Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos 4, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Afganistan yolculuğu genç kadının hayatını baştan sona değiştirdi.

İngiliz gazeteci Yvonne Ridley'in 11 Eylül saldırılarından sonra önyargıyla çıktığı Afganistan yolculuğu genç kadının hayatını baştan sona değiştirdi. İngiliz gazeteci Yvonne Ridley, 2001 Eylül'ünde Taliban rejimi hakkında haber yapmak için Afganistan'a girmek istedi. Ancak kendisine vize verilmedi. Gazeteci bir burkayla gizlice ülkeye girdi. Pasaportsuz ve vizesiz olduğu anlaşılınca tutuklandı.  Serbest bırakmak için yapılan Müslümanlık teklifini reddetti. Gazeteci Yvonne Ridley, tutuklu kaldığı 10 gün içinde yaşadıklarını şöyle ifade ediyor: KURAN'I KEŞFETTİKÇE HAYRETE DÜŞTÜ Yüzlerine tükürdüm, küfrettim. Kötü kadın dediler. Ama Kur'an'ı okuyup İslam'ı inceleyeceğime söz verince serbest bıraktılar. Londra'ya dönünce sözümü tuttum. Keşfettiklerim karşısında hayrete düştüm. "Kuran'da kadınların nasıl dövüleceği veya kız çocuklarına nasıl eziyet edileceği hakkında bölümler bulmayı umuyordum. Bunun yerine kadınların özgürlüğünü destekleyici pasajl

Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar

Yalan Yazan Tarih utansın (KAYNAKLARIYLA) 10 Temmuz 1923 Ankara istasyonundaki kalem-i mahsus(özel kalem) binasında Fırka nizamnamesini müzakereden(Parti tüzüğünü inceledikten) sonra, Gazi ile yalnız kalarak hasbihallere başlamıştık. “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar” dediler. Kendisini hilâfet ve saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan, din ve namus lehinde türlü sözler söyle yen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla lâtife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce, şu izahatı verdi: “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi(CHP'yi) bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz!”» KAYNAKLAR (Bkz. Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası: Atatürk-Karabekir, Yayına h

Mazimize Hakaret Eden 1057 Sayılı Kanun

Yalan Yazan Tarih utansın Mazimize Hakaret Eden 1057 Sayılı Kanun Hala Yürürlükte! Araştırmacı yazar Osman Öndeş'in Vurun Osmanlı'ya isimli kitabı yeni bir tartışma başlatıyor. 1927 yılında çıkarılan bir kanuna dayanarak resmi binalardaki Osmanlı tuğra ve kitabelerinin kazındığını, kırıldığını ve çalındığını anlatan Öndeş, 1057 sayılı bu kanunun neden halen yürürlükte olduğunu sorguluyor.

CENAZE NAMAZINI KİMSE KILMAMIŞTI mezarin da dik otursun serefsiz.

CENAZE NAMAZINI KİMSE KILMAMIŞTI, BİR ABDULLAH CEVDET HİKAYESİ… Ayasofya Camiinde camiden çıkan cemaatin bir kısmı musalla taşındaki tabutun önünde toplanmıştı. Herkes bir şey söylüyordu. Çoğunun ağzından çıkan cümle şuydu:”Götürün şu Allah düşmanını buradan!” ...Hiç kimse cenaze namazını kılmak üzere safa geçmiyordu. “ Bu adam hayatında İslam dinine tecavüz etti. Hazreti peygambere hakaret etti . Bu sebeple, bir çok gencin ruhi ve imani buhranına, hatta bir kısmının intiharına vesile oldu. Böyle bir kimsenin namazı kılınmaz!” diyorlardı. Dr. Abdullah Cevdet hayatta iken, İslamiyetin aleyhinde bulunmuştu. Yazılarında devamlı olarak İslami değerlere hücum etmişti. En büyük hedefinin, “halk arasında dinin nüfuzunu(etkisini) kırmak” olduğunu söylüyordu. Bu bakımdan ahali kendisine “Adüvüllah Cevdet- Allah’ın düşmanı Cevdet) ismini takmıştı. Abdullah Cevdet’in yazdıklarını halk nefretle karşılamaktaydı. İslam düşmanlığı yapan gazetelerin batıp gitmesi gibi Abdullah Cevdet’te halk nazarında

AĞLAMALIYIZ..! Neden ağlamalıyız ?

