Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz 1, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HARF DEVRİMİ, BİN YILLIK KÜLTÜRE BETON DÖKTÜ

COŞKUN ARAL "HARF DEVRİMİ, BİN YILLIK KÜLTÜRE BETON DÖKTÜ!" Gazeteci ve belgesel yapımcısı Coşkun Aral, "benim dedem Osmanlıcayı uzun bir dönem kullanmış. Niye bir anda yerin dibine sokulsun ki" dedi. CNN Türk'te Enver Aysever'in programına katılan Aral, "Harf devrimini eleştiriyorsunuz. Diyorsunuz ki harf devrimi bir devrim değil, kopuştur?" şeklindeki soruya, "Bize öyle anlatılmıştı. Arap alfab esi zor olduğu için Latin alfabesine geçtik. Latin alfabesine geçmesini ben çok isterim, çok güzel, kullanıyorum ama niye bin yıllık kültürün birikimini bir anda hiç anlaşılmayan bir dil haline getirip, beton dökmek..." şeklinde cevapladı. Osmanlıca eserlerin ve dökümanların dünyanın her tarafında bulunduğunu belirten Aral, sözlerini şöyle sürdürdü: "İran'da bugün herkes Farsçayı Arap alfabesiyle okuyup yazıyor. İsrail de Yunanistan da Rusya da kendi alfabeleriyle okuyup yazıyorlar. Latin alfabesinin ilk uygulanışı bizim cumhuriyet tarih

Sabiha Gökçen adı değişebilir

" Sabiha Gökçen adı değişebilir " Hükümet 2011'de çalıştaylarla başlattığı Alevi açılımını canlandırmak için harekete geçti. Yeni süreci Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ yürütecek.  Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla 2011'de çalıştaylarla başlatılan Alevi açılımında atılacak yeni adımlar belirlendi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ başkanlığındaki heyet Alevi açılımını hızlandıracak çalışmalara baş ladı. Bozdağ başkanlığındaki AK Parti Grup Başkanvekillerinin de yer aldığı üst düzey heyet, önümüzdeki hafta bir toplantı yaparak, Alevi Çalıştayları'nda ortaya çıkan talepler doğrultusunda atılacak yeni adımları belirleyecekler. RAPOR BAŞBAKAN'A SUNULDU Bozdağ'ın bu hafta başında Alevi Çalıştaylarının ardından şimdiye kadar atılan adımların yer aldığı bir raporu Başbakan'a sunduğu öğrenildi. Bozdağ başkanlığındaki heyetin yaptıkları çalışmaların ayrıntıları da belli oldu. Dersim operasyonunda görev alan pilotlardan sabiha gökçen'in adını taşıyan havaa

Kadife darbe teşebbüsü

BU MAKALEDE BİR ÇOK İNSANIN HESAP ETMEDİĞİ ANALİZLER OLDUĞU İÇİN PAYLAŞIYORUM...BİZİM SAFIMIZI BİLEN BİLİYOR AMA ÜLKENİN ÜZERİNDE OYNAN OYUNLAR VARKEN HERKESİN HER İHTİMALİ DÜŞÜNMESİ LAZIM.. 3. Nesil Kadife darbe teşebbüsü: Taksim operasyonu bir başlangıç Burhanettin Can 28 Haziran 2013 Cuma 01:01 'Göz o ki dağın arkasını göre, akıl o ki başına geleceği bile’ Türkiye’de yeni bir tür Kadife darbe  hazırlığı yapılmaktadır. Biz bunu, öncekilerinden farklı bazı özelliklerinden dolayı, 3. Nesil Kadife Darbe”olarak isimlendirmekteyiz. Taksim Kadife Darbe girişimini, 27 Nisan Kadife Darbe girişiminin daha sivil görüntülü ileri bir aşaması olarak değerlendirmekteyiz. Önceki yazılarımızda, genel olarak, Kadife darbelerin felsefesini, kullandığı yöntemleri ve Taksim operasyonunda öngörülen muhtemel beş senaryoyu ele alıp inceledik. Taksim olaylarında öngörülen muhtemel senaryoları, aşağıdaki gibi sınıflandırdık: Birinci İhtimal: Oy kaybetmeye başlayan AK Parti’nin önümüzdeki seçimlerde oylar

Mustafa Kemal, Atatürk ismini kendi seçti

Mustafa Kemal, Atatürk ismini kendi seçti Ezber bozan iddia: Mustafa Kemal, Atatürk ismini kendi seçti. Bu adı ona Meclis verdi denir Taraf gazetesinden Neşe Düzel'e röportaj veren tarihçi Mehmet Alkan, Atatürk, İsmet İnönü ve Türkiye'nin yakın tarihiyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Tarihçi Mehmet Ö. Alkan 'Mustafa Kemal, Atatürk ismini kendi seçti. Bu adı ona Meclis verdi denir' dedi.  Alkan, "O, Mustafa isminden hoşlanmıyor. Mustafa'yı sadeceMilli Mücadele sırasında kullanıyor. Peygamber'in ismi de Mustafa ve halkın dinî hassasiyetini dikkate alıyor. Sonra Mustafa'yı atıyor Kemal Atatürkoluyor." şeklinde konuştu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Tarih Ana Bilim Dalı Başkanı olan Mehmet Ö. Alkan, A Haber televizyon kanalında tarihçi Cemil Koçak ve Hakan Erdem'le birlikte "Eski Defterler" adıyla haftalık tarih konuşmaları programı yapıyor. İşte Taraf Gazetesi'nde yayınlanan o röportaj: NEŞE DÜZEL: Atatürk&

Ergenekon meselesinde geri basmış, stop etmiş

Silivri'ye saldıracaklar! Başbakan, "Ergenekon meselesinde geri basmış, stop etmiş olmasının" faturasını ödemektedir. Böyle kurt bir politikacının, örgütün de susup oturacağını, işi bu aşamada bırakacağını sanmış olması şaşırtıcıdır... Meydanlara adam toplamanın da, seçim kazanmanın da bu konuda çözüm olmadığını bilecek kadar ustadır. Bakalım karşı hamleyi ne zaman ve nasıl yapacaktır? Hükümeti devirmek için faşistlerle ittifak yapan "liberal enteller" de bu arada umarım baharatçıları dolaşıp uygun yerlerine yakmak için kına arayışına başlamışlardır. Evet, başbakana düşman kesilen bir meslek büyüğümüzün dediği gibi "bu yaz çok sıcak geçecek"... Meteoroloji de öyle söylüyor. "Gölgede 45 derecede eylem yapmanın dayanılmaz serinliğini" de kendilerine bırakalım. İşin matrağı, çoluk çocuk sopa yerken enteller güney kıyılarımızda denize girmekte olacaklar. Bütün göstergeler, Taksim ayaklanmasının "uzun soluklu bir serüvenin ilk perdesi" o

ÇÖL KAPLANI FAHRETTİN PAŞA

Medine'i Müdafa İçin;Çekirge Genelgesi  ÇÖL KAPLANI FAHRETTİN PAŞA ÇEKİRGE EMİRNAMESİ Maliki ve Hanefi alimlerinin görüşlerini de zikrederek, çekirgenin yenilebileceğini belirtip, çekirgenin faydalarını anlatan Fahrettin Paşa, birkaç çekirge yemeği tarifi de verdiği emirnamede şunları zikreder: "Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Yalnız tüyü yok. O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Bitkilerle besleniyor, temiz ve taze şeyler yiyor. Hem de tiryaki ve keyif sahibi, tütün ve limondan zevk alıyor. Ayrıca Hicaz, Asir, Yemen ve Afrika bedevilerinin başlıca gıdası çekirgedir. Bedeviler sağlamlıklarını ve zindeliklerini yedikleri çekirgeye borçludurlar. Çekirgeyi develerde büyük zevkle yiyorlar. Dizlerinin bağı çözülenlere, basurlulara ve romatizmalılara şifadır. Dün karargah sofrasında çekirge tavası vardı. Arkadaşlarımla beraber yedim ve bunu dil konservesinden daha lezzetli buldum. Hele zeytinyağı ile ve limon suyu ile salatası pek nefis oluyor. Elhasıl, dün çekirgeyi bahçelerd

NEFRET DOLU BİR ADAM

BÖYLE NEFRET DOLU BİR ADAM GÖRÜLMEDİ / AHMET KEKEÇ - STAR CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün attığı tweetleri okuyor musunuz? Okuyun... Nefret suçu, küfür, hakaret, aşağılama, hedef gösterme... Ne ararsan var. Bildik siyasetçi tavrını (üslubunu) zorlayan, epey zorlayan ve peşinen kızıştırmayı, “tahrik etmeyi”, yaralamayı, aşağılamayı, hır çıkarmayı, çarşı karıştırmayı şiar edinmiş bir dil... Bu “dil”le nasıl baş edilir, bilmem... Neredeyse iki satırda bir “faşist”, “diktatör”, “yobaz...” Hakaretlerinden aslan payını, bu ülkenin seçimle gelmiş, seçimle gidecek Başbakanı alıyor tabii... Ve “saygın milletvekili”, nefret dolu bir dille, saldırdıkça saldırıyor. Bu dille baş edecek bir “karşı dil” henüz icat edilmedi. En doğrusu, değerli milletvekili Hüseyin Aygün’ü kendi kendisiyle ve dinmeyen nefretiyle baş başa bırakmak.. Fakat bir dakika... Hüseyin Aygün, “hedef” bellediği kişiye (“devrilirim” korkusuyla bilmem kaç bin kişilik “koruma ordusuyla” dolaşıyormuş, mitingine gelenlere

NEFSİMMİŞ MEĞER

NEFSİMMİŞ MEĞER Yıllardır kendimi, güyâ tanırdım; Sanık ben, yargıç ben, hep aklanırdım. Şeytanı, en büyük düşman sanırdım; Ondan da beteri.. Nefsimmiş meğer... Gönlümü, hevâya kaptıran oymuş, Şuûru şehvete saptıran oymuş, Tutkuları, putlar yaptıran oymuş, En sinsi düşmanım.. Nefsimmiş meğer... Övgü dolu sözlerine kanmışım; ''Kalbin temiz'' demiş, gerçek sanmışım. Hakk'ı ancak, zor günümde anmışım, İçimdeki nankör.. Nefsimmiş meğer... Öyle sevdirmiş ki,dünyayı bana; Saraylar kurmuşum, üç günlük cana. Hevâ heves denen, çöplükten yana Beni sürükleyen.. Nefsimmiş meğer... Meyhâne meyhâne, hayâl kurmuşum, Çamurlu yollarda, yalpa vurmuşum, Adresi hep, münâfıktan sormuşum; Koynumdaki yılan.. Nefsimmiş meğer... Dalmışım.. Her akşam cümbüşle meşke, Kalmamış dilimde, riyâdan başka. Bir kadehlik, ömrü olan bir aşka; Beni kul eyleyen.. Nefsimmiş meğer... Tutkuya döndükçe, giyim markası, Yerde paspas olmuş, hayâ hırkası. Kuşatmış kaleyi, şeytan fırkası; İçindeki casus.. Ne

Baba, ben de senin gibi olmak istiyorum

SEVDİKLERİNİZE VAKİT AYIRIN Bir gün ÇOCUĞUM doğdu. O dünyaya geldiğinde yetişmem gereken uçaklar ve ödenmesi gereken faturalarla meşguldüm. Ben UZAKLARDAYKEN yürümeyi öğrendi. Konuşmayı da öyle…! Ve biraz büyüdüğünde "Senin gibi olmak istiyorum baba..!" demeye başladı. "Biraz büyüyünce, ben de senin gibi olacağım." İş yerine telefon açıp: -Baba, ne zaman geleceksin..? diye sorardı iki de bir. "Ne zaman geleceğimi bilmiyorum oğlum. Ama geldiğimde birlikte çok güzel vakit geçireceğimizden emin olabilirsin." Yıllar öylece geçip gitti. Oğlum on yaşına geldi. Ona çok güzel bir top aldım. "Top için teşekkürler baba." dedi. "Hadi oynayalım" "Bugün olmaz oğlum" dedim, bu haftasonu tamamlamam gereken işler var, haftaya tamam mı..?" dedim. "Tamam!" dedi. Fakat yüzündeki gülümseme hiç eksilmedi. "Büyüyünce: -Baba, bende senin gibi olmak istiyorum." dedi. Yıllar öylece geçip gitti. Oğlum önce ilkokuldan, liseden

Bizim dualarımız var, onların anlayamadıkları.. Geçti Bor’un pazarı!

Bizim manevi desteklerimiz var, onların bilmedikleri.. O ilk ayaklandıklarında işi bitirebilselerdi, bitirmişlerdi.. Geçti Bor’un pazarı.. Şimdi haydi yallah! Önce deşifre oldular.. Suçüstü oldular.. Bunu yazın bir kenara. Artık adım adım izleniyorlar.. Yerli, yabancı müttefikleri belli oldu.. Millet oynanan oyunun farkına vardı.. Bunlar durmayacaklar. Hani derler ya “yenilen güreşe doymazmış” diye. Bunlar d arbe bağımlısı.. Hepsinden önemlisi öfkeleri akıllarından büyük! Bir de iş tuttukları adamlar belli. Bunlarla nereye kadar gidebilirsiniz ki! Bunlar harekete geçmek zorundaydılar.. Ergenekon ve Balyoz davalarında sona gelindi.. 12 Eylül’ün ardından 28 Şubat davası da başladı. Her an malum media ve malum sermaye savcılığa davet edilebilir. İş işten geçmeden bir şeyler yapmaları gerekti.. Hele bir Muhsin Yazıcıoğlu davası var ki, açılmayı bekleyen! Türkiye IMF’ye borcunu kapatmış. Terör durmuş.. Ekonomik büyüme bütün hızıyla devam ediyor.. Onlar için yarın çok geç olabilir.. Anaya

İngilizler, Atatürk'ü niye sever?

Mustafa Kemal'i sevmez misiniz? Geçenlerde değinmiştim: Londra'daki Ulusal Ordu Müzesi'nin sitesi bir anket düzenledi. Soru şöyleydi: "Britanya'nın En Büyük Düşman Komutanı Kimdir?" Amaç Britanya'ya en çok zarar vermiş olan komutanı belirlemekti. Listedeki 20 komutandan 5'i finale kaldı: Türkiye'den Mustafa Kemal, Fransa'dan Napolyon, Almanya'da Rommel, Amerika'dan George Washington, İrlanda'dan Michael Collins... Geçen gün sonuç açıklandı: En büyük düşman komutan olarak George Washington seçilmişti. Çünkü İngilizlerin, Yeni Dünya'yı kaybetmelerine yol açan Amerikan Bağımsızlık Savaşı'na (1775-1783) damgasını o vurmuştu. Bu arada aklıma düşüverdi: Atatürk, bir keresinde İsmet İnönü ile tartışırken, "İngilizler beni sever" demişti. Acaba niye? Geçenlerde İngiliz tarihçi James Barr'ın "A Line in the Sand" adlı kitabını okuyordum. (Bu tabir, basitçe "Kumda bir çizgi" diye de çevrilebilir, öt