KURAN`SIZ BIRAKILAN TÜRKLER VE KÜRTLER
Önce meşhur hadiseyi hatırlayalım: 1900’lerin başında İngiliz Sömürgeleri Bakanının Avam Kamarasındaki tarihî konuşmasını …Elindeki Kur’ân’ı göstererek; bu kitabı Müslümanların elinden almadıkça veya onları Kur’ân’dan soğutmadıkça Müslümanları hegemonyalarına alamayacaklarını itiraf ediyor.
Büyük Britanya parlamentosundaki bu muhavereden sonraki hadiselerin tarihî akışı, emperyalist Batının Kur’ân ile savaşı etrafında gergeflenir. Osmanlıyı inkırazdan kurtarmak isteyen “hürriyetperverlere” Selanikliler Hanedanını 1909’da musallat eden İngilizler hem Balkanlar’da, hem Galiçya’da ve Çanakkale’de adeta İslâm’ın nurunu söndürmeye odaklanırlar. Denilebilir ki Birinci Dünya Savaşını başlatan zalimlerin en büyük hedefi Kur’ân’ı ortadan kaldırmak ve Kur’ân coğrafyasını haritalardan silmektir. İttihatçıların içine karışmış dönmelerin önderliğinde İstanbul’u işgal eden İngilizler, Anadolu’da Kur’ân’a kendilerinden daha düşman Kemalizmi ikame etmeden bu mücadeleden el çekmediler. İsevî dünyadaki Bolşevizme paralel olarak İslâm dünyasında Kur’ân’la dişe diş mücadele eden Kemalizm’in 2. Dünya Savaşından sonra hızı azıcık kesilir. Ama bu tarihten sonra da Türk ordusuna musallat olarak 1960, 1971, 1980, 1997 de ihtilâllerle millete hücum ederler
12 Eylül 1980 ihtilâli Atatürkçülüğü ve devrimleri kurtarma adına yapılmıştı. M. Kemal’in ismini vermedikleri bina, cadde, kamu kurumu ve zaman dilimi bırakmaksızın herşeyimizi Kemalizme kurban veren bir ihtilâldi. Serapa nifaka bürünmüş bu ihtilâlin doğudaki icraatları ile batıdaki icraatları birbirinden farklı ve münafıkane idi. Şeyh Said’den bu yana dindar Kürtlerle başı belâda olan Kemalistler bu ihtilâlle birlikte yurdumuzun doğu ve güneydoğusunu Batılı Bolşevik teröre teslim ettiler. Batıda ise icat ettiği “irtica heyulası” ile halkı zulüm ve baskı altına almaya başladı. Kemalizm ile Marksizm’in doğu ve güneydoğudaki işbirliğinde ortaya çıkan manzara dehşet vericiydi. Fransız ihtilâlinde olduğu gibi bir hayatın fiyatı bir ekmeğin çok altına düşünce elde ne Kur’ân, ne din, ne gelenek, ne okul ve ne de medrese kaldı. Arşivlerdeki resimler, bilgi ve belgeler anlattıklarımızın birer iddia olmadığını ortaya koyar.
Gelinen noktada, masonların eğitim müfredatına hâkim oldukları bir zamanda ilköğretimdeki yavrulara Kur’ân alfabesi dersi koymak hiç yoktan iyidir. Yalnız kara akrebe dönüşmüş Freudist ve Kemalist kıskaçlardan çocuklarımızın nasıl kurtulup Kur’ân’a yöneleceklerine dair henüz tek bilgi yok. Atatürkçülük ve materyalizme dokunmadan “dindar nesiller” yetiştirecek kadroların fevkalâde mahir olmaları gerekiyor. Sefahatin, ahlâksızlığın, rantçılığın, lüks hayat ve geleneğe düşmanlığın hem millî eğitim müfredatları, hem STK’lar ve hem de birçok haricî cereyanlarla desteklendiği bir Türkiye’de yetişmekte olan nesillerin Kur’ân’dan ne denli uzak düştüklerini bütün hakperestler kabul ederler.
Sükrü Bulut
Önce meşhur hadiseyi hatırlayalım: 1900’lerin başında İngiliz Sömürgeleri Bakanının Avam Kamarasındaki tarihî konuşmasını …Elindeki Kur’ân’ı göstererek; bu kitabı Müslümanların elinden almadıkça veya onları Kur’ân’dan soğutmadıkça Müslümanları hegemonyalarına alamayacaklarını itiraf ediyor.
Büyük Britanya parlamentosundaki bu muhavereden sonraki hadiselerin tarihî akışı, emperyalist Batının Kur’ân ile savaşı etrafında gergeflenir. Osmanlıyı inkırazdan kurtarmak isteyen “hürriyetperverlere” Selanikliler Hanedanını 1909’da musallat eden İngilizler hem Balkanlar’da, hem Galiçya’da ve Çanakkale’de adeta İslâm’ın nurunu söndürmeye odaklanırlar. Denilebilir ki Birinci Dünya Savaşını başlatan zalimlerin en büyük hedefi Kur’ân’ı ortadan kaldırmak ve Kur’ân coğrafyasını haritalardan silmektir. İttihatçıların içine karışmış dönmelerin önderliğinde İstanbul’u işgal eden İngilizler, Anadolu’da Kur’ân’a kendilerinden daha düşman Kemalizmi ikame etmeden bu mücadeleden el çekmediler. İsevî dünyadaki Bolşevizme paralel olarak İslâm dünyasında Kur’ân’la dişe diş mücadele eden Kemalizm’in 2. Dünya Savaşından sonra hızı azıcık kesilir. Ama bu tarihten sonra da Türk ordusuna musallat olarak 1960, 1971, 1980, 1997 de ihtilâllerle millete hücum ederler
12 Eylül 1980 ihtilâli Atatürkçülüğü ve devrimleri kurtarma adına yapılmıştı. M. Kemal’in ismini vermedikleri bina, cadde, kamu kurumu ve zaman dilimi bırakmaksızın herşeyimizi Kemalizme kurban veren bir ihtilâldi. Serapa nifaka bürünmüş bu ihtilâlin doğudaki icraatları ile batıdaki icraatları birbirinden farklı ve münafıkane idi. Şeyh Said’den bu yana dindar Kürtlerle başı belâda olan Kemalistler bu ihtilâlle birlikte yurdumuzun doğu ve güneydoğusunu Batılı Bolşevik teröre teslim ettiler. Batıda ise icat ettiği “irtica heyulası” ile halkı zulüm ve baskı altına almaya başladı. Kemalizm ile Marksizm’in doğu ve güneydoğudaki işbirliğinde ortaya çıkan manzara dehşet vericiydi. Fransız ihtilâlinde olduğu gibi bir hayatın fiyatı bir ekmeğin çok altına düşünce elde ne Kur’ân, ne din, ne gelenek, ne okul ve ne de medrese kaldı. Arşivlerdeki resimler, bilgi ve belgeler anlattıklarımızın birer iddia olmadığını ortaya koyar.
Gelinen noktada, masonların eğitim müfredatına hâkim oldukları bir zamanda ilköğretimdeki yavrulara Kur’ân alfabesi dersi koymak hiç yoktan iyidir. Yalnız kara akrebe dönüşmüş Freudist ve Kemalist kıskaçlardan çocuklarımızın nasıl kurtulup Kur’ân’a yöneleceklerine dair henüz tek bilgi yok. Atatürkçülük ve materyalizme dokunmadan “dindar nesiller” yetiştirecek kadroların fevkalâde mahir olmaları gerekiyor. Sefahatin, ahlâksızlığın, rantçılığın, lüks hayat ve geleneğe düşmanlığın hem millî eğitim müfredatları, hem STK’lar ve hem de birçok haricî cereyanlarla desteklendiği bir Türkiye’de yetişmekte olan nesillerin Kur’ân’dan ne denli uzak düştüklerini bütün hakperestler kabul ederler.
Sükrü Bulut
Yorumlar