Ana içeriğe atla

Yeniçeri Ocağı’nın isyanları meşhurdur.. Gezi Taksim

Gezi Parkı ve hoşafın yağı

Yeniçeri Ocağı’nın isyanları meşhurdur..

Çoğu haklı bir sebebe dayanmaz, can sıkıntısından bile isyan edilirdi…
Buna “kazan kaldırma” denirdi.
Yeniçeri kazanı yeniçeriler tarafından saygı görür, hatta “mübarek” addolunurdu. Zaten kazanın üstünde bereket ayetleri ve hadisleri yazılıydı. Her ortanın (bölük) matbahında (mutfak) bu kazanlarla yemek pişer, yeniçeri isyan etmek istediğinde verilen yemeği yemez, kazanı meydana çıkarır, etrafında toplanır, böylece isyan başlardı.
Osmanlı asırlarının isyan yeri tabii Taksim Meydanı değil, o zamanlarda At Meydanı (Sultan Ahmed Meydanı) denilen Sultanahmet Meydanı ile Et Meydanı denilen Aksaray Meydanı’ydı.
Kazan meydana konur, bıyığını balta kesmez yeniçeri ağaları (generaller) etrafında toplanılır, yatırtmalarını savura savura, bıyıklarını bura bura, isyana mantıklı bir gerekçe bulmaya çalışırlardı…
Çünkü isyanlarının çoğunun mantığı da, gerekçesi de yoktu. Çoğunlukla kışkırtmalara kapılırlar, bazen de sırf kargaşa çıkarmak, dükkânları yağmalamak, eğitimden yırtmak için isyan ederlerdi.
En geçerli ve taraftar bulan isyan gerekçesi “Şeriat”tı. Bu yüzden yeniçeri isyanlarının çoğunda yeniçeriler “Şeriat isterüüükkk” diye bağırmışlardır.
Tabii günümüzde “Laiklik isteriz” diye ayaklananlarla onlara yardım ve yataklık yapanların geçmiş isyanlarla ilgileri yoktur!
Diyelim ki, kazan kalktı. Yeniçeri generalleri kazanın etrafında toplanıp isyana gerekçe aramaya başladılar. Bu bazen çok zor olabilirdi. Zira bahane bulunamaz, herkesin matlubu (talep) ayrı olduğu için, padişaha sunulması gereken “Talepname” (istek listesi) bir türlü hazırlanamazdı.
Bir isyan anında yine böyle oldu. İsyana gerekçe olabilecek sağlamlıkta bir şey bulamadılar (Taksimcilere benziyor mu ne?).
Derken yeniçerilerden biri ortaya bir lâf attı:
“Son günlerde dağıtılan hoşafta hiç yağ yok. Yağlı hoşaf isterük diyelum!”
Slogan tuttu:
“Yağlı hoşaf isterüüükkk” diye birkaç kez bağırıldıktan sonra, padişaha gidecek talepname oluşturuldu:
“Hakkımız yeniyor, istihkakımız çalınıyor, o kadar ki, son zamanlarda dağıtılan hoşafın yağını bile kestiler. Biz yağsız hoşaf istemezük!”
Bağıra bağıra meydanı inletmeye başladılar.
Yeniçerilerin talepnamesi geldiğinde, Padişah, yeniçeri için pişirilen hoşafa bol miktarda yağ konmasını buyuruyor, ama bu kez de aşçılar ayaklanıyor:
“Hoşafa yağ konmaz!”
“Peki o zaman kesilen nedir ki bunlar ayaklandı?”
Anlatıyorlar:
“Hünkârım, biz yakın zamana kadar tek kepçe kullanıyorduk. Kuru fasulye kepçesiyle hoşafı da dağıttığımız için hoşaf kazanı yağlanıyordu. Yakın tarihte hoşaf için ayrı kepçe kullanmaya başladık. Tabii hoşaf kazanı yağlanmadı. Bunu bahane ediyorlar.”
Ama bu sayede “Hoşafın yağı kesildi” deyimi edebiyatımıza giriyor ve bir durum karşısında söyleyecek söz bulamamak, karşılık verememek, ikna olmak, razı olmak mânâlarında kullanılıyor.
Ha bir de “Umduğunu bulamadın, beklediğin olmadı” anlamında kullanılan bir deyim var: “Avucunu yalamak”. Bu deyim, kış uykusuna çekilen ayıların hareket edip enerji tüketmemek için tabanlarını (bir nevi avuçlarını) yalamalarından çıkmıştır.
Günümüze ne kadar uyar bilemem.

Yavuz Bahadıroğlu /Yeni Akit


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh