Ana içeriğe atla

KOCA BİR MİLLET BİR GECEDE NASIL CAHİL KALDI?

KOCA BİR MİLLET BİR GECEDE NASIL CAHİL KALDI?


Tillo Işık Hadisesi ve Bilim Kültür Günleri kapsamında Tillo Kapalı Spor Salonu’nda düzenlenen “Tillo Evliyaları” adlı panele konuşmacı olarak davet edilen Prof.Dr. İhsan Süreyya Sırma ve Prof.Dr.Yasin Aktay bir gecede nasıl cahilleştiğimizi ve medrese kültürünü anlattı.

TİMETÜRK / Murat Gerger
Prof.Dr.İhsan Süreyya Sırma:TEVHİD-İ TEDRİSAT DİYE BİR KANUN ÇIKTI VE MEDRESELERİN CANINA OKUDU

"İlim hayatı zannedildiği gibi Batı’da başlamadı. Gerçekleri gençler bilmelidir. Mesela Fransa’nın en eski üniversitesinin tarihi 12.yüzyıldır. Halbuki bizim medreselerimiz miladi 7-8.yüzyıllarda büyük hizmetler veriyorlardı. Allah’ın insanlardan ilk istediği şey okumaktır. Fakat Müslümanlar buna pek değer vermiyor. Gelen ilk ayette Allah bizlere namaz kılın, oruç tutun, zekat verin ya da hacca gidin demiyor. “Oku” diyor. Onun için Peygamber (a.s.) Mekke’den Medine’ye gittiğinde ilk işi Suffa denilen bir üniversite kurmasıydı. Orada ilk Müslüman alimleri yetiştirdi. Peygamber (a.s.)’dan sonra, Hulefa-i Raşidin, Emevi, Abbasi dönemlerinde İslam dünyası gelişti. İspanya’dan Çin’e kadar Müslüman devletler oldu. İlim ve bilim gelişti.

Selçuklular döneminde de medreseler öyle bir yayıldı ki adeta camiden çıkan her mümin bir alimdi. Camilerin her bir köşesi medrese gibiydi. Osmanlı döneminde yine medreseler gelişti. Doğu vilayetlerinde medreselerde tedrisat yapıldı. Bunun son örnekleri ilimiz Siirt’tir. Özellikle Halenze köyü (Bağtepe) medreseleri ve tabi daha sonra Tillo’daki medreseler, Norşin’deki medreseler, Şirvan’daki medreseler büyük bir ilim merkeziydi. Pervari’de de mesela Medrese diye bir köy var. Orada medrese olduğu için adını oradan aldı. Ama tevhid-i tedrisat diye bir kanun çıktı ve medreselerin canına okudu. İnsanlar dinlerini kimden öğreneceklerdi? Nihayetinde İstanbul’da kerhen Darul Funun diye bir üniversite ve ona bağlı bir ilahiyat, imam hatip filan kuruldu. Onlar da verimsizdi. 1950’lere gelindiğinde Türkiye’de Müslümanlar alim insan bulamadı. İlahiyatlarda dini ilimlerden daha çok felsefe dersleri okutuldu. Her ne kadar eski medreselerin yerini tutamasa da bugün o eski medrese gelenekleri devam ediyor. İlahiyat fakülteleri var." dedi. Siirtliler.Net'in haberine göre Yasin Aktay'da şöyle konuştu:

Prof.Dr. Yasin Aktay: PROFESÖRLER BİR GECEDE CAHİL OLDULAR


Osmanlı’dan Cumhuriyet’e dönemine geçişte trajik ve travmatik kopuş olan tevhidi tedrisat darbesi ne yazık ki telafisi hiçbir zaman yapılamamış bir şekilde medrese geleneğine darbe vurmuştur. Tevhid-i Tedrisat Kanunu, bütün eğitim sistemini kısırlaştırdı. Bir sistem lav edildi. Bir kültürel ve tarihsel sermayeyi neredeyse çarçur etti, israf etti. Aklı başında hiçbir ülkenin kendi ülkesine yapamayacağı bir kötülüktü aslında. Türkiye’nin modernleşeceğini, batılılaşacağını hadi bir nebze anlayabiliriz ve bir projedir diyebiliriz. Fakat var olan birikimini koruyabilirdin, ona olan erişimi engelleyecek darbeleri vurmayabilirdin. Geldiler 1 günde harf inkılabı yaptılar. Birgün önce profesör olan, toplumun en muteber tabakası olan insanları birgün sonra en itibarsız, en cahil konumuna düşürdüler.

SAF DIŞI EDİLENLER GÜL YETİŞTİRDİLER


Bir gecede toplumun dışına atılan, saf dışı edilen insanların hikayesi Rasim Özdener’in bir romanında çok güzel bir şekilde anlatılmaktadır. Gül yetiştirmek isteyen insanlar diye bahsedilir kitapta. Bir gecede cahil bırakılan o insanlar evlerine kapılmak zorunda kalırlar. Toplumla kurabilecekleri bir bağ, bir dil kalmıyor. Onlar için tek seçenekkalıyor… Gül yetiştirmek. O gül aslında geleceği temsil ediyor. Eğer 1950’lerden sonra baskılar kalktıysa o gül yetiştiren adamların çabalarıyla gerçekleşti.

HALENZE HALKI TEVHİD-İ TEDRİSAT BASKISINA DİRENÇ GÖSTERDİ


Bugün Tillo’ya baktığımızda, medreselerinde tedrisat yapan zatların hepsi Halenze’deki Melle Abdulhakim’in medresesinde yetişmişlerdir. Melle Abdulhakim de gül yetiştiren adamlardan biriydi. Gül yetiştiren adama Halenze halkının verdiği destek çok önemli. Evinde Arapça bir sayfa bulunduranın neredeyse hapsi boyladığı bir dönemde Halenze (Siirt Merkeze bağlı Bağtepe Mahallesi) halkı tarafından adı devrim olan aslında devrim olmayan reform çabalarına karşı direnç gösterildi




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh