Ana içeriğe atla

HÜRRİYET ÇEKMİŞ OLDUĞU O FOTOĞRAFI NEDEN YAYINLAMADI

Atatürkün Tabutu 15 yıl sonra ilk ve son defa açıldı

HÜRRİYET ÇEKMİŞ OLDUĞU O FOTOĞRAFI NEDEN YAYINLAMADI DERSİNİZ?

Hürriyet, ulu önderi kaybetmemizin 60. yıldönümünde, onun için 15 yıl arayla yapılan iki ayrı cenaze töreninin unutulmuş ayrıntılarını veriyor.

Atatürk'ün cenaze namazı 10 Kasım'daki vefatından dokuz gün sonra, 19 Kasım 1938 sabahı saat sekizi on geçe kılındı. Dolmabahçe Sarayı'ndaki namazı Diyanet İşleri Başkanı Şerefeddin Yaltkaya kıldırdı. Kalabalık bir cemaatle kılınan namaz dört dakika sürdü. ‘‘Allahu ekber’’ yerine ‘‘Tanrı uludur’’ dendi, ‘selâm verilirken de ‘‘Selâmun aleykum’’ değil, ‘‘Esenlik üzerinize olsun’’ sözleri kullanıldı.

Onbeş yıl boyunca Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabirde kalan cenaze 10 Kasım 1953 günü Anıtkabir'e nakledildi. 15 yıl önce kapatılmış olan kurşun tabutun kapağı o gün devletin en üst düzeyinin önüne açıldı, tek bir kare fotoğraf çekildikten sonra yeniden kapatıldı ve Anıtkabir'de toprağa verildi.

Atatürk için bundan tam 45 yıl önce ikinci bir cenaze töreni yapıldı. 21 Kasım 1938'de Ankara Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabre yerleştirilen ve 15 yıl boyunca orada kalan cenaze 10 Kasım 1953 sabahı büyük bir devlet töreniyle inşaatı henüz tamamlanmış olan Anıtkabir'e nakledildi.

Geçici kabrin açılmasında başta Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan ve Başbakan Adnan Menderes olmak üzere devletin bütün üst düzeyi hazır bulundu. Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Atadan da oradaydı, 15 yıl önce ağabeyinin ölüm haberini aldığı andaki kadar üzgündü ve ayakta güçlükle durabiliyordu.

Nakil programı, mermer lâhdin sökülmesiyle başladı. Lâhdi taşıyan betonlar kırıldı, geçici kabir açıldı ve kurşun tabut makaralara takılı zincirlerle yukarıya çekildi. Sonra cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanı dışında kalan herkes salondan çıkartıldı. 15 yıl önce kapatılmış olan kurşun tabutun kapağı devletin en üst düzeyindeki bu üç kişinin önüne sadece birkaç dakikalığına açıldı, cenazenin tek bir kare fotoğrafı çekildi, sonra kapak yeniden kapatıldı ve tabut binanın dışında bekleyen top arabasına yerleştirilerek Anıtkabir'e nakledildi.

İşte, ulu önderin ölümünden 15 yıl sonra yapılan ikinci cenaze töreninden bazı görüntüler...

Anıtkabir’e naklin fotoromanı

Türkiye'deki bütün dini cemaatlerin temsilcileri cenaze arabasını takip ediyorlar. Ermeni, Yahudi, Katolik ve Rum temsilcilerle beraber zamanın Diyanet İşleri Başkanı kortejle yürüyor.

Üniversite gençliği, Atatürk'ün Etnografya Müzesi'nde son saygı duruşunu yapıyor.

Mermer lâhid sökülüyor, sonra betonlar kırılıyor ve tabutu kaldıracak olan makaralar lâhit salonunun tavanına yerleştiriliyor.

Atatürk'ün tabutu birazdan salona çıkartılmış olacak. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin en üst düzeyi tabutun çevresindeler...

Tabut salonun zeminine yerleştiriliyor. Adnan Menderes birazdan 'Hanımefendi, buyurunuz' diyecek ve Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Atadan'ı tabutun yanına götürecek...

Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e doğru yol alan korteji, Makbule Hanım hıçkırıklar içinde takip ediyor.


Bir fotoğrafın yayınlanmama öyküsü


Hürriyet’in zor kararı


Fotoğraf önümüze geldiğinde hepimiz irkildik. Şimdiye kadar hiç bilmediğimiz, varlığından dahi haberdar olmadığımız bir fotoğraftı.

Atatürk'ün naaşının Etnoğrafya Müzesi'nden Anıtkabir'e naklinden hemen önce çekilmişti. Tarih, 10 Kasım 1953'tü.

Fotoğrafta kapağı açılmış bir tabut, içinde de Atatürk'ün naaşı görünüyordu.

O gün, sadece tek kare çekilmiş bir fotoğraftı.

Hiçbir belgede varlığından söz edilmeyen ama son derece tarihi bir belgeydi...

İçimizi derin bir hüzün kapladı.

Çünkü naaş, 10 Kasım 1938'de Etnoğrafya Müzesi'ndeki geçici kabrine yerleştirilmeden önce tahnit (bozulmaması için ilaçlanması) edilmesine rağmen, zaman içinde bozulmuştu.

Tahnitin başarılı olamadığı bu kareyle kayda geçirilmişti.

Ne yapacaktık?

Bir yandan, 45 yıl sonra ilk kez günışığına çıkan bir tarihi gerçekle karşı karşıya idik, bir yandan da zihinlerimize kazınmış güzelim portrelerinden bir hayli uzaklaşmış bir Atatürk görüntüsünün dayanılmaz acısını yaşıyorduk.

Önce fotoğrafın gerçek olup olmadığını araştırdık. Gerçekti. Şimdiye kadar varlığından sadece dört kişinin haberi olmuştu.

Binanın dışında bekleyen top arabasına yerleştirilerek Anıtkabir'e nakledilmesinden önce, 15 yıldır kapalı olan kurşun tabutun kapağının açıldığını gören sadece dört kişi vardı.

Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan ve Başbakan Adnan Menderes...

Ve, deklanşöre basan fotoğrafçı.

Tabut çıkarılmadan önce, devletin en üst makamında bulunan bu üç kişi ve fotoğrafı çeken kişi dışında salonda bulunan herkes dışarı çıkarılmıştı.

Kapak, bu üç kişinin önünde sadece birkaç dakikalığına açıldı, fotoğrafçı sadece bir kez deklanşöre bastı, bu tek kare fotoğraftan sonra tabutun kapağı yeniden kapatıldı.

Bu kısa işlemin ardından binanın dışına çıkarılan tabut top arabasına yerleştirildi.

Elimizdeki bu tarihi belgeye bakarak, uzun süre tartıştık.

Ne yapmalıydık?

Yazı işleri odasında yedi kişiydik. Fikirler birbiriyle çarpıştı:

Bu fotoğrafın tümünü yayınlarsak, bazı kötü amaçlar için kullanılması sözkonusu olabilir.

Fotoğrafı yayınlamamak, tarihi bir gerçeği gizlemek olmaz mı?

Fotoğraf tarihi bir gerçek. Ancak bu görüntüyü yayınlamak da, hem gereksiz, hem de bir takım çevrelere suiistimal şansı verebilir.

O zaman fotoğrafın suiistimale fırsat verecek bölümlerini kapatalım. Çünkü eğer fotoğrafı yayınlamazsak, tarihi bir gerçeği gizlemiş olabiliriz.

Fotoğrafı hiç yayınlamamak da düşünülmeli. Kime ne faydası var? Her insan öldükten 15 yıl sonra bu görüntüye kavuşur. Bunu tahmin etmek de hiç zor değil. Yayınlamayalım.

Olaya gazetecilik açısından bakarsanız, böyle bir fotoğraf çok önemli.

Doğru. Naaşın nakli sırasında tabutun açıldığı bilinmiyordu.

Tam o anda tek kare fotoğraf çekildiği de şimdiye kadar gizli kalmıştı. Bu nedenle bu bir haber.

Hayır bu fotoğrafı yayınlamanın hiç bir faydası yok.

İsterseniz fotoğrafı yayınlayıp yayınlamamayı halka, okuyuculara soralım.

Fotoğrafı yayınlamayalım, sadece tabutun açıldığını ve o sırada tek kare fotoğraf çekildiğini haber yaparak okurlarımıza duyuralım.
Ve sonuçta, Aziz Atatürk'ün manevi kişiliğine ve ebedi imajına saygımız nedeniyle, bu sürpriz fotoğrafı yayınlamamaya karar verdik.

Murat BARDAKÇI .

tarihimiz.info
Türkiye'deki bütün dini cemaatlerin temsilcileri cenaze arabasını takip ediyorlar. Ermeni, Yahudi, Katolik ve Rum temsilciler
http://www.tarihimiz.info


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh