Ana içeriğe atla

KIBRIS yalanlari İşte makaslanan Kıbrıs Roportajı

Yalan Yazan Tarih utansın

Fatihin Torunları

Peygamber Efendimizin halası Larnaka’da burayı mutlaka almalıyız

İşte makaslanan Kıbrıs Roportajı

Ne ki; 1689 Karlofça’dan beri sürekli toprak kaybedişin, gerileyişin durdurulması, ilk defa toprak kazanmanın adıydı Kıbrıs Zaferi. Önce “Kıbrıs Fatihi!”, sonra “Kenya Fatihi” diye dağa taşa “Karaoğlan Ecevit” yazdırılıp seçim zaferi kazandırılabilirdi belki ama, artık 39 yıl sonra Kıbrıs Gerçeklerini yalan söylemeyen tarihe not düşmenin zamanı geldi. Sultan Fatih’i ve İstanbul’un Fethini 40 yıl boyunca stadyumlarda milletiyle birlikte kutlayarak Fetih şuurunu bayrak yapmış ve Kıbrıs’a çıkarma için “Asker gemiye bindi mi bir daha inmez” kararlılığındaki bir Liderin Kıbrıs Harekatı ile ilgili görüşleri çok önemli. Adaya barışı getiren Kıbrıs Zaferi’nin 39. Yıldönümünde Harekatın Mimarı Erbakan’ın “Kıbrıs Davasını” ve o günleri anlatan “Makaslanan röportajın” tamamını yayınlıyoruz.

Ahmet YAVUZ

O kargaşalık esnasında gidip Ada’ya huzuru getirmek lazımdı. Ecevit’i Afyon’a uğurladıktan sonra yaptığımız Genel İdare Kurulu toplantımızda kesinlikle bir kanaate vardık, biz o kararı aldık. Bir an evvel bu müdahale yapılmalıdır. Bir nevi bendeniz tam yetki ile partimiz adına, arkadaşlarımla beraber bir an evvel bu harekatı yaptırmanın gayreti içindeydim. Ayrıca Efendimiz Aaleyhisselatü veselam’ın Halası Ümmü Haram’ın türbesi Larnaka’da bulunduğu için burayı mutlaka almamız gerekir” diye kesin kararlılıkla hareket ettik.

Liderler Tereddütlüydü, Baykal Şahit

BİR kısım liderlerimiz, bu harekatın yapılmasını arzu ediyorlardı ama kendilerini bizim istediğimiz kararlılıkta görmüyorduk. Hepsi tereddütler izhar ediyordu. Belki isimlerini açıklamak doğru olmaz ama Deniz Baykal Bey de müzakerede beraberdi.

MSP ısrar etti...

Ecevit hiçbir zaman kesin emir vermedi. Biz Milli Güvenlik Kurulu’nda konuyu konuştuk. Konuştuğumuz zaman zaten Afyon’a giderken Ecevit’e olay çok önemlidir gitmeyin dedik. Ondan sonra da biz MSP olarak Ecevit , Afyon’da iken kendi Genel İdare Kurulu toplantımızı yaptık. Mutlaka müdahale etmek lazımdır noktasına geldik MSP olarak.

Oylama yaptık

Onun için Milli Güvenlik Kurulu’nda da MSP kanadı olarak biz hep bir an evvel müdahale edilmelidir diyorduk. Halk Partisi’nin önemli bir kısmı “Bu macera olur, sakın ha böyle bir şey yapılmasın, edilmesin” dediği için bir oyalama oluyordu.

Ecevit geldiği zaman gemiler yüklenmişti

Milli Selamet Partisi, Kıbrıs Barış Harekatının fiilen başlamasında en önemli tarihi rolü oynamıştır. Çünkü Ecevit, Londra’dan döndükten sonra biz Başbakanlık’ta Kuvvet Komutanları ile kendisini bekliyorduk. O havaalanından Oğuzhan Asiltürk Bey ve Hasan Esat Işık Bey ile beraber döndüler, geldiler. O’nu uğurladığımız zaman kendilerine yani Kuvvet Komutanları’na “Yükleyin askerleri, bindirin, toplayın. Harekat bir nevi fiilen başlasın” dedik. Onlar da bunu yaptılar. Ecevit geldiği zaman gemiler yüklenmişti. Ve artık ertesi gün sabahleyin limandan ayrılacakları noktadaydık.

Türkiye’de 1990 yılının Temmuz ve Ağustos ayları boyunca 8 bölümlük Kıbrıs Belgeseli yayınlanmıştı. Ancak nedense Belgesel, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nı hep o günkü Hükümetin iki ortağından birisinin gözüyle anlatmıştı. Oysa Harekata karar veren Hükümetin sayısal olarak küçük, lakin amblemindeki anahtar gibi etkin ve esas ortağı MSP ve onun Lideri Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı. Belgeselin Yönetmeni Mehmet Ali Birand, Erbakan ile tam bir saatlik televizyon röportajı yaptı. Ancak sadece 3 dakikası yayınlandı. Ne ki; 1689 Karlofça’dan beri sürekli toprak kaybedişin, gerileyişin durdurulması, ilk defa toprak kazanmanın adıydı Kıbrıs Zaferi. Önce “Kıbrıs Fatihi!”, sonra “Kenya Fatihi” diye dağa taşa “Karaoğlan Ecevit” yazdırılıp seçim zaferi kazandırılabilirdi belki ama, artık 39 yıl sonra Kıbrıs Gerçeklerini yalan söylemeyen tarihe not düşmenin zamanı geldi. Sultan Fatih’i ve İstanbul’un Fethini 40 yıl boyunca stadyumlarda milletiyle birlikte kutlayarak Fetih şuurunu bayrak yapmış ve Kıbrıs’a çıkarma için “Asker gemiye bindi mi bir daha inmez” kararlılığındaki bir Liderin Kıbrıs Harekatı ile ilgili görüşleri çok önemli. Adaya barışı getiren Kıbrıs Zaferi’nin 39. Yıldönümünde Harekatın Mimarı Erbakan’ın “Kıbrıs Davasını” ve o günleri anlatan “Makaslanan röportajın” tamamını yayınlıyoruz.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan: Evet kısaca açıklayayım.Biz o zaman Sayın Başbakan’ı, Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık ve Oğuzhan Asiltürk Bey ile birlikte havaalanından Londra’ya uğurladık. Bu uğurlama merasiminde Kuvvet Komutanları, Genelkurmay Başkanı da beraberinde bulunmaktaydılar. Kendileri ile bir durum müzakeresi yapmak üzere hemen bir odaya çekildik. Bizim o zamanki Devlet Bakanımız Sayın Süleyman Arif Emre Bey de dışarıda bekliyordu. Kuvvet Komutanları ile “Şimdi Ecevit İngiltere’ye gidiyor, durum nedir?” diye aramızda müzakere ettik . Onlar da “Siz şimdi Başbakan vekilisiniz. Bizim şu anda dahi önemli bazı hususlarda nasıl hareket edeceğimizin bize bildirilmesine ihtiyacımız vardır” dediler. O esnada zaman faktörünü çok iyi kullanmak gerekiyordu. Sampson, Ada’da ihtilal yapmış ama herkes onu hemen kabul etmemiş. Makarios taraftarları ile Sampson arasında çeşitli yerlerde silahlı mücadele oluyor. İşte biz bu kargaşadan yararlanmaya önem veriyorduk. Onun için bir an evvel çıkartmanın yapılmasını istiyorduk. Kuvvet Komutanları da aynı arzu içerisindeydiler. Onlar da bunu takdir ediyorlardı. Ve böyle olmalıdır diyorlardı. Ancak dediler, bunun böyle olması için bize şimdi emir verilmesi lazım .

ASKERLER: BU ORDUYLA BİR DAHA KIBRIS HAREKATI YAPAMAYIZ!

Askerlerimiz bizlere şunu ifade ettiler: “Bize kesin emir verilmesi lazım. Çünkü bizim askerimiz, ordumuz Kıbrıs olayları tarihinde bugüne kadar iki defa bir nevi düş kırıklığına uğramıştır. Bunlardan bir tanesi İsmet İnönü zamanında “Yükleyin dendi, yükledik” . Sonra arkasından ABD Başkanı Johnson’un mektubu üzerine “Hayır, geri dönün” dediler. Biz götürdük askeri İskenderun’a çıkarttık. Ve böylece bir manevra görüntüsüne büründü yaptığımız iş. Süleyman Demirel zamanında da “Yükleyin dendi, yükledik.” Tekrar bizim topraklarımıza çıkardık. Şimdi bu aynı ordudur. Bugün bu ordunun içerisinde siz bize yükleyin ve yola çıkın derseniz ve ondan sonra da yoldan geriye çevirirseniz, biz artık bu askeri hiçbir zaman hakiki harekatın yapılacağını inandıramayız. Bunun önemini dikkate alarak ne yapacağız söyleyin dediler?”

O an kendilerine şu suali sordum: “Şimdi şu anda farz edin ki biz Hükümet olarak bu emri size verdik. En erken ne zaman Girne’ye çıkartma yapacaksınız?” Dediler ki “Bizim birtakım birliklerimiz ta İskenderun’da, Niğde’de. (Komando Birliği vs.) Bunları oralara getirip bütün her türlü silahlarıyla beraber gemilerin hepsini yüklemek… Oradan hareket edip Ada’ya gitmek, bütün bunların hepsi en erken Cumartesi günü sabahleyin olabilir. Eğer şimdi bu emir bize kesin olarak verilirse.”

Mgk Ve Hükümet Karar Almadan, Havaalanında Harekat Emrini Verdik

O ana kadar o emir kesin olarak verilmemiş miydi?

Hayır verilmemişti. Çünkü Ecevit İngiltere’ye gidecek. İngilizlerin ne diyeceği belli değil. Ecevit hiçbir zaman kesin emir vermedi. Biz Milli Güvenlik Kurulu’nda konuyu konuştuk. Konuştuğumuz zaman zaten Afyon’a giderken Ecevit’e olay çok önemlidir gitmeyin dedik. Ondan sonra da biz MSP olarak Ecevit , Afyon’da iken kendi Genel İdare Kurulu toplantımızı yaptık. Mutlaka müdahale etmek lazımdır noktasına geldik MSP olarak. Onun için Milli Güvenlik Kurulu’nda da MSP kanadı olarak biz hep bir an evvel müdahale edilmelidir diyorduk. Halk Partisi’nin önemli bir kısmı “Bu macera olur, sakın ha böyle bir şey yapılmasın, edilmesin” dediği için bir oyalama oluyordu. Ve biz ne Bakanlar Kurulu olarak ne Milli Güvenlik Kurulu olarak kesin bir karar vermiş değildik. Bununla beraber olayın gecikmemesi gerektiği için işte orada bendeniz, “Yükleyin ve bu harekatı başlatın” dedim. Şunu düşünerek söyledim. Ecevit gelecek Perşembe günü akşamı. Geldiği zaman gemiler, bu hazırlıklar yapılacak, yüklenecek ancak harekat Cuma sabahı olabilecek. Şayet bir aksilik olursa yani ille de hayır yapılmasın, edilmesin derlerse bu takdirde gemileri hareket ettirmek veya harekatı tekrar bizim kıyılarımıza çıkartmak gibi yani eski hükümetlerin yaptığının bir tekrarına dönüşür bu iş diye düşündüğüm için yapın bunu dedim. Ve diğer bir ihtimalde tabii Ecevit gitmeden önce İngiliz bölgesine çıkartalım gerekirse diye düşünceleri vardı konuşmalar esnasında. Bir ihtimal olarak da onu gözetiyordum. Askerlerin, bir an evvel harekatı başlatmak için Hükümet adına istedikleri söz, o günkü muhtemel şartlar dikkate alınarak orada kendilerine söylenmiş oldu.

Zaman Kaybetmeden Harekat Başlatılmalıydı

Siz Bülent Ecevit’in İngiltere’ye gitmesini tensip etmiş miydiniz?

Efendim biz başlangıçta tensip etmiyorduk. Biz Bülent Ecevit’in Londra’ya gitme teklifine muhatap olduğumuz anda bunun lüzumsuz bir şey olduğu kanaatindeydik. Çünkü zaman çok mühimdi. Bize zaman kaybettirecek, oyalanacaktık. İkincisi İngilizler ile yapılacak harekat bu adanın dolaylı yoldan yine Yunanlılara verilmesi demektir. Biz bunları biliyoruz. Garantör devlet isek vazifemizi yapalım diyorduk. Biz böyle dururken onlar tereddütte oldukları için konu Milli Güvenlik Kurulu’na geldi. Yani önce gidilsin denildi. En kısa zamanda. Bir iki gün gecikebiliriz de. Buna razı olun dediler. Biz onun üzerine razı olduk.

Msp’de Kararlılık, Chp’ De Tereddüt

Yani MSP’nin bu çıkarmadaki tutumu ne idi?

Bu çıkarma için daha ilk günden itibaren yıllardan beri birikim içindeyiz. O kargaşalık esnasında gidip Ada’ya huzuru getirmek lazımdı. Ecevit’i Afyon’a uğurladıktan sonra yaptığımız Genel İdare Kurulu toplantımızda kesinlikle bir kanaate vardık, biz o kararı aldık. Bir an evvel bu müdahale yapılmalıdır. Bir nevi bendeniz tam yetki ile partimiz adına, arkadaşlarımla beraber bir an evvel bu harekatı yaptırmanın gayreti içindeydim. Ayrıca Efendimiz Aaleyhisselatü veselam’ın Halası Ümmü Haram’ın türbesi Larnaka’da bulunduğu için burayı mutlaka almamız gerekir” diye kesin kararlılıkla hareket ettik.

Halk Partisi’nde tereddüt var mıydı? Yani kabinede tereddüt var mıydı?

Tabii. O gitmeden önce yapılmış olan Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu’nun arkasından biz toplantımızı yaptık. Halk Partisi’nin bir kısmı bizi destekliyordu. Bir kısmı ise “Bu macera olur, sakın böyle bir şey yapılmasın bu bütün dünyaya karşı savaş açmak demektir vesaire” gibi uzun uzun sözler söylediler. Bizde bunların hep aksini savunduk ve bir nevi onları ikna etmek için saatlerce uğraştık. Onlar peki hele bir İngiltere’ye bakalım diye bir nevi zaman kazanmaya çalışıyorlardı, oyalanıyorlardı.

YARIN: İSRAİL, BM’NİN HANGİ KARARINA UYDU Kİ, BİZ KIBRIS’TA UYALIM!

Ayrıca:http://www.milligazete.com.tr/haber/Iste_makaslanan_Kibris_Roportaji/286830#.UezGk9LwnxB


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh