konuyla ilgili "sivri retorik ve asılsız iddialardan" söz edilirken, "İTC(İttihad ve Terakki Cemiyeti" güdümlü "Jön Türk" hareketindeki Yahudi varlığı mevzu ediliyordu. Şöyle ki: "... Selanik Yahudisi olan

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh

Çanakkale Savaşında Atatürk ün esamesi okunmuyordu

Yalan Yazan Tarih utansın Çanakkale Savaşında Atatürk'ün esamesi okunmuyordu. Başkomutan bir Alman amiraliydi. Atatürk ise 19. yedek tümeni komutanıydı ve sadece bir albaydı. Otto Liman Von Sanders 1915’te, Çanakkale Savaşlarında Osmanlı kuvvetlerini yöneten Alman Deniz generali(amiral). Çanakkale'yi savunan Osmanlı 5. Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders Osmanlı Devleti'ndeki Alman Danışma Kurulu Başkanıydı. ... Bakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı makamlarından sonra, cephe içerisindeki en yetkli komutandı. Bu yönden bakıldığında Çanakkale Savaşında Başkomutandı.. Miralay (Alay komutanı, albay) Mustafa Kemal ise O'nun emrine bağlı albaylardan sadece biriydi ve 19. ihtiyat (yedek) tümen komutanıydı. Liman paşa, Esad paşa ve Enver paşa ile sıkı bir iletişim halinde Çanakkale'de ki savaşlarımızı yönetmiştir. O tarihlerde Osmanlı ordusu ve donanması içerisinde 40.000 e yakın Alman subayının görev aldığı bilinmektedir. Almanlarla bu derece içli dışlı olmamız ve 1. Dün

Türkiye Tımarhâne-i Kübrası

Türkiye Tımarhâne-i Kübrası MUAZZAM bir açık hava tımarhanesi düşününüz. Engin bir arazi içinde. Bölümler, pavyonlar, bin çeşit deli… Kimi zincirli kimi gezici… M. Kemalciler kısmı: Onlar deli olmaktan çok hınzır delidir. Kendi halinde uslu olanı da vardır. Takıntıları çoktur.  Şapka devrimi deyip dururlar ama şapka giyeni kalmamıştır. Latin alfabesine Türk alfabesi derler. M. Kemal’in Samsuna,  Padişahın yaveri olarak, ona sadakat yemini ederek, ondan para alarak gitmesini, Padişahlığı yıkmak için gitmişti diye anlatırlar. Bir ara her gün bin kere laiklik diyorlardı. Artık demiyorlar ama damarlarını kesseniz kanları laik laik diye şıp şıp akar. İslamcılar kısmı: Bin şubeye ayrılmışlardır. Fakirlik edebiyatı yapanları da vardır, şu mübarek Ramazanda içkili otellerin restoranlarında adam başı 150 liraya yemek yiyenleri de. İçlerinde Süslümanlar diye aşırı bir fırka vardır ki, hayatları dillere destandır. Düzenin rantlarını yiyerek çok zengin olmuşlardır. Porscheler Maseratiler, 500 metr

BU KADIN KİM BİLİYOR MUSUNUZ. serefsiz satilmis

BU KADIN KİM BİLİYOR MUSUNUZ...!!!?? - 1978 yılında bu kadın Papa tarafından neden tebrik ediliyor? - Bu kadın kim? - Bir anda Türkiye'de nasıl büyük kitlelere ulaşabilecek kadar büyüdü? ... - Misyoner olduğu TSK ve MİT istihbaratı tarafından belgelenen, PKK'lı öğrencilere burs vererek terörü destekleyen bu kadın kim ? - Bir ipucu daha, biz çocuklarımızın namaz kılmasını değil, bale yapmasını istiyoruz diyen kadın ? - İslam'ın her türlü dusturuna savaş açan bu kadın kim ? - Hani okullara gizli hıristiyanlık propagandası yapan kitaplar gönderen derneğin kurucu başkanı kadın ? - Bir anda kahraman ilan edilen... - EVET DOĞRU BİLDİNİZ.. TÜRKAN SAYLAN..

YAVUZ SULTAN SELİM benim ATAm

YAVUZ SULTAN SELİM 1515 yılında Dulkadiroğlu Alâüddevle’yi mağlup etmişti. Mısır Sultanı, Anadolu’daki bu fethi  protesto için Yavuz’a bir elçi gönderdi. Elçi Yavuz’a: “-Hutbelerde sultanımızın adı okunan memleketleri iade ediniz.” dedi. Yavuz haşin edasıyla cevap verdi: “-Var sultanına söyle, hutbede ve sikkede ( paralara vurulan damgada ) adının muhafazasını  Anadolu’da değil, Mısır’da düşünsün! Elçi başını eğip, alçak sesle yalvardı: “-Ben bunları sultanıma nasıl söylerim, siz bir elçi gönderseniz de o söylese… ”Yavuz gürler: “-Elçiye lüzum yok, Mısır’a ben geliyorum!” Ve çok geçmeden dediğini yapar. Bir zaman sonra Mısır’ın fethini gerçekleştirir Yavuz  Padişah’ım…

Neler yıktık? Size tuhaf bir şey söyleyeceğim

Yalan Yazan Tarih utansın Yavuz Bahadıroğlu – Neler yıktık? Rahatça söyleyebilirim ki, tarihinde övünebileceği çok şey olmasına rağmen, övünmek şöyle dursun, hatta dövünen başka bir millet yoktur! Şöyle bir düşünün bakalım, kaç âbide, kaç “âbide insan” hatırlayacaksınız? Saymakla bitiremeyeceğinizden eminim. Ne çare ki reddettik! Yokmuş gibi yaptık! Türkiye’yi bin yıllık geçmişinden koparıp, doksan seneye hapsettik. Tabiatıyla tökezledik! Özgüvenimizi yitirdik. O kadar ki, “Biz adam olmayız” sözünü dillerimize pelesenk edip kendi kendimizi sürekli aşağıladık. Kısacası “redd-i miras”(geçmişi reddetmek) bu milletin özgüvenine mal oldu! Bu öyle bir “redd-i miras”tır ki, alfabeden başlar, kılık kıyafette çıkar… Ama orada da bitmez: Şehir, hatta köy isimlerini değiştirmeye kadar gider. Mevsim isimleri, ay isimleri, gün isimleri, saat, takvim, vesaire… Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlardan aldığımız meşhur “Goben” zırhlısının “Yavuz Sultan Selim” olarak değiştirilen ismini, “Cumhuriyet Türkiy

Birgün bir sahabe, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (sav) huzuruna gelerek

PEYGAMBERİMİZİ AĞLATAN BİR OLAY Birgün bir sahabe, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (sav) huzuruna gelerek cahiliye devrine ait bir vahşiliği şöyle dile getirir:- Ya Resulallah! Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik. Benim de bir kız çocuğum vardı. Annesine, “Bunu giydir, dayısına götüreceğim” dedim. (Kadın bunun ne demek olduğunu iyi bilirdi. Ciğerparesi,  biricik evladı biraz sonra bir kuyuya atılacak ve orada çırpına çırpına can verecekti. Ne var ki, kadının böyle bir canavarlığın önüne geçme imkânı yoktu. Yapabileceği tek şey, için için ağlayıp kanlı gözyaşı dökmekti). Hanımım dediğimi yaptı. Çocuk gerçekten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl cıvıl koşuşuyordu.Çocuğun elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına getirdim. Ona kuyuya bakmasını söyledim. O tam kuyuya bakayım derken, sırtına bir tekme vurdum ve onu kuyuya yuvarladım. Fakat her nasılsa, eliyle kuyunun ağzına tutundu. Bir taraftan çırpınıyor..., diğer taraftan da “Babacığım üzer