Ana içeriğe atla

Ayasofya Ayasofya seni böyle çırılçıplak soyan kim?..



Ayasofya Ayasofya seni böyle çırılçıplak soyan kim?..


Derin Tarih dergisi 3. sayısını Ayasofya'ya ayırmış. Okuyucularına ve çeşitli kişilere soruyor: "Ayasofya yeniden cami haline getirilsin mi? Yoksa müze olarak mı kalsın?"
Ayasofya, 1453 yılından sonra cami haline getirildi. 480 yıl cami olarak kaldı. Ayasofya'yı cami olarak vakfeden bizzat İstanbul Fatihi Sultan Mehmet Han'dır. Fatih Sultan Mehmet Han, Ayasofya vakfiyesinde diyor ki: "Kim, Allahın Kitabına ve Resulullah'ın sünnetine muhalefet ederse, Allah ve Resulü'nün haram kıldığını helalleştirmeye çalışırsa, Müslüman kardeşinin vakıflarını bozmaya, hayırlarını tahrip etmeye, hasenatını iptal eylemeye gayret gösterirse ve müminin hayır müesseselerini işlevsiz hale getirmeye taarruz ederse artık Allah gadabı -laneti- ile dönmüş olur. Son durağı ve oturağı cehennemdir. Cehennem ne kötü bir varılacak yerdir."
İslam medeniyetinin en mükemmel özelliklerinin başında, vakıf kuruluşları gelir. Vakıflar, genellikle yoksullar, darda kalanlar, huzur ve güven içinde yaşamak isteyen kişiler için kuruluyordu. Bir taşınır veya taşınmaz malını, şu veya bu maksatla vakfeden kimse, bunu sadece Allah rızasını kazanmak için yapıyordu. Vakfedilen mallar, maksatları dışında kullanılmıyordu. Satılmıyordu. Özel mülkiyet haline getirilmiyordu.
Cumhuriyetin ilanından sonra, bazı kişiler ve kuruluşlar, Kur'andan ve sünnetten kaynaklanan vakıf eserlerine karşı uzak durdular. Hatta, temeli İslamiyete dayandığı için birçok vakıf eserini ortadan kaldırdılar. Bir ara "Vakıf" ismini bile değiştirdiler. Vakıf yerine TESİS demeye başladılar.
Devletimizin yeni kurucuları arasında, İslam dininden tamamen vazgeçmemizi, İslamiyet yerine Hristiyanlığa girmemizi isteyenler bile oldu. Onlar Kur'an'ı sevgili peygamberimizin bir eseri olarak gördüler ve gösterdiler. İslamiyetten "çöl kanunu" diye bahsettiler. Bu düşüncede olanlar, bazı şehirlerimizdeki vakıf eseri olan camilerimizi alenen satışa çıkardılar. Camiler, kuruluş maksatlarının dışında kullanıldılar.
İslamiyete çok farklı bir gözle bakıldığı zamanlarda, biraz da Hristiyan Batının zorlamasıyla Ayasofya Camii 1934 yılının Kasım ayında bir bakanlar kurulu kararıyla müze haline getirildi. Böylece Vakıf hukuku ve Fatih Sultan Mehmet Han'ın iradesi hiçe sayıldı. Yani bir büyük yanlış yapıldı. Bu bakımdan Ayasofya, yeniden cami haline getirilmelidir. Bunun çok zor olduğunu elbette biliyorum. Evvela Hristiyan Batı dünyası homurdanmaya başlayacaktır. İyi ama biz kendi meselelerimizi halletmek için Hristiyan Batı dünyasının suyuna göre mi akacağız. Bizim, Balkanlar'da 500 yıllık bir geçmişimiz var. Balkan devletleri, Mimar Sinan'ın o topraklarda yükselttiği güzelim eserlerin yüzde doksanbeşini yıkıp ortadan kaldırdılar. Biz ki Ayasofya'nın bir taşına bile dokunmadık. Aksine, yaptığımız payandalarla onu ayakta biz tuttuk. Ayasofya yeniden cami haline getirilmelidir. Onu görmek isteyenler de, bir edep dahilinde içeri girip gezebilmelidirler. Serdengeçti Osman Yüksel, 1952 yılında Ayasofya'nın cami haline getirilmesini istediği için bizim savcılarımız tarafından Ağır Ceza Mahkemesine sevkedilmişti. Başlık, ona aittir.

Yavuz Bülent Bâkiler
yavuzbulent.bakiler@tg.com.tr
17 Haziran 2012 Pazar









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh