Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Türkce ezan hakkında Bunları biliyormusun

Türkçe ezana dayanamayıp, intihar eden Gazipaşalı felçli adamdan, Türkçe Ezan’ın tek kelime Türkçe bilmeyen Arap ve Kürt köylerine dayatılmasını kadar bakın ne zulüm etmişler bu millete. 22 Başlık altında toplanmış okuyalım İnşaALLAHcc 1.Atatürk 1932 yılını “dinde reform” yılı olarak seçmişti. Kur’an, ezan, sala, tekbir, namaz birer birer Türkçeleştiriliy ordu. Ama ‘ezan kanunu”nu Atatürk çıkarmamıştı. 2.Arapça ezanı yasaklayan kanun, zannedildiği gibi Atatürk zamanında değil, Refik Saydam’ın başbakanlığı ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı zamanında çıkarılmıştı (1941).  Önemli ara  Not;  18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı yeni bir genelge yayınlandı. Atatürk’e atfen yayınlanan bu genelgeyle, Arapça ezan okunması yasaklandı. O tarihten itibaren Türkiye’de tüm camilerde ezan Türkçe okundu; Arapça okumakta ısrar edenler yakalandı, haklarında soruşturma açıldı. Türkçe ezan uygulaması, 1941 yılına kadar da Diyanet İşleri Başkanlığı genelgesine dayanarak sürdü

M. Kemal’i temize çıkarmak için takla atmak.. artık yemezler

Ya diğer devrimlerin ve icraatların altındaki imzalar da sahte ise... Şimdi bu yazıyı okumaya başlıyalım Mesela; M. Kemal’in emriyle Ezan Türkçeleştirildi. Camiler ve mescitler satıldı, yıkıldı, ahır, depo, marangoz atölyesi, CHP parti merkezi, saz evi, kışla yatakhanesi, konut vb. işlere tahsis  edildi. Hıyanet-i Vataniye Kanunu, Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri kararlarıyla korkunç cinayetler işlendi. Kur’an’a, “İslami hayat”a karşı yapılan zulümlere girmiyoruz bile. Bütün bunların “toplumsal vicdan”da kabul edilmediği, nefret uyandırdığı görülünce, hepsinin suçu İnönü’nün üzerine yıkıldı. “İnönü figürü”, M. Kemal’in “toplumsal vicdan”da kabul edilmeyen her icraatı için “günah keçisi” olarak sunulup M. Kemal temize çıkarılmaya çalışıldı. M. Kemal’in yaptığı, ancak milletin benimsemediği her “icraat” İnönü’nün üzerine atıldı. Bunları niye hatırlattığıma gelince... Milletin asla tasvip etmediği, gönlünün bir köşesinde sürekli bir kanayan yara halinde tuttuğu ve bu yüz

KEMALLAND memleket'i hakikat. Şeytanlar masonlar kafir münafık hepsi burada!!

Dünyanın en büyük tapınma merkezi TÜRKiYE Bu düşünce (kamalizm) ölmüş cenaze ortada kalmıştır kimse bu cenazeye sahip çıkmıyor! Binlerce Atatürk heykeli ve anıtı… On binlerce Atatürk büstü… Yüz binlerce Atatürk resmi, kimisi silindir şapkalı ve pelerinli, kimisi kalpaklı… Binlerce Atatürk Okulu, kütüphanesi, resmî kurumu… Atatürk Caddesi, bulvarı, meydanı… Paraların pulların üzerinde Atatürk’ün resimleri… Okullarda Atatürk okutuluyor… Mecburî din dersi kitaplarının başında Atatürk’ün resmi ve Gençl iğe Hitabesi yer alıyor… Diyanet İşleri Başkanı’nın tepesinde sert bakışlı kocaman bir Atatürk portresi…  Ankara’daki Atatürk’ün Anıt-Kabri bir Sezar mâbedi gibi… İran ve Suudî Arabistan devlet başkanları hariç her resmî misafir devlet başkanı burayı törenle ziyaret etmek, kabrin başında eğilmek ve deftere hürmetkâr birkaç satır yazmak zorundadır… Bir hükümet, İslamcı da olsa, işe başlarken tam kadro oraya gidip saygılarını sunmaya mecburdur… Milletvekili seçilenler, Atatürk’e sad

Gel, Hakk’a olma asi, Ta gide gönlün pası

EDEB YA HU! Edeb bir "sınır" belirlemedir; neyin nerede, nasıl yapılacağını bilmeyi gerektirir. Bir iz'an daveti olan bu söz sadece diğer insanlara karşı değil, insanın Rabbi de dâhil kendisi dışındaki her şeye karşı davranışlarında bir iç muhasebeyi anlatır.  Edeb kelimesi de e (eline), de (diline) ve b (beline) harflerinden oluşmuştur ve tam anlamıyla in­sanın uyması gereken düsturların remzidir. Erenlerin “Elin tek, dilin pek, belin berk tut!” demesi de bunun dervişçesidir. “Edeb Ya Hu!” ha­kikat yolcusunun kendine ait olmayan bir şeyi almaması, uy­gunsuz kelâm söylememesi ve kimsenin namusuna halel getir­memesi anlamına gelir. O nedenle bu levhalar eskiden Mevlevihanelerin, dergahların ve cem evlerinin giriş kapılarında asılı dururdu. Diğer bir kullanımı ise Yaradana sesleniştir; edeb istenir. "Edeb Yâ Hû" ile insan, kendi iç tavrını belirler.  ‘Edep Ya Hu!’ nun en yaygın şekli Mevlevî sikkesini sembolize eden şeklidir ve genellikle de sikkeni