AĞLAMALIYIZ..! Neden ağlamalıyız ? Hepimiz sorumluyuz. Müslümanlar herkesten daha fazla sorumlu. Çünkü onlar Elest Bezmi’nde, Kaalu belâ gününde Allah ile yapmış oldukları ahd ve misaka sadık kalmışlardır. Hepimiz sorumluyuz… Hazret-i Ömer, Dicle kenarında bir kurt bir kuzuyu kapsa ilahî adaletin bunu Ömer’den soracağından korkuyorum diyerek ağlarmış. Hepimiz ağlamalıyız. Bunca imkan ve fırsat  varken yeteri kadar hizmet edemediğimiz, yahut hiç hizmet etmediğimiz için ağlamalıyız. Din iman Şeriat elden gidiyor, biz keyfimize bakıyoruz, ağlamamız gerekir. Bir, Ehl-i Sünnet ve Cemaati yıkmaya çalışan din tahripçilerinin gayret, inat ve azimlerine; bir de bizim gayretsizliğimize bakıp ağlamalıyız. Ümmet birliğinin yıkılıp yerine yüzlerce, hatta binden fazla, birbirinden kopuk bağımsız İslamcılık, hizip, fırka gelmesine ağlamalıyız. Müslümanların, karanlık gecede yağmura ve fırtınaya tutulmuş, kurtların hücumuna uğramış, çobansız bir koyun sürüsüne dönmüş olmasına çok ağlamalıyız. Milyonla

Kemâlland

Sanırım biz bugünkü halimizle, Atatürk konusunda M. Kemal Paşa'yı da geçmiş vaziyetteyiz. Binlerce Atatürk heykeli ve anıtı... On binlerce Atatürk büstü... Yüz binlerce Atatürk resmi, kimisi silindir şapkalı ve pelerinli, kimisi kalpaklı... Binlerce Atatürk Okulu, kütüphanesi, resmî kurumu... Atatürk Caddesi, bulvarı, meydanı... Paraların pulların üzerinde Atatürk'ün resimleri... Okullarda Atatürk okutuluyor... Mecburî din dersi kitaplarının başında Atatürk'ün resmi ve Gençl iğe Hitabesi yer alıyor... Diyanet İşleri Başkanı'nın tepesinde sert bakışlı kocaman bir Atatürk portresi... Ankara'daki Atatürk'ün Anıt-Kabri bir Sezar mâbedi gibi... İran ve Suudî Arabistan devlet başkanları hariç her resmî misafir devlet başkanı burayı törenle ziyaret etmek, kabrin başında eğilmek ve deftere hürmetkâr birkaç satır yazmak zorundadır... Bir hükümet, İslamcı da olsa, işe başlarken tam kadro oraya gidip saygılarını sunmaya mecburdur... Milletvekili seçilenler, Atatürk

Osmanlı Mirasına İhanet / bas yahudi gavur Haim Naum

Yalan Yazan Tarih utansın Haim Naum (Ortada Siyahlı) Osmanlı Mirasına İhanet Cumhuriyet döneminin başlarında ve 1950 öncesine rastlayan zamanlarda, gayr-ı müslim lere ait vakıflar ve mektepler büyük bir itina ile himâye görürken, müslümanlara ait vakıflar çarçur edilmiştir. Ali Himmet Berki ‘nin tesbitine göre 200 ile 300 bin arasındaki vakıf malı İstanbul’da,çoğunlukla da gayrımüslimlere olmak üzere, yok pahasına satılmıştır. İki caminin arası ölçülmüş ve eğer 500 metreyi geçiyorsa, küçük olanı yıkılmıştır. Hamdolsun öz yurdumuzda azınlık statüsünden kurtulmaya başladığımızdan beri, bu konulara da sahip çıkmaya başlamışızdır. 1923 tarihli Lozan Muâhedenamesi ise, ekalliyetlerin himâyesi için 9 madde sevkederken, öz vatanında ekalliyet durumuna düşen müslüman Türk halkı için, ciddi bir şey ortaya koyamamıştır. Bu arada fethin ve İslâm’ın sembolü olan Ayasofya’da, Fâtih ‘in cami halini değiştirenlere lanet etmesine rağmen, yâd eller tarafından, eski haline çevrilememişse

Ezanın ve Kur’an’ın Türkçe okutulması / başı açık imam

Yalan Yazan Tarih utansın Minberde başı açık imamın hutbesi Ezanın ve Kur’an’ın Türkçe okutulması Bu icraatın sahneye konulmasına şahid olan Sadettin Kaynak, ilk Türkçe hutbenin nasıl okunduğunu ve meydana gelen hadisenin nasıl bastırıldığını şu şekilde anlatıyor: Fırakla okunan hutbe: Türkçe Kur’an’ın anlattığım bu tecrübesinden sonra, Fatih Cami’nde ilk defa Türkçe Kur’an okudum. Bunu müteakip, Türkçe hutbeye sıra gelmişti. Atatürk, ‘Haydi bakalım! Türkçe hutbeyi de Süleymaniye Cami’nde mukabele ile oku! Ama, okuyacağını evvela bir tertip et, bir göreyim!“ dedi. Yazdım, verdim. Beğendi. Fakat, „Paşam. Bende hitabet kâbiliyeti yok. Bu başka bir iş, hafızlığa benzemez!“ dedim.Zararı yok! Bir tecrübe edelim!“ buyurdu. Bunun üzerine tekrar sordum: „Hutbeye çıkarken sarık saracak mıyım?“ -Hayır, sarığı bırak! Benim gibi baş açık ve fıraklı!..2 -Ne diyeyim, inkılap yapılıyor, peki! dedim. O gün, hınca hınç dolan Süleymaniye Cami’nde cemaat arasına karışmış yüz elli de sivil polis

İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem Fatih Sultan Mehmed Han

İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem  Fatih Sultan Mehmed Han - 1 Haziran 1453 İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse  ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse,Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların

Bize kitaplarımızda modern eğitim verdiği söylenerek övülen Şemsi Efendi

Bize kitaplarımızda modern eğitim verdiği söylenerek övülen Şemsi Efendi İlkokulunun kurucusunu tanıyalım... Yahudiler, Osmanlı Devleti'nde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde de yoğun bir şekilde lobi faaliyetleri yürütmüşlerdir. Bu lobi faaliyetlerinin etkisini öncelikle eğitim çalışmalarında görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal'in ilk eğitimini yahudi dön mesi bir kişinin okulunda almasında da belki onların eğitime bu derece ağırlık vermelerinin etkisi olabilir. Mustafa Kemal, ilk eğitimini yahudi dönmelerinden (Sabetaycılardan) olan Şemsi Efendi'nin kurduğu okulda almıştır. Şemsi Efendi'nin asıl adı ise Şimon Zwi'ydi. Mustafa Kemal, yahudilerin nüfusun önemli bir kesimini oluşturdukları ve oldukça yoğun bir faaliyet içinde oldukları Selanik şehrinde 1881 yılında dünyaya gelmişti. Onun, Nutuk adlı kitapta anlattığına göre çocukluk yıllarında annesiyle babası arasında nerede okutulacağı konusunda tartışma çıkar. Annes

Besmele çekerek imzaladı. Benim ATAM Bunlar

Sultan 2. Abdülhamid Han'ın başkatibi Esad Bey anlatıyor:  ''Bir gece yarısı, çok mühim bir evrakın imzası için Sultanın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım, yine açılmadı. Acaba Sultan'a bir Emr-i H ak mı vaki oldu ? diye endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım, açıldı. Sultan, elinde havlu ile yüzünü kuruluyordu. Tebessüm ederek, ''Evlad, bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Daha kapıyı ilk vuruşunuzda uyandım. Abdest aldım. Onun için geciktim. Kusura bakma. Ben bu kadar zamandır bu milletin hiç bir evrakını abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayalım '' dedi. Besmele çekerek imzaladı...Benim ATAM. bunlar da gunumuzun dinsiz CAKALLARI

Başı kapalı Dünya için ağlıyor sitem saçıyor

Başı kapalı  Dünya için ağlıyor sitem saçıyor Bir kız gördüm sokakta başı kapalı nargile içiyor.. Sigarası elinde kendinden geçiyor.. Bacak bacak üstüne atmış, arsızca gülüyor... İNANÇ HAZRETİ FATIMA OLMAKTI NE OLDU BİZE... Çık sokağa başı örtmek şıklık ve gösteriş olmuş.. Parkta sevgilisi ile hayayı iffeti şeytana sunmuş, Bahane hazır hemen nefsine uymuş. İNANÇ HAZRETİ HATİCE OLMAKTI, NE OLDU BİZE... Kocaman topuz başında arsız hareketler cabası.. Yanındaki sevgilisi ama, sanki kırk yıllık kocası, Siyonistler veriyor sana dünya kupası. İNANÇ HAZRETİ AİŞE OLMAKTI, NE OLDU BİZE... Rektör başını aç demiş hemen açıyor, Farzdan taviz verip hemen kaçıyor, Dünya için ağlıyor sitem saçıyor.. İNANÇ HAZRETİ SÜMEYYE OLMAKTI, NE OLDU BİZE... ALLAH im  sen bizleri CEHENNEM atesin den koru

Mevlâna Celaleddin Hazretleri

Gönüller sultanı Mevlâna Celaleddin Hazretleri hizmetçisine: - Bu gün evimizde yiyip içecek birşey var mı?" diye soruyor, hizmetçisinin -Hayır sudan başka hiç birşey yok" diye cevap vermesi üzerine sevince gark olup ellerini Yüce Dergah'a açarak:  -Allah'ım, sana şükürler olsun ki, evimiz bugün Peygamber evine benziyor" diye, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellem yolunun tozu olduğunu bir kez daha yaşayarak gösteriyordu...