Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim 13, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KELİME-İ ŞEHÂDET'İN AĞIRLIĞI

Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: أشهد أن لا إله إلا الله و أشهد أن محمد رسول الله 'Azîz ve Celîl olan Allah Teâlâ kıyâmet günü, ümmetimden bir adamı halkın içerisinden alır ve onun için doksan dokuz adet büyük defter açar. Her defter, gözün alabildiği kadar büyüktür. Allah Teâlâ adama sorar: ' Bu defterde yazılı olanları inkâr ediyor musun? Muhâfız kâtiplerim (olmadık şeyler yazarak sana) zulmetmişler mi? Kul: ' Ey Rabb'im, hayır, (hepsi doğrudur!) der. Allah Teâlâ sorar: ' (Bunları işlemenden dolayı beyan edeceğin) bir özrün var mı? Kul: ' Hayır, ey Rabb'im, der. Azîz ve Celîl olan Allah Teâlâ:

İstanbuldaki En Eski Yapı

Ön ce bir hikaye ile basliyalim Dikilitaş  Efsaneye göre At meydanı'nda bulunan Dikilitaş'ın dibinde bakırdan tılsımlı bir el varmış. Hangi tüccar İstanbul'a mal getirecek olsa doğrudan Dikilitaş'a gider, mala biçtiği değerin tutarını elin içine koyarmış. Bu bakır el malın gerçek değerini avucunu kapatarak bildirirmiş. Günlerden bir gün, Anadolu'dan gelen bir tüccar satmak üzere yanında getirdiği bir atla birlikte Dikilitaş'a gelmiş ve atın bedelini söylemiş: "On bin akçe". Sonrasında bakır ele parayı saymaya başlamış. Ancak konulan para kırk akçeyi bulduğunda el kapanmış. At tüccarı bu duruma çok öfkelenmiş. "Kırk akçe ne demek ben bunu on bin akçeye bile vermem. Ben bu eli şöyle yapar böyle ederim diyerek öfkeyle sövüp saymış sonra da hırsını alamayıp bir vuruşta eli kırmış.Çevredeki kollukçular derhal adamı yakalayıp boynunu vurmuşlar. İki gün geçmeden de at ölmüş derisi de kırk akçeye satılmış. Dikilitaş'ın Serüveni      

Osmanlı sarayında zehirlenme tehlikesi

IV. Mehmed ve sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşada merdebani kullanırdı Tarih boyunca hükümdarlara ve devlet adamlarına karşı yapılan suikastler arasında en sık rastlanan yöntem zehir olduğundan Osmanlı sarayında da zehirlenme tehlikesine karşı bir takım önlemler alınırmış. Örneğin padişahın yemeğini ondan önce tatmakla görevli çaşnigirler  olası bir zehir tehlikesine karşı kendilerini padişaha siper ederler, yemekten ilk kaşığı mutlaka onlar alırlarmış. Çaşnigirler yeterli gelmemiş olacak ki zehri önlemek adına bir de Çin'den getirilen, içine zehirli yemek konduğunda renk değiştiren veya kırılan özel tabak, çanaklar kullanılırmış. Seladon veya daha yaygın adıyla merdebani denilen bu tabakların

Osmanlı’nın kanatlı süvarileri: Deliler

Öylesine cesur hareket ederlerdi ki, insanları gölgelerinin bile öldürücü olduğuna inandırmışlardı. Deliler  1 . Bolum Osmanlı  kara ordusunda görevli bir askeri birliğin ismidir. "Deli" adı verilen süvarilerden oluşan bu birlik, savaşlarda üstün cesaret göstermeleri ve farklı giyinme şekilleri sebebiyle bu isimle anılmıştır.   Asıl olarak kendilerine kılavuz, rehber manasına gelen delil ismi verilmesine karşın, cesur ve korkusuzca düşmana atılmaları nedeniyle halk arasında deli olarak anılmışlardır.  Deli adını almalarının sebebi gönüllü 20-25 yaş arası gençlerden oluşmalarıydı ve savaşlarda ordunun en ön saflarında çarpışmalarıydı. En tehlikeli görevlere korkusuzca atılmaları yüzünden bu ismi aldılar. Korkutucu bir görünümleri vardı. Silah olarak eğri pala, kalkan, mızrak ve bozdoğan taşıyan deliler, başlarına pars ya da benekli sırtlan derisinden yapılmış tüylü bir miğfer giyerlerdi. Kalkanlarını da yine kuş tüyleriyle süsleyen delilerin giysileri aslan, kaplan ve t