Ana içeriğe atla

Cuma günü sabaha karşı Ankara Ulucanlar cezaevi'nde idam edildi...

Yalan Yazan Tarih utansın


12 EYLÜL 1980 DARBESİNDE İDAM EDİLEN GENÇ BİR FİDAN..

Rahmetli Muhsin başkanın Kur'an'ında Yasin suresinin arasında bir mektup.

Ve yazan sözler;

"" Selamün aleyküm başkanım ben ALİ

Çok sevinçliyim. Aldığım idam cezası 1 hafta ertelendi.
Ben 1 hafta sonra öleceğim diye sevinmiyorum.
Hatim indiriyordum yarım kalmıştı. Onu tamamlamaya fırsat kazandım ona sevindim!

Benden ve benim gibilerden Yasin-i Şerif'i esirgemeyin.
Kaza oruçlarım vardı bitirdim sanıyorum aklım pek yerinde değil, belki Yasinleriniz bana şefaatçi olur. ""

- Ali Bülent Orkan -

NOT: Ali Bülent Orkan, 13 Ağustos 1982 Cuma günü sabaha karşı Ankara Ulucanlar cezaevi'nde idam edildi...

RUHU ŞÂD OLSUN..

ALİ BÜLENT ORKAN KİMDİR?

Samsun'luydu 25 yaşında olup, ailece Ankara'nın Etlik Aşağı eğlence semtinde oturuyordu. İncirli lisesi gece bölümü öğrencisiydi. 1980 öncesinde meydana gelen bazı olaylar sebebiyle yargılandığı 12 Eylül Mahkemelerinde idam cezasına çarptırıldı. Mamak Askeri Cezaevi'ndeki ölüm hücresinden sabaha karşı alınarak götürüldüğü Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nin infaz bahçesinde 13 Ağustos 1982 günü asılarak şehit edildi. Cenazesi Ankara Karşıyaka Asri Mezarlığına defnedildi.

Bugünlerde o zamanlar eyalet sistemini düşündük diyerek “Nü” resmi çizen gencecik fidanlarımızı idama gönderirken “Ne yapalım yani asmayıp da besleyelim mi” diyen şahsı muhteremin ekibinden biri ihtilalin ardından her şeyin olgunlaşmasını bekledik diyordu. Olgunlaşacak ne ise ? ABD’de ise Başkanın kulağına bir söz fısıldanıyordu. “Türkiye'de İhtilal Oldu. Bizim Çocuklar.”

Ülke 11 Eylül 1980'de kan gölüyken , 12 Eylül 1980'de ihtilal oldu. 13 Eylül 1980 günü ise ortalık süt limana döndü düşünelim. 13 Eylül 1980 itibariyle ülkede bir olay meydana geliyor muydu? Bu durumda bizim de aklımıza şu soru takılıyor. 12 Eylül'de olaya müdahale edenler acaba 11 Eylül'de Tapu Müdürümüydü ?İhtilal yapanlar, ihtilal öncesinde yaşanan olaylara neden ve ne adına seyirci kalmışlardı?

İhtilali yapanlar suçluyu suçsuzu karıştırmış düz mantıkla ilerleyip sağcı solcuyu karıştırmış, karıştır barıştır mantalitesinde yol almışlardı.İhtilalin ardından daha bir ay geçmemişti ki işin rengi belli oldu. Soldan Necdet Adalı’yı idam edenler denge adına Mustafa Pehlivanoğlu’nu idam ettiler.

Ve bu idamların ardı arkası gelmiyordu. Ve bu ihtilali yapanlar hiç aslı astarı olmayan mevzuları bahane ederek kana doymak adına Yiğitlerin ömürlerine kastediyor zindanları taş medrese yapan yiğitlerimizi darağacına gönderiyordu.

Yolumuza ışık oluyorlardı idam sehpalarında; Mustafa Pehlivanoğlu, Ali Bülent Okran, Fikri Arıkan, Halil Esendağ ve Selçuk Duracık, Cevdet Karakaş, Cengiz Baktemur, Ahmet Kerse, İsmet Şahin…

Bu yiğitlerden Ali Bülent Orkan tarihler 13 Ağustos 1982 gününü gösterirken gecenin karanlığında sabah şafağını beklerken Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde şehadeti nazmediyordu.

Üzerine isnat edilen suçun işlendiği saatlerde Pazarda çalışan Ali Bülent Orkan’da darağacına gidiyordu. Emniyette İşlemediği bir suçu kabul etmeyen Ali Bülent Orkan'ın üzerinde İnsanlık tarihinin kara lekesi olarak not düşülecek işkence türleri deneniyor ve akli dengesini kaybetmesine varacak kadar her tür şey yapılıyordu.

Arkadaşları ve etrafındakileri mahkeme Ali Bülent Orkan'ı hastaneye gönderir, deli raporu alır derken mahkeme kararını açıklamıştı... Alaleda bir düzen ve önceden verilmiş bir kararla kalemini kırmış, idam fermanını yazmıştı...

Ve onun ardından bakakalanlara ancak gülüyordu Ali Bülent…

Son isteğin nedir diye soranlara öyle bir cevap veriyordu ki;

“ Beni öldü bileceklere gülüyorum. Temizim, pakım Allah’ıma kavuşuyorum. Daha ne isteyeceğim. Hazırım ben.
Bir anda irkilen adamlara, son sözünde mi yok diyenlere ise sözü:

“ Vazifemizi yaptığımıza inanıyoruz. Bizlerin kadir ve kıymeti ve nişanı pek yakındır. Bu hakikati insanlığa duyurunuz. İsteğim bu…”

Yiğitçe yürüyordu yağlı urgana. Yağlı urgana giderken düğününe gider gibi gidiyordu. Başı dik bakışları vakur. Vuslata namzet. O an orada bulunanlara sesleniyordu.

“Ağlamayın Ben Yeniden Doğuyorum…”

Boynunda yağlı ilmik son sözleri döküldü dudaklarından

“Eşhedü Enla İlahe İllallah ve Eşhedü enne Muhammeden Abdühu Ve Rasulühû”


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh