Ana içeriğe atla

KEMALİSTLER KUR'AN-I KERİM'İ YASAKLADILAR İŞTE ISPATI

Tek parti zulmü mağarada gün yüzüne çıktı

KEMALİSTLER KUR'AN-I KERİM'İ YASAKLADILAR İŞTE ISPATI

ÖZEL HABER
10 Mayıs 2013

DIYARBAKIR
Dine ait her şeyin yasaklandığı tek parti döneminin zulmü Diyarbakır Silvan’da gün yüzüne çıktı. Badıka bölgesindeki bir mağarada o dönemde saklanan onlarca Kur’an-ı Kerim, elifba ve mevlit metinleri bulundu. Sevim Çiçekli (95), gençliğinde Kur’anları mağarada sakladıklarını, tarlaya gömdüklerini gözyaşlarıyla anlattı.

Tek parti döneminde, Türkiye’de Kur’an’ın öğrenilmesi ve okunması 24 yıl boyunca yasaklandı. Mevlit ve Arapça ezan okuyanlar hapse gönderildi. 1936 yılında çıkarılan bir kanunla yüzlerce cami satıldı, binlerce medrese kapatıldı. Ülkenin adeta açık bir cezaevine dönüştürülmesine şahit olanlar, yaşadıklarını birçok kez anlattı. Ancak bu zulüm, Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı Badıka bölgesinde gün yüzüne çıktı. Çobanlar bir mağaranın içine gömülmüş onlarca Kur’an-ı Kerim, elifba ve mevlit buldu. Köylülerin, evlerindeki Arapça yazılı her şeyi torbalara doldurarak mağaraya sakladığı anlaşıldı. O dönemde genç bir kız olan 95 yaşındaki Sevim Çiçekli, yasaklı yılları anlatırken gözyaşlarına boğuluyor: “Her gün köylerimizi basıyorlardı. Köyde Hacı Muhammed adında bir âlim vardı. Köylülerden Kur’anları götürüp saklamalarını istedi. Herkes evine yakın mağarada sakladı. Bazıları da tarlasına gömdü.”

Diyarbakır’ın Silvan ilçesindeki Badıka bölgesindeki bir mağarada yasaklı olduğu dönemde saklanan onlarca Kur’an-ı Kerim, mevlit metinleri ve Arapça kitaplar bulundu. Silvan’a 25 kilometre mesafedeki dağlık alanında yer alan mağaraya saklanan kitaplar, bölgede çobanlık yapan vatandaşlar tarafından fark edildi. Yarım saat dağlık ve çalılık alandan yürüdükten sonra dik bir kayanın altından mağaraya sürünerek girilebiliyor. Kur’an, elifba, mevlit ve ilmihal gibi onlarca Arapça kitap, duvarların arasına bırakılmış. Büyük kısmı çürüyen kitapları bulan çobanlar sağlam durumdakileri poşetlere koyup kayaların üstüne çıkarmış. Mağaranın derinliklerinde bulunan ve dış etkenlerden korunan bazı kitapların iç sayfaları hâlâ sağlam. Mağarada Kur’an’ın yanı sıra Mela Huseynê Batê’nin Kürtçe mevlidi, Şafii İlmihali ve elifbalar bulunuyor.

Boşat köyünde ikamet eden yaşlılar, mağaradaki Kur’an-ı Kerim’lerin yasaklı yıllardan kaldığını söylüyor. İki gözlü evde tek başına yaşayan 95 yaşındaki Sevim Çiçekli, yaşadıkları zulmü anlatırken gözleri doluyor. O dönemde genç bir kız olduğunu belirten Çiçekli, köydeki yaşlıların büyük sıkıntı çektiğini dile getiriyor: “Jandarma köye geldiğinde Kur’an’ı saklardık. En büyük sıkıntıyı Şeyh Sait Efendi olayından sonra yaşadık. Jandarma her gün köylerimizi basıyordu. Dedemin, amcamın sarıklarını parçaladılar. O dönemde köyde Hacı Muhammed adında bir âlim vardı. Köy halkına Kur’an’ları götürüp saklamalarını istedi. Herkes evine yakın mağarada sakladı. Bazıları tarlasını kazıp gömdü.”

Mehmet Emin Taş (85) da yasaklı dönemde ‘inançlarından’ dolayı büyük sıkıntı çektiklerini dile getiriyor. Taş, “Jandarmalar köye atlarla geldiği zaman titriyorduk. Bizi dövmek için delil arıyorlardı. Sebep ya dini bir kitaptı ya da Kur’an’dı. Yöresel kıyafetimiz olan puşileri takan amcaların çok dayak yediğine şahit oldum. Köyümüzdeki medresede 20 yıl müderrislik yapan Nezir hoca vardı. Fırsatını bulduğu zaman hemen Arapça ezan okurdu. Bunun haberini alan jandarma köye gelip Nezir hocayı halkın gözü önünde dövdü.” diyor. Köy ahalisinden Ramazan Sever ise rahmetli babası Mehmet Şerif Sever’in, evdeki bütün dini kitapları mağaraya sakladığını, fırsat buldukça özellikle perşembe akşamları mağaraya gidip okuduğunu söylüyor.

ARAPÇA EZAN İÇİN PARMAĞINI KESTİLER

Bölgedeki diğer bir köy olan Zilan’da (Yeni Çağlar) ikamet eden Sıddık Çakan (98) bölgenin büyük âlimlerinden Mela Ali Zîlanî’nin köyünde yasaklı dönemde bir medrese âliminin Arapça ezan okuduğu için yaşadıklarını şöyle dile getiriyor: “Askerler Arapça ezan okudu diye hocanın sol elinin işaret parmağını kesti. ‘Sen o parmağını kulağına dayayıp ezan okudun.’ dediler. 1980 darbesinden sonra da referanduma ‘hayır’ dediğimiz için günlerce işkence gördük. Annem Kur’an okuyacağı zaman beni dama çıkartır nöbetçi olarak bırakırdı. Köyde medrese vardı. Âlimlerin sarıklarını toplayıp yolun üzerinde ateşe verdiler. Sonra âlimlerin sakallarını yoldular. Evlerini arayıp Kur’an’ları topluyorlardı. Köylüler Kur’an’ları çevredeki mağaralara, büyük taşların altına saklıyordu.”

Ünal köyünde (Mameka) ikamet eden 105 yaşındaki Mehmet Ali Aslan ise tanık olduğu dönemi şöyle anlatıyor: “Diyarbakır’da bütün camileri kapatmışlardı, Arapça ezan okunmuyordu. Birkaç tanesinde Türkçe ezan okutuluyordu ama biz anlamıyorduk. Çünkü Türkçe bilmiyorduk. Adnan Menderes iktidara geldi, biraz rahatlama oldu.”

Kürtçe Mevlit ve Şafii İlmihali de çıktı

Silvan’a 25 km mesafedeki dağlık alanda yer alan mağaraya saklanan kitaplar, çobanlar tarafından fark edildi. Yarım saat dağlık ve çalılık alandan yürüdükten sonra dik bir kayanın altından mağaraya sürünerek girilebiliyor. Kur’an, elifba, Mela Huseynê Batê’nin Kürtçe mevlidi ve Şafii ilmihali gibi onlarca Arapça kitap, duvarların arasına bırakılmış. Büyük kısmı çürüyen kitapları bulan çobanlar, sağlam durumdakileri poşetlere koyup kayaların üstüne çıkarmış. Bazı kitapların iç sayfaları hâlâ sağlam.

Cuntaya karşı diye babamın sakalını yoldular

Diyarbakır’da din görevlisi olarak çalışan Silvanlı Mele Ali Zîlanî’nin oğlu Abdulvasi Yaz, yüzlerce talebe yetiştiren babasının hem tek partili dönemde hem de 1980 darbesinde zulüm gördüğünü dile getiriyor. 1980 darbesinden sonra yapılan referanduma ‘hayır’ dedikleri için sürekli baskı gördüklerini ifade eden Yaz, “Babam bölgenin büyük âlimlerindendi. O dönem cuntaya karşı dik durdu ve darbe anayasasına evet demedi. Bunun için gözaltına aldılar, sakallarını yoldular. Eğitim gördüğümüz medreseye sürekli asker gelir, suç delili yani dini kitap ararlardı. Benim Kur’an ayetlerinden oluşan bir risalem vardı. O dönemde Silvan’da bir dükkana saklamıştım. 1995 yılında o risaleyi çıkardım, şu an görev yaptığım camide çoğu zaman hutbede okuyorum.” diye konuştu.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh