Ana içeriğe atla

Neden KEMALİST değilsin diyorlar

Neden KEMALİST değilsin diyorlar. Bunun açıklması yüzeysel de geçsek bayağa bir zaman alacaktır.

(1. Kısım) (İsim konusu 2. Bölüm)

İsimdeki Kamal - Kemal ve Mustafa'nın yok oluşunu bir önceki yazımızda açıklamıştık. (Beynine oksijen giden her insanın anlayabileceği bir şekilde) Bu günlük yazımızda da Ata-Türk kelimelerinin kökenlerinden ve ortaya çıkartılan soy adı üzerinde durup ortadaki saçmalıktan bahsedeceğiz.
Malumunuzdur soyadı kanunu (21 Haziran 1934) kabul görmüş ve her vatandaş bir soy isim almıştır. Atatürk soy ismi de Kamal'a verilmiş ve kendisinden başka hiç kimseye verilmemesi kanunen sağlanmıştır. (24 Kasım 1934 - 2258 Sayılı Kanun)
Önce ATA ve TÜRK kelimelerine bir göz gezdirelim ;

Ata kelimesi 2 temel anlamı bulunan bir kelimedir. İlk yazıtlarımızdan beri kullanılmaktadır. Birinci anlamı (Esas anlamı) BABA demektir. Yan anlamı ise ECDATLARIN TAMAMI için kullanılır. Yani birden fazla kişiyi kapsayan bir anlamı vardır. Literatürdeki ilk belgelerden itibaren gözükmeye başlayan ata kelimesi, zamanla BABA anlamından tamamen kopup, ecdat"lar" anlamı ile anılmaya başlamıştır.

Türk kelimesi ise Göktürkler ile ilk kez anılmaya başlamış olan, "Güçlü, Kuvvetli" anlamları taşıyan bir kabile ismidir. İslamiyet öncesi Türk Tarihi'nin yazılı kaynaklarının son derece sınırlı olması, kaynakların Çince olması gibi hususlardan ötürü, Türk, Türk Tarihi bilgilerinin neredeyse tamamını ancak Çin kaynaklarından ulaşarak öğrenebilmekteyiz. Güçlü, Kuvvetli gibi anlamlarda kullanılması da sürekli savaşlarda bulunmamız, Çin Seddi'nin yapımında dahi pay sahibi olmamız, Harezmşahlar harici hemen tüm kurduğumuz devletlerde çok üst düzey savaş kabiliyetine sahip olmamız gibi özelliklerin bu anlamda bir isme sahip olmak konusunda etkisi tartışılmaz olsa gerek.

Kamal'a verilen Ata-Türk soy adı için iki farklı açıdan inceleme yapmamız gerekmektedir.

Öncelikle üstteki açıklamalara istinaden ATA kelimesinden başlayalım. Ata kelimesinin BABA anlamında (Temel anlamında) Kamal'a verilme olasılığı teknik anlamda mümkün değildir. Bunu Kamalistler bile anlarlar diye düşünüyorum. Gerçi her fırsatta babanız yogi olurdu demekten başka bir bilgilerinin olmadığını göstermelerini göz önüne aldığımızda "Efendim babam o benim" deme gibi bir ihtimallerinin de olabileceği kanaati hasıl oluyor. Ancak bu küçük manevraların da fazla geçerliliği olmayacağını kendileri de farkındadır. Velhasıl temel anlamını kaldırıyoruz ve ECDATLAR anlamını kullanabilme ihtimaline bakıyoruz.

ECDATLAR olarak kullanılma ihtimali hem doğru olan uygulamadır hem de mantığa yatmaktadır. Ancak kanunda bu soy adının başka kimseye verilememesi gibi bir saçmalığın bulunması beynine oksijen giden insanlara şu soruyu çıkartmaktadır.
"Bir insan gendinden önce yaşamış olan insanların nasıl ATASI veyahut ECDADI olur?"
Kamal ne yaptı da Yavuz'un, Fatih'in, Yıldırım'ın veyahut Alparslan'ın Mete'nin Atilla'nın, Bilge Kağan'ın, Kürşad'ın vs..vs.. atası oldu?

Kelimeye baktığımız vakit Ata - TÜRK diyor. Yani TÜRK kavminin atası anlamına gelir. Türk kavmi dediğimiz zaman ise literatürde 2000 senelik bir tarih kaşımıza çıkıyor. 2000 senelik bir tarihin ATASI olarak ;

1) Tek kişi gösterilemez
2) 100 sene önce yaşamış bir insan kesinlikle gösterilemez.

Bir çıkar yol olarak Ata-TÜRKİYE olarak düşünürsek eğer. (Kamalistler adına savunma da yapmaya özen gösteriyorum. Zira kendilerinin beyninin bu kadar geniş düşünebileceğine ihtimal vermiyorum) Şöyle bir savunma gelebilir ; "Efendim Türkiye'nin kurucusu değil mi?" söylenebilir. Ki söylerler de. Ancak burada bir kaç husus daha dikkatimizi çekmektedir ki,

1) Kamal, bu ülkeyi tek başına mı kurdu? Yanındaki danışmanları, silah arkadaşları ne olacak? Bazılarının ZAFER olarak değerlendirdiği, bazılarının ise LOZAN KAHRAMANI olarak gördüğü Lozan Sulh Muhaedenamesi'ni Kamal kendi mi imzaladı? Görüşmelere kendisi mi katıldı? (Kerameti kendinden menkul kahramanımız sağır İsmet'i hariciye nazırı olarak göndermesine müteakip, maddi manevi facimız olan Lozan hakkında bilgileri yine yazımızın ilerleyen kısımlarında bulacaksınız)
2) TÜRKİYE ismini ilk kullanan devlet şu anda yaşadığımız ülke değildir. Memlükler zamanında TÜRKİYE olarak anılıyordu. (13 ve 14. yy) Ayrıca Doğu-Batı ve Anadolu Türkiye'si (Türkiya) şeklinde 12 ve 13. yy larda da kullanılıyordu. Kamal ne yapmış ta o zamanlarda yaşamış insanları da kapsayacak şekilde ATAMIZ olmuş?
Bu gerekçelerle Ata-Türkiye olması da imkansız oluyor. Ata-Türkiye-Cumhuriyeti desen bu sefer de tek başına mı kurdu da tek kişiye bu ünvan veriliyor gibi bir girdaba giriyoruz.

Sonuç olarak tek kişiye ata denmesi çok büyük bir saçmalık olduğu gibi geçmişte yaşamış olan tüm ecdatlarımıza saygısızlıktır. Lafa geldiği zaman Türklüğüne toz kondurmayan Kamalistler, iş tarihe girdiğinde "Vahdettin'den girip, çökmüş imparatorluktan çıkmasını biliyorlar" Sorsan Türklüğün ne olduğunu, üstadın şu sözleri ile cevap verebileceğimiz bir şekle giriyorlar ;
...
Acırım tükürüğe, billahi tükürsem yüzüne...
Mehmet Akif Ersoy
(İsmi cismi belli ecdatlarımızdan birisi ve İstiklal Marşı'mızın yazarı)

TÜRK kelimesine ne kadar layık olup olmadığı, birde üstüne TÜRKÜN ATASI ünvanına ne kadar yakıştığı gibi konulara ise milli duygularımız, örfi hukukumuz kısmında gerekli açıklamaları yapacağız. Ata-Türk ün ATA kısmını burada bitiriyoruz. Türk'de görüşmek dileklerimle.

Selametle.

Rıdvan YALÇINER
30.04.2013





Rıdvan Yalçiner
Neden bu haldeyiz?

-Halimizde ne var canım?

Ne mi var? Mesele sadece görünen köy ile sınırlı değil malesef. Ancak öncelikle görünen köyden bahsedelim kısaca...

Malumunuzdur bir süredir pek piyasada yoktum. Seyahat gerekçesiyle hem gündenden uzak kaldım hem de düşüncelerden. En son ortalıkta dolanırken malum konu vardı "Parçalanıyor muyuz ne?" Parçalanıyor muyuz tartışmaya açık bir konudur ancak işin başka bir boyutu var ki tartışacak ne zamanımız var nede imkanımız.

-Efendim sokaklarda insanlar isyanlarda, ülkemizin bütünlüğü için uğraşıyorlar "mış"...

Sonuna "mış" koymamın özel bir sebebi var. Türklüğü silecekler diyorlar.

Bunu söyleyen insanların LOZAN süreci hakkında zerre kadar bilgisinin olmadığı kanaatindeyim. Ecnebilerin mahkemeler ve okullar dahil yer yerde ana dil ile işlerini yapma hakkının kendilerine verildiği LOZAN antlaşmasına (ki tarihte malesef bazı ecnebilerin bu hakka istinaden kendi dilleri ile savunma verdikleri vak'alar vardır) sırf arkasında Kamal ve onun hariciye nazırı sıfatı ile ingilizlerin kucağına attığı sağır, lisan bilmez, diplomasi bilmez İsmet var diye ses çıkartmaya götü yemeyen insanlar nasıl olur da Kürtçe'nin resmiyet kazanmasına karşı kudururlar?

Elbette ki toplumsal entegrasyonun sağlanması, iletişim gibi olmazsa olmaz bir bütünlüğün zedelenmemesi için ortak bir lisan olması gerektiği kanaatim asla değişmez ancak ben Kamal'a ve onun kuklası sağır İsmet'e söz söylemeye cesareti yeten bir insan olduğumdan ötürü bugün de sitemimi ve endişelerimi söylemeye hakkımın olduğunu düşünüyorum. Lafa gelince kardeşlik nutku atanlar, elin ingilizine, ispanyoluna, italyanına hatta yunanına verilen imkanların kürtlere verildiği anda kıyameti kopartmaları anlaşılır şey değildir diyesim geliyor ama gayet anlaşılır bir şeydir. Anlaşılırdır ki bu hadise şunları bize göstermektedir ;

a) Kamal'a veyahut sağır İsmet'e götü yemeyen insanlar egolarını tatmin etmek için kürtlere dadanmaktadır.
b) Aralarında Kamal ve sağır İsmet'in yediği haltları bilenler de "nasıl olsa sokaklara çıkıp nara atan yavru kurtlar bunlardan habersizler" mantığı ile bilmemezlikten gelmektedir.
c) Kürt şövenistlerin tetiklediği pkk terörünün bitmesinin ardından Asala-Pkk-?? tarihsel sürecini doldurma görevini Türk şövenistler üstlenmektedir ve bu konuda tarihi rezaletlere ses çıkartmayıp, bir başka rezaleti malzeme etmektedirler.

Hakikaten de sokaklara çıkıp Türklük taslayan insanların hiç birisinin Lozan Antlaşması'nın tek bir maddesini dahi okumadığına kalıbımı basabilirim... Zaten okumuş olsalar ses çıkartmaları gereken Kürtçe faciasından başka bir çok facianın da üstümüzde kara bulut gibi dolandığını bilip, onlara da laf söyleme mecburiyetinde hissederlerdi kendilerini.

Gösterdiğim örnek sadece lisan ile alakalı bir husustu. Yakın tarihimize baktığımız vakit, Türk Kültürü ile zerre kadar alakamız olmayan her türlü faciada lafa gelince Türklük için sokaklara dökülen güruhun bunlara karşı sessiz kalmasını gördükçe inanın "DAVA" sözcüğünden iğrenir oluyorum. Ancak şunu da çok iyi biliyorum ki bir "DAVA" milyon tane insanı peşinden sürükler, bir kaç insanın yok olmasına sebep olur. Bu bir kaç insan da davanın esas sahipleridir...

Tek ülke, tek bayrak, tek dil, TEK KÜLTÜR için...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh