Ana içeriğe atla

Osmanlı Düşmanlığında Gelinen Son Nokta!

Define avcılığından Osmanlı mezarları fazlasıyla Tahrip ediliyor
İddialara göre, bazı bölgelerdeki talanın arkasında İran var.

Definecilik bahanesiyle Osmanlı mezarları talan ediliyor
“İran ‘ın Osmanlı’ya olan hıncı en enteresan noktalarda bile devreye giriyor.”
“İran Osmanlıya dair ne varsa yok etme çabasında”
“Şu anda Osmanlı mezarları ve türbelerini hedef seçmiş durumdalar”
Define bulacağız diye ülkenin belirli bölgelerini köstebek yuvalarına çevirenlerin yanı sıra, bir de define cilik adı altında Osmanlı mezarlarını ve türbelerini talan edenler var. Samanyolu Televizyonu Belgesel Yapımcısı Veysel Karani Gümüşdereli , bu çarpıcı konuyu ele aldı. Ve işin arkasında olduğu iddia edilen İran’ı ve İranlıları yazdı.

Türkiye’de hiç kimsenin bilmediği bir define dünyası var… Görünenin ve bilinenin çok ötesinde, siyaset ve akademi dünyasından ünlü isimlerin ve hatta devletlerin içinde olduğu buz dağını andıran bir dünya… Hareket alanı öncelikle altın ve tarihi eser. Özellikle kadim medeniyetlerin yer aldığı coğrafyalar bu anlamda tam bir hazine.
Türkiye de böyle bir coğrafyada yer aldığına göre definecilerin güzergâhında olmaması mümkün değil.
Zaten duyduklarınız ve okuduklarınız bu işe verilen önemi ortaya koyuyor.

Tabii ki sadece görünen kısmını…
Bahsetmek istediğim konu aslında genel anlamda define dünyası değil. Çünkü konuyla alakalı bilgi ve belgeler uzun uzadıya konuşulacak türden. Beni ilgilendiren kısım definecilik adı altında Osmanlı mezarlarının ve türbelerinin özellikle yok edilmek istenmesi.
Peki, böylesine enteresan işi kim yapmak ister? Mezarların ve Türbelerin yok edilmesi kimin işine yarar?
Konuyla alakalı bilgiler geldiğinde anlıyoruz ki işin ucu İran’a kadar dayanıyor. Bazıları kabul etmek istemese de İran’ın mezhepçi yönü her zaman için tarih boyunca ağır basmıştır. Örnekleri çok sayıda… Lakin bu anlamda da konuyu gerçek uzmanlarına havale etmek lazım…
Çaldıran savaşıyla başlayan düşmanlık, Mısır ile devam etmiş ve zirveye ulaşmış. Sonrasında da zaten günümüze kadar gelen ayak oyunları, kazan kaldırmalar, meşhur ayaklanmalar. Keşke birliktelik sağlanabilse, İslam coğrafyası, İslam topluluğu bölünmese. Lakin öylesine bir hınç var ki mezhep taassubuyla yaşayan gözü dönmüşlerde, ilk olarak Hz. Ömer (R.A) ardından Cennetmekân sultan Yavuz Sultan Selim’in adı bile yetiyor onlara. Doğruyu ne kadar telaffuz ederseniz edin, nefret işlemiş bir kere iliklerine…
Nefret ettiklerinin başında Osmanlı da var.
Ve Osmanlı’ya olan hınç en enteresan noktalarda bile devreye giriyor. Mezar taşları ve türbeler de böyle işte. Öncelikle Anadolu’da pek de göz önünde olmayan mezarlıklar hedef olarak belirleniyor. Mezarlıklar belirlendikten sonra da çevrede gizemli kişiler bitiveriyor. Bu gizemli kişiler define meraklılarına musallat oluyor. Ve diyalog şöyle gelişiyor.
-Emin misiniz o mezarlıkta define olduğuna?
-Tabii ki eminim. Ben yıllardır bu işi yapıyorum.
-Burayı nasıl buldunuz peki?
-Burası önemli değil de aslında orada yatanlar Müslüman değil. Onlar ……! Giderlerken bütün kıymetli eşyalarını, altınlarını oraya gömdüler.
Bu sırada ellerindeki tarihi görünen yüzükleri, taşları gösterirler. Defineciler merakla ve hayranlıkla, bir şeyler bulmuş olmanın heyecanıyla bakarlar taşlara ve yüzüklere.
-Bakın biz bunları ufak bir çalışmadan sonra bulduk. Aslında devam edebiliriz. Ancak gitmemiz lazım. Siz bulursanız paylaşırız.
Böylelikle oltaya takılan defineciler için mezarlıklar kolay hedef. Zira bu mezarlıkları koruyan kimse ya yoktur ya da güvenlik büyük camilerle sınırlı. Tarihi mezar taşları ve mezarlar, bir caminin köşesinde öylesine sahipsiz bir şekilde bekliyorlar.
Sonuç: Mezarlıklar taşlarına varıncaya kadar talan edilir.
Birçok bölgede hadise böyle olunca, ele geçirilen taşlar ve yüzüklerden bir kısmı incelenir ve sahte oldukları ortaya çıkar. Üstelik bu yüzüklerin İran’da yapıldığı ortaya çıkar. Maksat Osmanlıdır aslında. Osmanlı’ya dair ne varsa yok edilmesini sağlamak. Kim ne derse desin mezarlıklarla define var yalanı da bu anlamda çok etkili bir yol maalesef.
İşin daha vahimi, tarihi mezarlıkların yanı sıra Hak dostlarına ait türbelerin de bu talandan nasibin alması. Yine aynı yalanlarla şimdi türbelere amiyane tabirle dadanmış durumdalar.
Dediğim gibi küçük bir nokta olarak görülebilir belki de, lakin hıncı, düşmanlığı anlatma açısından bu olay bile çok önemli.
-Bu iş yani bizim kültürümüzle, inançlarımızla alakalı tarihi katliam nereye kadar gider?
-Önlemler alınıncaya kadar…
-Önlemler ne zaman alınır?
-Allah bilir…
Dikkatli olmak zorundayız. Bizi birbirimize karşı düşürmeye, Tarihi kin, her ayrıntıyı kullanmaya itiyor onları. Osmanlı’ya dair ne varsa yok etmek de buna dâhil. Bir örümcek misali örüyorlar ağlarını. Ve barış adına atılan her adıma çelme takmaya çalışıyorlar.
Birçok noktada çaresizce hareket ediyorlar. Çaresizce diyorum çünkü Allah’ın izniyle, gelecek adına potansiyelleri içinde barındıran bu ülke ve bu ülke insanı her daim bu oyunları bozar.

Hz Muhammed SAV
http://gercektarihdeposu.blogspot.com


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh