Ana içeriğe atla

GEZİ AYAKLANMASININ SPONSORU KOÇ

GEZİ AYAKLANMASININ SPONSORU KOÇ

Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, bugünkü yazısında Gezi provokasyonuna ilişkin çarpıcı bir değerlendirmedebulundu. CHP’nin 1 Mart Tezkeresinde bazı şeyleri ağırdan aldığını ve geç kalması yüzünden sıkıntılı bir dönem yaşadığını hatırlatan Abdurrahman Dilipak, Gezi ayaklanmalarının Koç Grubu sponsorluğunda hayata geçirildiğini ifade etti.

İşte Abdurrahman Dilipak'ın "E, ARTK YAZMAK GEREK" başlıklı yazısı:

Bakıyorum da, herkes kendi adamını kayırıyor, o ortalığı yakıp yıkanlara Gezicilerden tepki var mı? “Palalı geldi, palalı gitti”... Elbette kim saldırıyor ve zarar veriyorsa onun yakasına yapışılmalı, sivil-polis fark etmez. Palalı, palasız da.. O göstericilerdenbiri de çıkıp, yakan-yıkan, saldıranların kim olduğunu açıkladı mı? Birileri bu konuda susmayı tercih ediyor!
Ben bugün çok eskilere gideceğim. Şu tezkere günlerine.. Abdullah Gül Başbakandı..
Tezkere aslında salt çoğunluk gerekseydi geçmişti mecliste. CHP’liler nasıl olsa geçecek havasındaydılar. Bu işin suçunu-günahınıAK Parti’ye yıkmak istiyorlardı.. O günki şartlarda Türkiye’nin ABD’ye “Hayır” diyebilmesi mümkün değildi..
1 Mart tezkeresinden söz ediyoruz, ABD’nin Irak’ı işgal planları yapılıyor. Bizim ülkemizden geçerek yapmak istiyor bu işi ve bizim topraklarımızı saldırı üssü, sıçrama tahtası olarak kullanmak istiyor ve bizim askerimiz ucuz asker deposu gibi kullanılmak isteniyor. 25 Şubat 2003’de TBMM’ye sunulan ve tam adı “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi” olan tezkere. O gün kabul edilmedi.
Kürsüde Arınç vardı. Biz ciddi bir kamuoyu baskısı örgütlemiştik. Şiddet yoktu..
Gül’le konuştum o sıralar.. AK Parti ile, hem parti, hem grub, hem de hükümet nezdinde temasım vardı.. AK Parti çevresinden de ciddi destekler alıyorduk. Polis de rutinin dışına çıkmadı bize karşı.. Aslında oylamada salt çoğunluk sağlandı, ama nitelikli çoğunluk sağlanamadı. CHP’li vekiller lobide bekliyorlardı. CHP’lilerin bu kurnazlığı sayesinde tezkere geçmedi aslında.. CHP’liler bu sonucu tahmin edemediler.. Sonuçta olan oldu!
Bugün Ergenekonun safında yer tutanlar o gün savaş karşıtı platformda yer alıyordu..
3 savaş karşıtı platform vardı, Müslümanlar, solcular ve liberaller.. Bugün Ergenekon çizgisinde duranlar daha çok liberal ve sol ekipteydiler.. TÜMOB da mesela muhalefet üssü olarak hizmet veriyordu.. Sadece TÜMOB değil, Gezidekilerin çoğu..
Burada dikkatlerden kaçan bir husus var.. O zaman askerler bizim muhalefetimize karşı hiçbir ses çıkarmadılar. Hatta bana sorarsanız el altından desteklediler bile.. Çünki asker Irak’a girmek istemiyordu.. İşin aslı şöyle, aslında Susurluk sonrası Ergenekoncular,ABD’nin kontrol dışı unsurlarının tasfiye edilmek istendiğini biliyorlardı.. Eğer bizim asker Irak’a girerse, ABD’nin ajandasında, Irak’ta görevlendirilecek komutanların burada uygun adım gidenlerinin yükseltileceğini, sorun çıkaranların ise tasfiye edilmesinden kaygı duyuyorlardı.. Yani Irak operasyonu aynı zamanda ABD açısından kontrol dışı unsurların tasfiyesi için iyi bir yol olacaktı.. Yani o zaman planlarına göre o iş olsaydı, bugün Ergenekona gerek kalmayacak ve bu iş de böylesine ortalığa dökülmemiş olacaktı..
O gün yan yana duruyor gibi göründüğümüz kimi sanatçı, STK temsilcisi, aslında başka bir hesap peşinde idi.. Yani barış onlar için farklı bir anlam taşıyordu.. Hatta eğer ABD ılımlı İslam politikasını terk edip, eski dostları ile yola devam kararı aldığını varsayalım, o zaman, o gün aynı safta barış şarkıları söyleyenler, Irak’ın işgali için, radikal İslam’ı dizginlemek, Arap dünyasına demokrasi götürmek adına, öyle bir söylemle ABD’nin yanında yer alabilecek insanlar..
O güne kadar irtica yaygarası yapanlar, “topyekûn savaş”tan söz edenler bir anda barışçı kesiliverdiler.Malum media görevini eksiksiz yaptı ve bu işi, kendilerine karşı tasfiye planları yapan AK Parti’yi köşeye sıkıştırmak için bir koz olarak kullanmak istediler.. ABD bu kontrol dışı unsurları cezalandırmak istiyordu, bunlar ise, ABD ile işbirliği yaptığını düşündükleri AK Parti’yi cezalandırmak için savaş karşıtı gösterilere destek veriyorlardı..
Bu başından sonuna kadar böyle devam etti.
Allah dilerse bunlar eliyle de bize yardım ediyor.. Biz onların engellemesi olmadan ve özellikle media ve sanatçı çevrelerden, STK’lar üzerinden cömert destekleri (!) ile bunu başardık.. Abdullah Gül’e Cumhurbaşkanlığını açan ya da Tayyib Erdoğan’a siyaset yolunu açan süreci hatırlayın.. Baykal’a teşekkür etmek gerek aslında.. Cem Uzan’ın Genç Partisi’ni hatırlayın, parlamento aritmetiği onun vesilesi ile AK Parti için bir şansa dönüşmedi mi? Cem Uzan AK Parti için çalışmış oldu aslında..
Yine Gezi olayları ile ilgili olarak Kılıçdaroğlu’nateşekkür etmek gerek.. Adamlar çok iyi hazırlanmışlardı. Reuter daha ilk günden 500 ölü haberi geçti. Niye Divan oteline 2000 sedye stoklandığı şimdi daha iyi anlaşılıyor.. Bir hastahane donatacak kadar çok sağlık malzemesi niçin, nasıl servis edilir ki. Zavallı Boyner, “bu iş bitti” diye kalkan trene atlamaya kalktı, ama acele ile atlarken rayların arasına düştü. Koç ve Doğan zaten geri dönüşü olmayan bir yola girmişti. Topyekûn saldırıya geçtiler.. Sağolsun (!) Kılıçdaroğlu devreye girdi ve bu iş bitti.. Oyun deşifre oldu. Plan düşük yaptı.. Her şey “olağanüstü iyi” gidiyordu.. Sivil bir halk ayaklanması havasındaydı.. Herkes rolünü iyi oynuyordu. Gezi açık hava tiyatrosuna dönmüştü. Figüranlar oyunun farkında değildi.. Ta ki, CHP Kadıköy mitingini bırakıp Taksim’e yürüyünceye kadar.. Önce yakıp yıktılar, sonra birileri bu iş bitti, biz ne güne duruyoruz diye, bayrağı kapan Taksim’e çıktı ve işte oyun o zaman bitti.. Kılıçdaroğlu’nun öfkesi aklından büyük! Bir de birilerinin kurguladığı eylemi çalmaya kalktı.. Tezkere de geç davrandılar, Taksim’de erken! Erdoğan’ın siyasete girişi ve kendinin Cumhurbaşkanı olması konusunda Baykal, “armut piş, ağzıma düş, sapı da yukarı olsun” istedi, olmadı!
Kılıçdaroğlu bugünlerde kendine dikkat etsin. Bir çuval inciri berbat etti! Baykal’ı harcayanlar, onu da harcayabilir! Neyse o vartayı da atlattık.. Şimdi “pala muhabbeti” ile seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Tamam, palalılar da yaptıklarının hesabını versinler, Gezi günlerinde yakıp yıkanlar, yağmalayanlar ve bunların arkasında, işi bir ayaklanmaya döndürmek isteyenler de..
Dün ABD’yi destekliyor diye AK Parti ve Erdoğan’a karşı idiler, bugün, ABD üzerinden Siyonist lobinin operasyonuna balıklama atladılar. Akıllarınca AK Parti ve Erdoğan’ı devirecekler, ABD kendilerine mecbur kalacak diye mi düşünüyorlar.. Koç’un sponsorluğunda,ABD tezgahında anti kapitalisti, kapitalisti, Marksisti nasıl da saf tuttular!
Oyun bitti beyler, bayanlar! Şimdi hesap verme zamanıdır.. Bu kirli oyunun arkasındaki asıl yerli ve yabancı güçlerin de deşifre edilmesi gerekir şimdi! Selâm ve dua ile..



TARIH DEPOSU SADECE GERCEKLER


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh