Ana içeriğe atla

M. Kemal’i temize çıkarmak için takla atmak.. artık yemezler

Ya diğer devrimlerin ve icraatların altındaki imzalar da sahte ise...

Şimdi bu yazıyı okumaya başlıyalım


Mesela; M. Kemal’in emriyle Ezan Türkçeleştirildi. Camiler ve mescitler satıldı, yıkıldı, ahır, depo, marangoz atölyesi, CHP parti merkezi, saz evi, kışla yatakhanesi, konut vb. işlere tahsis edildi. Hıyanet-i Vataniye Kanunu, Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri kararlarıyla korkunç cinayetler işlendi. Kur’an’a, “İslami hayat”a karşı yapılan zulümlere girmiyoruz bile.

Bütün bunların “toplumsal vicdan”da kabul edilmediği, nefret uyandırdığı görülünce, hepsinin suçu İnönü’nün üzerine yıkıldı. “İnönü figürü”, M. Kemal’in “toplumsal vicdan”da kabul edilmeyen her icraatı için “günah keçisi” olarak sunulup M. Kemal temize çıkarılmaya çalışıldı. M. Kemal’in yaptığı, ancak milletin benimsemediği her “icraat” İnönü’nün üzerine atıldı.

Bunları niye hatırlattığıma gelince... Milletin asla tasvip etmediği, gönlünün bir köşesinde sürekli bir kanayan yara halinde tuttuğu ve bu yüzden M. Kemal’e içerlediği bir şey daha var: Ayasofya Camii’nin M. Kemal’in imzasıyla müzeye çevrilmesi.

M. Kemal’in bu icraatı millet tarafından benimsenmiyor, tepki gösteriliyor ya, şimdi M. Kemal’in temize çekilmesi, başka bir “günah keçisi” bulunması lazım! Nitekim “iddia/kılıf” hazır: Ayasofya’yı müzeye çeviren kararnamenin altındaki

“Atatürk” imzası sahteymiş!

Ayasofya’nın tekrar camiye dönüştürülmesi için TBMM’ye teklif veren MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu’nun iddiasına göre, müzeye çeviren karara ilişkin “iki tarihi belge”deki Atatürk imzaları farklı. Halaçoğlu, “Ayasofya Atatürk’ün imzası sahte şekilde taklit edilerek hukuksuz şekilde müzeye dönüştürülmüştür” diyor.

Düşünebiliyor musunuz, birileri, “her dediği kanun” olan M. Kemal’in imzasını taklit edecek, onun adına sahte imza atıp kararname hazırlayacak ve bunu uygulayacak, öyle mi? Hem de Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi gibi stratejik bir hususta!...

Ayasofya’yı müzeye çeviren kararnamenin altındaki imzanın M. Kemal’e ait olmadığına dair iddia, M. Kemal’in “toplumsal vicdanda silinen itibar”ını temize çıkarmaya yönelik bir hamledir. Zira, Ayasofya’yı müze yapan 2/1589 sayılı kararname, 24.11.1934 tarihli. Bundan M. Kemal’in haberdar olmaması mümkün mü? Haberdar olduğunda imzasını taklit edene ne yapardı dersiniz? “Sanığın idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine” diye karar veren bir yargı sisteminin bulunduğu ülkede, kim böyle bir şeye kalkışmayı göze alabilirdi?

Halaçoğlu’na göre, Ayasofya’yı müze yapan kararnamenin altında “Atatürk” imzası var, ancak M. Kemal’e “Atatürk” soyadı veren kanun, Resmi Gazete’de 27.11.1934 tarihinde yayımlanıyor. Buradan, soyadını almadan 3 gün önce aynı soyadıyla imza attığına bakıp, imzanın sahte olduğuna hükmediyor.

Buna katılmıyorum. Zira, soyadı kararı meclisten çıktıktan üç gün sonra Resmi Gazete’de yayımlanmış olamaz mı? Yine, “Atatürk” soyadını Meclis, habersiz mi verdi? M. Kemal’in Meclis’te “özel bir grup”unun olduğunu, istediği her şeyi bu grup vasıtasıyla Meclis’e kabul ettirip yasalaştırdığını biliyoruz. Bu durumda M. Kemal, zaten kanunlaşacak olan ve kendisi karar verdiği soyadını, yasanın yayımlanmasından önce kullanmış olamaz mı?
Halaçoğlu, Ayasofya Kararnamesi üzerindeki Atatürk imzası ile diğer Atatürk imzalarının farklı olduğunu, bunun da imzanın sahte olduğu anlamına geldiğini söylüyor. İyi de, ilk “Atatürk” imzasını Ayasofya Kararnamesine attıktan sonra, imzasını biraz değiştirip son şeklini vermiş olamaz mı?
M. Kemal’i temize çıkarma adına Ayasofya Camii’ni müzeye çeviren kararnamedeki imzasını “sahte” ilan etseniz de, yemedik. İmzayı kim attıysa, sorumluluğu da o taşımalı. Yiyenlere şunu sormalarını öneriyorum:

Ya diğer devrimlerin ve icraatların altındaki imzalar da sahte ise...

İmzası taklit edilerek icraat yapılan bir lider, ülkeyi yönetmekten de, olup bitenlere hakim olmaktan da aciz olmaz mı? Bu durumda, bütün devrim yasalarını tek tek masaya yatırıp, sahtesini-gerçeğini ayırmamız icabetmez mi? Bunun için de “milletin vicdanı”nı ve “toplumsal kimlik ve kişilik değerleri”ni hakem yapmak gerekmez mi?






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh