Ana içeriğe atla

25 yıl sonra, yeni bir Halepçe mi?

Batı hâlâ dilsiz şeytan. Kör, sağır ve dilsiz.

Gazze için meydanlardaydık. Sonra “Arap Baharı” denilen olaylar başladı. Sıra Suriye’ye geldiğinde Suriye için meydanları doldurmaya başladık. Şimdi tam da Mısır’daki darbeye karşı meydanlarda iken, dikkatler yeniden Suriye’ye döndü.. 25 yıl sonra Suriye’de yeni bir Halep’çe yaşandı.. Kimyasal silahlarla çoğu kadın ve çocuk, bin beş yüze yakın insan hayatını kaybetti, havadan ve karadan füzelerle yapılan saldırılarda binlerce kişi yaralandı ve yatağa düştü..
11 Eylül’de Newyork’ta ikiz kuleler vurulduğu zaman dünyayı ayağa kaldıran ABD, şimdi yüz binlerce insan toprağa düşerken, kör sağır ve dilsiz..
Bu süreçte en can alıcı gerçek ise, İran yönetiminin ve Hizbullah’ın eli kanlı Nuseyri Esed rejiminin yanında yer alması.. Bu cinayete ortak olmalarını haklı gösterecek hiçbir şey yok.. Varolan sorunların çözümü de bu yolda değil..
Esed’in Saddam’dan ne farkı var.. Ya da Sisi’den.
Birileri de çıkmış, “İsrail niye Suriye’ye saldırıyor” diyor, İsrail saldırıyorsa sanki bizim sahip çıkmamız gerekiyormuş gibi.. Kaldı ki, İsrail Suriye’nin ÖSO’ya karşı kullandığı silahları

vurmuyor. İran’ın Irak üzerinden Esed’e ve Hizbullah’a gönderdiği silahlardan, Suriye üzerinden Lübnan’a taşınmaya çalışılan silahları, bir gün kendine karşı, ya da Lübnan’daki İsrail yandaşlarına karşı kullanılmasından endişe ettiği için vuruyor.. Yoksa İsrail Esed’in cinayetlerinden memnundur..
İran yönetiminin Suriye politikasını eleştirince bunu Şii düşmanlığı şeklinde yorumlayanların bu yorumlarını anlamakta güçlük çekiyorum.. Nasıl yeri gelince Türkiye’de, ya da Mısır’da, başka İslam ülkelerindeki iktidarları tasarrufları nedeni ile eleştiriyorsak, İran’ı da eleştirebiliriz.. İran Erdoğan’ı eleştirince, bu neden Sünni düşmanlığı gibi anlaşılmıyor mesela.. Suud yönetimini eleştirirsek, “Selefi düşmanlığı” mı yapmış oluruz!
İran yönetimi Esed rejimine arka çıkarak, İmam Humeyni’den bu yana kazandığı ne varsa hepsini kaybetti Sünni dünyada! Ali Şeriati’nin eserlerinde anlatılanlarla bu günki İran yönetiminin yaptıkları arasında bir benzerlik yok bugün.. Dün İran-Irak savaşında, Halepçe’de safını belirleyip meydanları dolduranlar bugün İran yönetimine karşı.
İran yönetimine karşı duyulan öfke, biraz da daha önce duyulan güven ve saygı ile ilgili.. Humeyni’nin ya da Ali Şeriati’nin mesajlarından yola çıkılarak böyle bir sonuca ulaşılabileceğini hiç düşünmemiştik.
Her İranlı böyle düşünmüyor kuşkusuz.. Ama sesi çıkanların yükselen sesi başka şeyler söylüyor bize! Onun içindir ki, İran’da gençlik başka yerlere savruldu. Onun için Cuma namazları eskisi gibi kalabalık değil. Onun için örtünme sadece bir aksesuvar seviyesine geriledi..
Gece yarısı anneler bebeklerinin cesetlerini toplarken, Mısır diktatörleri Mübarek’i kurtarmak için hazırlık yapıyorlardı. Ve sabah olduğunda mahkeme kararını açıkladı ve Mübarek serbest bırakıldı. Mursi ise hâlâ tutuklu! Bu hainler insanlığın vicdanı, aklı ve zekası ile dalga geçiyorlar..
Mursi’ye karşı, İhvan’a karşı Tahrir’e çıkan geri zekalılar şimdi batılıların kurguladıkları diktatörlük rejimi ile ilgili fabrika ayarlarına geri döndüler..
Mısır konusunda İsrail’i suçlayan demecinden dolayı Türkiye’yi kınayan ABD hâlâ darbeye darbe diyemiyor..
Batı hâlâ dilsiz şeytan. Kör, sağır ve dilsiz.
Bize demokrasi dersi verenlerin, bize insan hakları ve hukuk devleti dersi verenlerin. Bize adına ılımlı İslam dedikleri, batı standartlarına indirgenmiş bir din biçmeye çalışanların haline bakın.. Ve bunların peşine takılanlara bakın.
İçimizdeki Ergenekoncular, birtakım beyinsizler, bugünki iktidarı devirip, Türkiye’yi Suriye’ye, Mısır’a çevirmeye çalışırken onların peşine takılıp ahkam kesenlere bakın!
Kılavuzu karga olanın burnu pislikten çıkmaz.. Evet biz adalet, barış, özgürlük, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti istiyoruz. Ama alın; oltaya taktığınız yeme benzeyen, altın tas içinde bala karıştırıp sunduğunuz zehrin içindeki demokrasinizi başınıza çalın..
Hâlâ kendi kavram ve kurumları ile kendilerini yüceltmemizi ve düşünce yapımızı batı değerler sistemi ile formatlamamızı istiyorlar..
Batının demokrasisi helvadan bir put! Oltaya taktığı bir yem! Bir makyaj malzemesi.
Alın demokrasiniz de sizin olsun, liberalizminiz de, laikliğinizde. Biz adalet, barış ve özgürlük istiyoruz ve bu değerleri savunmak için de batıya ihtiyacımız yok! Aksine batı tarihi, bu değerleri yok etmek için verdiği savaşlarla aklımızda.. Kızılderililer, kara derililer, sarı derililer, 1. Dünya savaşı, 2. Dünya savaşı, soğuk savaş. Irak, Afganistan, Filistin!
LA diyoruz.. LA.. LA.. Hayır!. Haksızlıklar karşısında susan ve zalimlere yardım eden dilsiz şeytanlar için yaşasın cehennem ve onlara destek veren, onlarla işbirliği yapanlar için.. Çağdaş Ebu Cehiller, Ebu Lehebler, Belamlar, Firavunlar ve Karunlar için “Lanetullahi Aleyh!” diyelim. Selâm ve dua ile..


insan haklari Madde 2
http://gercektarihdeposu.blogspot.com


Akit
Abdurrahman Dilipak

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh