Ana içeriğe atla

Hangisi komedi; generalin TBMM ye posta koyması mı, ceza yemesi mi?

Hangisi komedi; generalin TBMM’ye posta koyması mı, ceza yemesi mi?


Yeni Akit Yazarı Ali Karahasanoğlu "Hangisi komedi; generalin TBMM’ye posta koyması mı, ceza yemesi mi?" başlıklı yazısında İlker Başbuğ'un kızı Feride Başbuğ'a, önemli sorular yöneltiyor... İşte o yazı...

Hangisi komedi; generalin TBMM’ye posta koyması mı, ceza yemesi mi? 

Ergenekon davasında verilen cezalar içinde en fazla eleştiri alanı, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un müebbet hapis cezası..

“Başbakan yıllarca bu müebbetlik adamla mı çalıştı” diyenden tutun..
“Genelkurmay Başkanı’na terör örgütü üyeliği suçlaması en büyük hukuksuzluktur” diyene kadar..
Bu minvalde, kızı Feride Başbuğ da, “Komedi değil, komediden de öte bir karar” diyerek yorumlamış, mahkumiyeti..
İnsan hafızası (biraz da iyi niyetimizden olsa), çabuk unutuyor, olumsuzlukları..
Kararlara itirazlardaki sertlikleri, acındırmaları, hatta “suçsuzluk” konusundaki meydan okumaları gördükçe, İlker Başbuğ örneği üzerinden, biraz geçmişi tarayayım dedim..
Orjinali yok sandıkları belge için “Kağıt parçası” yalanına girmeyeceğim.
“Boru bu, boru” konusuna hiç girmeyeceğim..
Vakit’in sürmanşetten verdiği, “Ağlama duvarındaki resmi” de hatırlatmayacağım..
“Komedi değil, komediden de öte bir karar” yorumu üzerine, “Acaba gerçekten Başbuğ’a bir haksızlık mı yapılıyor” tereddütü ile, arşivde yaptığım taramada bulduğum konuşmasını aktaracağım, İlker Başbuğ’un..
Bakalım mahkumiyet mi komedi imiş..
Yoksa Türkiye’nin yaşadıkları mı?
28 Şubat sürecini, 1999 seçimleri ile tasfiye etme ümidi, MHP’nin yan çizmesi ile boşa çıkmıştı..
Milyonlarca dindar insanın, başörtü ve İHL konusundaki mağduriyetinin giderilmesi ümidi, 3 Kasım 2002 seçimlerine ertelenmişti.
Nitekim, sandıktan çıkan neticeler, olumlu idi.. AK Parti tek başına % 34.5 oy ile iktidar olmuştu..
Vaadlerinin en başında, “üniversitelerde başörtü yasağının kaldırılması” ve “katsayı adaletsizliğinin sona erdirilmesi” vardı..
Bu yöndeki ilk girişimde, üniversitelerin tepesindeki rektör ünvanlı hokkabazların ayağa kalktığını görmüştük...
Tabii ki; onların ayağa kalkmaları, hiçbir anlam ifade etmezdi..
Taa ki, Genelkurmay 2. Başkanı açıklamasına kadar..
Kimdi o tarihteki 2. Başkan?
Ve ne demişti?
Önce kim olduğundan başlayalım..
Mahkumiyeti, “komedi” olarak tanımlanan komutanımız var ya..
İşte o; 2003 yılında, meslek liselerine uygulanan katsayı adaletsizliğinin ortadan kaldırılmasına itiraz eden komutan idi..
Hani kızı şimdi, mahkumiyet kararı için diyor ya, “Tam komedi” diye..
Bence de, Genelkurmay 2. Başkanı olan bir kişinin, TBMM’ye sevkedilen, üniversiteye girişte puan hesaplamasını yeniden düzenleyen kanuna itiraz etmesi, tam bir komedi..
Ne demiş, İlker Başbuğ, birlikte okuyalım: “Ulusal güvenlikle ilgili yaşamsal konularla karşı karşıya bulunan bir süreçte toplum içinde gerginlik yaratacak girişimlerin ülke çıkarlarına uygun olmadığını düşünüyoruz.”
Devam ediyor, orgeneral Başbuğ: “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din hizmetleri için yıllık tahmini kadro ihtiyacı 5 bin 500’dür. İmam hatip liselerinin 25 bin olan yıllık mezun sayısı neden arttırılmak isteniyor, anlamakta güçlük çekiyoruz.”
Haydi açıklayın Feride Hanım, babanızın sırtında üniforma varken yaptığı bu açıklama, bir komedi değil mi?
Konuşan CHP Genel Başkanı değil..
İşçi Partisi Genel Sekreteri değil..
Bir general.. Hem de, görevdeki bir general.
Ve tamamen siyasi nitelikteki bu sözleri sarfediyor..
Söyleyin, komedi değil de, nedir bu?
Dahası var, Başbuğ’un sözlerinin..
“Bütün ülkeyi ilgilendiren bu tür çalışmaların ilgili kurumlarla karşılıklı uzlaşı içinde yapılması önemlidir.. Ancak hazırlanan kanun tasarısının TBMM’ye sevk edilmiş olması, uzlaşı ümitlerinin azalmasına neden oldu. Kanun tasarısının anayasanın ilgili maddelerine uyumlu olduğu konusunda ciddi endişelerimiz vardır. Eğitim sisteminin temel sorunları varken beklentimiz, öncelikle temel sorunların bütün olarak ele alınıp çözümlenmesidir. Amaçları açık şekilde topluma anlatılmayan konuların neden öne çıkarıldığını anlamakta güçlük çekiyoruz” diye devam ediyor..
“Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 32. maddesinin gerekçelerini, komisyon raporlarını incelerseniz, 32. madde ile getirilen değişiklikten güdülen temel amacın, ‘imam hatip lisesi mezunlarının kendi alanlarındaki yükseköğrenime devam edebilmesinin sağlanması’ olduğunu görürsünüz. Bu hususun değerlendirilmesini de takdirlerinize sunuyorum. Bu konuda temennimiz, aklıselimin galip gelmesidir” diyerek, tam anlamı ile rezalete tüy dikiyor!
Söyleyin akl-ı selim sahipleri..
Bir imtihana giren iki ayrı lise mezunundan, birisinin puanını 0,2 ile, diğerinin puanını 0,7 ile çarpmanın neresi akl-ı selim harekettir?
Ki, Başbuğ, bunu savunmuş?
Değiştirilmesini engellemiş..
Hem de 8 sene!
Şimdi bir daha söyleyin: “Bir askerin, hem de böylesi rezil bir haksızlığı savunması komedi değil de, ona verilen ceza mı komedi?”

Yeni Akit

Ali İhsan Karahasanoğlu



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh