Ana içeriğe atla

Mustafa Kemal halife olmak istiyordu

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk derin devleti Kızıl Pençe miydi? Bu örgüt Mustafa Kemal’e mi bağlıydı? 


Yeni cumhuriyet Lozan’dan sonra mı İslam’dan uzaklaştı?
Bu soruların yanıtları tarihçi Mustafa Armağan tarafından derlenen ve milli mücadelenin kahramanlarından Kazım Karabekir Paşa’nın hatıratlarından oluşan Kızıl Pençe adlı kitapta yer alıyor.

2012 yılı milli mücadelenin kahramanlarından Kazım Karabekir’in 130’uncu doğum, 64’üncü ölüm yıldönümü... Gerek Birinci Dünya Savaşı gerekse Kurtuluş Savaşı’nda kazanılan başarılarda büyük pay sahibi olan Karabekir, kalemini elinden hiç düşürmemiş de bir şahsiyet. O yıllarda yaşadığı her şeyi kaleme almış, yazdıkları yakılmış, takip altında sıkıntılı bir hayat geçirmiş. Hayata veda ettiğinde TBMM Başkanı olan Karabekir’in işte bu hatıratlarını derleyen tarihçi Mustafa Armağan, İstiklal Savaşı’nın yenilgisiz komutanının kendisini nasıl idam sehpasında bulduğundan, Atatürk ile yaşadığı fikir ayrılıklarına her şeyi Kızıl Pençe adlı kitapta topladı. Kitap, 1922-1933 yılları arasındaki yaşananlara ışık tutuyor,

bir komutanın gözünden cumhuriyetin ilk yıllarında perde arkasında yaşananları anlatıyor. Karabekir’in dağınık olarak beş ayrı yerde yayınlanmış hatıralarını toplayıp bu kitapta bir araya getiren Armağan “Tarihzade Kazım Karabekir’i kendi yazdıklarından yola çıkarak yeniden seslendirmeyi denedim” diyor. Kızıl Pençe’den öne çıkan ilginç ayrıntılar...

Tek adam efsanesine karşıydı

1923 şartlarında Türkiye’de kime sorsanız ‘Mustafa Kemal’den sonra kim gelir?’ diye, size Kazım Karabekir’in ismini verecekti. Bu denli büyük şöhret sahibiydi. İki numaraydı. Ancak diyordu ki ‘Bağımsızlığımızı kazandık, şimdi millet özgürlüğünü, hürriyetini istiyor.’ Bu nedenle İstiklal Mahkemeleri’nin kurulmasına şiddetle karşı çıkıyor, Hilafetin kaldırılmasının Türkiye’de tek odaklı bir devlet yapılanmasını getireceğini, bunun da özgürlüklerin alanını daraltacağını söylüyor. ‘Tek adam’ efsanesinin diriltilmesine karşı çıkıyor. Mustafa Kemal’e değil, Tek Adamlığa karşı biri. ‘Ne yazık ki millete bağımsızlığını kazandırdık ama özgürlüğünü iade edemedik. Bu noktada yenildik’ diyor. Bu mücadele için başına geçtiği Terakkiperver Parti de kapatılınca soluğu İstiklal Mahkemesi’nde alması hazindir. İdamla yargılanır üstelik. Beraat eder ama susturulur, siyasetten uzaklaştırılır. O da kılıcının elinden alınmasına karşılık kalemine sarılır ve yazar. Evi basılıp yazdıklarına el konulur ama yine yazar ve yazdıklarıyla bir dönemin farklı bir resmini bize intikal ettirir.

İslam’dan uzaklaşma Lozan’dan geldi

Kitapta İslam’dan uzaklaşma fikrinin Lozan’dan geldiği yönündeki iddiası çok tartışılacak. Karabekir, kamuoyuna yayılan İslamiyet’e yönelik bu kesin değimle ilgili fikirlerin Lozan’dan geldiği eleştirilerinin muhataplarından biri olan İsmet Paşa ile görüştüğünü, Paşa’nın fikrini kendisine dolaylı yoldan söylemeyi tercih ettiğini anlatıyor: “(...) Macarlar ve Bulgarlar bizimle aynı safta itilaf devletlerine karşı savaştıkları ve aynı şekilde yenildikleri halde bağımsızlıklarına dokunulmamıştı. Bunun sebebi de doğrudan doğruya Hıristiyan olmalarıydı. (...) Biz kendi kuvvetimizle kurtulup bağımsızlığımızı kazansak bile Müslüman kaldıkça sömürgeci devletlerin ve bu arada İngilizlerin daima aleyhimize olacaklarını, bağımsızlığımızın tehlike altında olacağını anlattı. Böylece bu değişimin ilhamının Lozan’dan ve itilaf devletlerinden geldiği açıklık kazanmış oluyordu. Ali Fethi, Tevfik Rüştü, Mahmut Esat beylerle Mustafa Kemal Paşa’nın Lozan’ın ikinci döneminden itibaren başlayan İslam aleyhtarı söylemlerinin gerçek adresini tespit etmiş oluyordum.”

Bu iddia çok tartışılacak

Kitapta Kazım Karabekir Paşa Mustafa Kemal’in halifeliği almak istediği iddiasında bulunuyor:

(...) Mustafa Kemal Paşa, saltanatı kaldıran 1 Kasım 1922 tarihinde verdiği nutku gözden geçiriyordu. O gün Meclis kürsüsünden hilafet ve İslamiyet hakkında bir nutuk vermişti. (...) Halife seçimini ayrıntılarıyla, hilafetin Müslümanlar açısından taşıdığı önemi uzun uzadıya anlattı. İslamiyet’in kuruluşunda güç ve kudretin oynadığı olumlu rolün üzerinde durdu. Zekatın öneminden bahsetti. Sonra hilafetin TBMM sayesinde ayakta durduğunu ve duracağını ifade etti. (...) Tarihten verdiği örneklerle hilafetin güçsüz ve becereksiz sultanlar yerine Türkiye Devleti’ne dayanmasının önemini vurgulayan Mustafa Kemal Paşa, halifesiyle birlikte Türkiye halkının her gün daha güçlü, mutlu ve müreffeh olacağını, insanlığını ve benliğini anlayacağını, kişilerin ihaneti tehlikesine düşmeyeceğini, diğer taraftan da hilafet makamının bütün İslam dünyasının ruh, vicdan ve bağlanma noktası, Müslümanların kalplerinin ferahlama sebebi olabilecek bir izzet ve yüceliğinin tecellisi olacağını söylediğinde Meclis’ten ‘İnşallah’ sesleri yükseliyordu. (...)

23 Ocak günü Bursa’da yaptığı konuşmada ise ‘Hilafet yalnız Türkiye halkına değil bütün İslam dünyasına aittir’ dedi ve bu makam hakkında karar vermenin Türk milletinin yetkisi dışında olduğunun altını çizdi.(...)

Kızıl Pençe Gazi’ye bağlı bir örgüt mü?

Karabekir Paşa Kızıl Pençe’nin bazı operasyonlar için kullanılan gizli bir örgüt olduğunu iddia ediyor. Tehditle, baskıyla, gerekirse Recep Zühtü gibi adam vurarak, matbaa basıp kitap yakarak ve suikastler düzenleyerek yeni rejimi bütün muhalif unsurlardan temizlemeyi hedefleyen bir örgüt bu. Mesela İstiklal Mahkemesi üyelerinden Kılıç Ali’nin bu örgütün önemli bir noktasında olduğunu söylüyor. Fakat bu örgüte Başbakan İsmet Paşa’nın bile söz geçiremediğini, hatta ondan habersiz işlediğini de iddia ediyor. Karabekir, kendisine yönelik suikast girişimi ve Kızıl Pençe’den şöyle bahsediyor: “8 Ağustos günü öğleden sonra şu mektubu aldım; ‘Size bir suikast düzenleme girişimi içindeler.’ İsmet Paşa 12 Ağustos 1933 tarihli mektubunda müsterih olmamı istiyordu. Ne yazık ki gizli Kızıl Pençe’den haberi yok. Zavallı İsmet İstanbul Valisi (Muhittin Üstündağ) ve Emniyet Müdürü (Fehmi Vural), gizli Kızıl Pençe teşkilatının emrindeydiler” diyor. İma ettiği, bu örgütün Gazi’ye bağlı olduğu. Bu doğru mudur? Bilemem. Ama araştırılmalı.


Kaynak: İNCİ DÖNDAŞ/STAR




Ayrıca:http://haber.rotahaber.com/mustafa-kemal-halife-olmak-istiyordu_257263.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh