Ana içeriğe atla

CHP NIN IDDIASI: COK PARTI KAFA KARISTIRIR..TEK PARTI GERCEK DEMOKRASIDIR

ATATÜRK DIKTATÖR MÜ ?

CHP NIN IDDIASI: COK PARTI KAFA KARISTIRIR..TEK PARTI GERCEK DEMOKRASIDIR

"Yemek yenirken; 'Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz!' dedim. Orada bulunan arkadaşlar, hemen düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. Hemen o dakikada nasıl davranılacağı üzerinde kısa bir program saptadım ve arkadaşları görevlendirdim. Efendiler, görüyorsunuz ki cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı çağırmaya ve onlarla görüşüp tartışmaya gerek ve gereksinme görmedim.." "Nutuk M.Kemal"

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

Cumhuriyetin oldu bittiye getirilmesinin altında yatan neden, ilk meclisin Mustafa Kemal'in istemediği kararları alabiliyor olmasıydı. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte başbakanı dahi kendisi atayacak, bakanları da kendisinin atadığı başbakan seçecekti. Yani meclisin iradesi denen şey artık olmayacaktı.

Bu durum, milli mücadelenin Mustafa Kemal'le birlikte diğer mimarları olan Rauf Orbay, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy'un savaşın ardından "Kemal ve karşıtları" kutuplaşmasında, muhalif kanatta bulunmalarının bir sonucuydu. Bu kişiler, cumhuriyet ilanından sonra "cumhuriyet rejimiyle" bir sorunlarının olmadığını ama bu durumun bir diktatörlüğe dönüşmesinden endişe duyduklarını söylüyorlardı. Sonuçta ihtilaf büyüdü ve Atatürk döneminin tek gerçek muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1924 yılında kuruldu. Fırkanın kuruluşunun resmi açıklamasından önce, bu partinin cumhuriyetin tek sahibi gibi algılanmamaları için Mustafa Kemal, Halk Fırkası isminin başına "Cumhuriyet" sözcüğünü ekledi ve partisi Cumhuriyet Halk Fırkası oldu.

Lakin Atatürk, başka bir partinin kurulmasına en baştan beri karşıydı. Terakkiperver Fırkası kurulmadan iki ay önce, açıkça CHP'nin tüm Türkiye'nin partisi olduğunu, çok particiliğin bu ülkede yeri olmadığını söyleyecekti:
"Arkadaşlar; bu münasebetle bir Reisicumhurun fırka reisliğiyle ciheti alakasını ikide bir tekrar edenler ve bütün cihan bilsin ki, benim için bir taraflılık vardır:. Onun için Riyaseticumhurda bulunduğum halde fırkamızın başkanı umumiyesini de fahrile muhafaza ediyorum."

Üstelik Atatürk, Osmanlı'da senelerce uygulanmış çokparticiliği gözardı ediyor, ülkenin böyle bir şeye hazır olmadığını söylüyordu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası böyle bir ortamda kuruldu.

TCF'nin programına bakarsak, CHP'den çok daha demokratik, bireysal haklara vurgu yapan, çok partili sistemin milli egemenlik yolunda gerekliliğini savunan, Atatürk'ün henüz bir ekonomik planı olmamasına karşın ekonomik kalkınmaya yönelik de bilimsel çalışmalar içeren, ekonomiyi devlet tekelinden çıkarıp özel girişimleri destekleyen çok kapsamlı ve CHP'nin o güne kadar sunduğu her şeyden daha komplike bir programdı. O günlerde genel seçim diye bir şey olmadığından, TCF sadece CHP'den geçen vekillerle mecliste yer bulabildi.

Uğradıkları akıbet ise çok acı oldu. Şeyh Sait İsyanı'nı bahane eden hükümet, Terakkiperver Fırkası'nın programında yer alan "Parti, dini inançlara ve fikirlere saygılıdır." ifadesini dahi suç kapsamına aldı. Cumhuriyet Halk Fırkası aleyhinde yayın yapan tüm gazeteler kapatıldı, çok sayıda solcu aydın İstiklal Mahkemeleri'ne çıkarıldı, Kürt dili ve kültürüne ait her şey yasaklandı ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın üyeleri tutuklandı. Bugün dahi isyanla hiçbir bağı kanıtlanamamış parti, isyana destek vermekle suçlandı, daha doğruluğu bile ispatlanmamış İzmir suikasti bahane ederek tümden kapatıldı. Rauf Orbay dahil pekçok kişi, idam ihtimalinden dolayı yurtdışına kaçtı. Kazım Karabekir'in asılmamasının nedeni de, halktan gelmesi kesin olacak tepkiydi.

O günlerde bu dehşet verici olayların yurtdışında nasıl bir tepki uyandırdığından habersiz olan Atatürk, İsviçreli gazeteci Emile Hüderbrand'la bir mülakat gerçekleştirerek dehşet dolu sözler söyledi. Los Angeles Times'ta "Mustafa Kemal, Türkiye'de daha birçok siyasi muhalifini asmayı vaad ediyor başlıklı yazı şöyle:

"Türkiye Diktatörünün, 22 Haziran’da İsviçre’li sanatçı ve gazeteci Emile Hüderbrand’a verdiği mülakatla söyledikleri:

‘Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğine karşı gizlice tertibe girişenlerin hepsine korkunç bir ihtar olması için, rütbeleri ne denli yüksek olursa olsun, suçluların tümü asılmadan durmayacağız. Ben Halife ve Sultanı yok ederek bu rezil ve melun hükümet teorisinin köklerine baltayı indirdim. Bu teorinin kendilerinde kişileştiği insanları sürgüne gönderdim. Bu siyaset okulunun çok sayıdaki taraftarları benim eylemimi Tanrıtanımazlık diye yorumlamaya kalkıştılar ve din kalkanı altında Cumhuriyet’in hayatına kasteden entrikalara başladılar. Geçmişte, birçok durumlarda. Kürdistan’da ve Anadolu’nun diğer iç bölgelerinde, Cumhuriyet’in iradesine karşı çıkmak eğilimi gösterdikleri zaman, onları demirden bir elle ezdim: Örneğin bir keresinde önderlerinin altmışını şafakla astırdım.
O unsur dersini almıştır ve bir daha benimle kılıç ölçüştürmeye kalkışmayacaktır."

CHP'ye göre tek parti, "gerçek demokrasiydi" ve çok particilik her kafadan bir ses çıkması demekti. Bu anlayış tüm tek parti döneminde geçerli olmuştur. Zamanın ders kitaplarına bakalım:

"Bazı memleketlerde birkaç siyasal parti vardır. Bunların her birisi millet işlerinin başka başka yollarda yürütülmesini dilerler. Her bir parti, kendi dileğinin önde tutulmasını istediğinden, bu memleketlerde millet hayatının düzen ve gidişi de zaman zaman bozulur, karışıklıklar meydana gelir.
Bu gün bizim tek bir partimiz vardır: Yalnız halk için kurulmuş olan ve bütün milleti halk diye bağrına basan bu parti, hepimizin malı olan Cumhuriyet Halk Partisi dir. Bizi bugünkü eşsiz millet haline getiren, canımız kadar sevgili altı oku bize bağışlayan odur.
Çocuklar! Ta köylere mahallelere kadar yayılan Cumhuriyet Halk Partisi, halkın dileği, halkın düşüncesi demektir. Halk Partisi, Türk halk ve milletinin öz malıdır. Halk Partisine candan bağlıyız.
Cumhuriyet hükümeti kurulduğu günden beri hep Halk Partisinin temel prensiplerile çalıştı. Onu kuran Ebedi Şefe, onu bugün milletle birlikte yürüten Milli Şef ve değişmez Genel Başkan İnönü’ne sonsuz sevgi ve yürekten bağlılık duyuyoruz."

Aynı doktrinler, Atatürk dönemi CHP'sinin programlarında ve uygulamalarında görülebilir. Lakin bu görüşün uluslararası arenada aldığı tepki ve Atatürk'ün rahatsızlığı ortadaydı. İşte bu ortamda hem tek particiliği sürdürebilmek, hem de gelen tepkilere cevap vermek için, göstermelik bir parti kurulması gerekecekti. O dönemde Atatürk'ün, çok yakın arkadaşı olan Paris büyük elçisi Ali Fethi Okyar'a, yeni kurulacak bir muhalefet partisinin başkanı olmasını istemesiyle, yeni bir test dönemi başlıyordu.

Serbest Cumhuriyet Fırkası
Tamamen kurgu olan bu yazışmalar, halkın önüne doğal bir siyasi süreçmiş gibi sunuluyordu. Bunu, Ali Fethi Okyar da itiraf ediyor:
"Gazi, Talat Bey’e Halk Fırkası Başkanlığına vereceği istifa mektubunu kendisi dikte etti. Metinde, sofrada söylediklerini bir bir tekrar ediyordu. Bununla da yetinmedi. Halk Fırkası Başkanlığının, yani bir bakıma kendisinin vereceği cevabı da yine yazdırdı, hatta bununla da kalmadı, Talat Bey’in Serbest Fırka Başkanlığına, yani bana yazacağı katılma mektubu ile benim bu müracaata vereceğim müsbet cevabı da dikte ettirdi."

Sırf yazışmalar kurgu olmamış, CHP'den SCF'ye milletvekili aktarımı için kelle hesabıyla adi bir pazarlığa da gidilmiştir. Okyar 120 milletvekili istemiş, Mustafa Kemal 40-50 rakamını telaffuz etmiş, 70'te anlaşılmıştır. (5) Milletvekillerine görüşleri dahi sorulmamıştır, hatta Kemal, Hamdullah Suphi Tanrıöver'e "Bugün seni SCF'ye verecektim ama seninle birlikte Türk Ocakları'nı da vermiş olurdum, gönlüm razı olmadı." demiştir

Fırkanın kurgu olduğu söylentilerini yalanlamak için, Ali Fethi Bey İzmir'de bir miting düzenlemiş, 50.000 kişi bu mitinge katılmıştır. Bu mitingi sabote etmek isteyenler CHP binalarını taşlamış, polis, halka ateş açmış ve bir çocuk ölmüştür. Çocuğun ölüsünü yerden kaldıran baba, Ali Fethi Bey'e "Eğer isterseniz başka kurbanlar da verebiliriz, yeter ki bizi kurtar." diye haykırmıştır.

Sırf bu olay bile, CHF yönetiminden halkın nasıl bezdiğinin göstergesidir. Lakin yerel seçimleri jandarma baskısıyla CHF kazanmıştır, Bulgaristan başkonsolosunun raporunda, muhalefet partisinin oy pusulasını taşıyanların nasıl oy kullandırılmadığı, jandarmanın dehşet saçtığı, tüm bunlar olmasa SCF'nin kazanacağı anlatılmaktadir..

Halkta müthiş bir SCF eğilimi vardı. Mustafa Kemal, başlarda tıpkı CHF'yi kontrol ettiği gibi kontrol edeceğini düşündüğü SCF'nin lideri, Paşa'nın yakın arkadaşı Okyar, ilk seçimde iktidar olacaklarını açıkça söylemeye, bir yanılgıya düşüp, Kemal'in kafasında gerçekten artık demokrasiye geçiş olduğunu düşünmeye başladı. Hatta büyük bir cüretle, "Paşam, halk bizi tutuyor. Yeni bir seçimde biz mutlaka ekseriyeti alacağız, fakat bizim ekseriyeti alışımız zatı alinize zarar vermez. SCF de yine zatı devletlerini cumhurbaşkanı seçecektir." demiştir.

Seçim ardından halka uygulanan baskılar hakkında bir gensoru vermiş, bu gensoru Atatürk hükümeti tarafından reddedilmiştir.

Artık Okyar, bu kurgunun farkına varmıştır ve yine Atatürk'ün kendisine dikta ettiği bir dilekçe ile, partinin kapatılmasını istemiştir. SCF'nin üç aylık siyasi ömrü böylelikle sona ermiştir. SCF'ye transfer edilmiş vekillerin hepsi (bu kurgudan haberi olmayanların haricindekiler), CHF'ye döndü. Yerel seçimlerde seçilen SCF'li belediye başkanları görevden alınıp, yerine CHF'liler getirildi.

SCF'ye olan bu eğilim, CHF'de şok etkisi yarattı ve bu göstermelik parti kapatıldı. Lakin Howard E. Wilson ve İlhan Başgöz, CHF'nin halkın durumundan bihaber oluşunu fevkalade gösteren bir gerçeği önümüze koyuyor. O da şudur ki, Mustafa Kemal ve çok sayıda uzman, olanların sonucu Anadolu ve Trakya'yı geziyorlar. Sonuç ise dehşet vericidir: Yetkililer, askerler ve CHF'nin yerel liderleri haricinde rejimden memnun kimseyle karşılaşmıyorlar.

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II (1906-1938), s189.
İletişim Yayınları, Tarih ve Toplum, Aylık Ansiklopedik Dergi, Mayıs 1988, Sayı:53 Los Angeles Times’tan çeviren: Mete Tunçay
Yurt Bilgisi Dersleri 5. Sınıf, 1939, İlkokul kitapları. İstanbul: Maarif Vekaleti. 27
Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam s. 449;416, 417
Asım Us, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım: Meşrutiyet ve Cumhuriyet Devrine Ait Hatıralar ve Tetkikler, s. 143.
Cemil Koçak, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası
Devlet Merkezi Tarih Arşivi, fds. 176. inv. 5. No. 897. fol. 25 no'lu belge, alıntılayan Margarita Ivavova.
Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Cilt II, s.436
Niyazi Ahmet Banoğlu, Atatürk’ün İstanbul’daki Hayatı, Cilt I, s.383.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh