Ana içeriğe atla

Faiz lobisi Yigit Bulut

“Faiz lobisi” ve “YERLEŞİK DÜZEN” YOK” değil mi?

Bu ülkenin en büyük belası “siyasi-ekonomik-sosyolojik-finansal” manipülasyonlar ile kanımızı emenler, varlıklarımızı transfer edenlerdir!

Bizden aldıklarına o kadar alışmışlardır ki; ellerindeki çalışan düzen bozulmasın diye ülkenin “siyasi-sosyolojik-sosyal” dinamiklerine müdahale etmeye hatta “toplum terziliği” yapmaya girişirler...

Sevgili dostlar, 2002 öncesinde bu ülkede “neler olduğunu” özellikle “verileri” her Türk vatandaşına anlatamazsak, “sırtımızdaki bu asalakları” hiç atamayacağımız gibi “kendilerini” bu ülkenin sahibi olarak görmeye devam ederler...

Bu noktada her vatandaşın bilinçlenmesi adına bilmesi gereken rakamlara geçelim ve birlikte sorgulayalım;

- Türkiye, 1980-2011 sonu arasında 2 trilyon dolardan fazla kaynak elde etti. 1980-2004 arasında bu kaynağın 1.2 trilyon dolardan fazlası iç ve dış borçlanma ile elde edildi.

-1980-2003 arasında vergiden elde edilen kaynaklar, borçlanma ile elde edilen kaynakların yarısından az olarak gerçekleşti.

- Paranın sistem dışında toplanması ve vergi toplayamamamızın sonucu ağır oldu ve yapılan borçlanmaya karşı son 30 yıl içinde, büyük kısmı 1980-2001 krizi sonrası arasında olmak üzere; 450 milyar dolardan fazla, sadece faiz ödedik. Derviş’in üstümüze yıktığı dünyada eşi benzeri görülmemiş dolar faizli borç bu miktara dahil değil !

- Ödediğimiz iç borç faizi, dış borç için ödediğimiz toplam faizin dört katı olarak gerçekleşti. 1980-2002 arasındaki her dalgalanma, içerideki borcu katlarken, dalgalanmalarda elinde iç borç senedi bulunduran “YERLEŞİKLER” dediğimiz gerçek ve tüzel kişiler (5,000 kişi) inanılmaz gelirler elde ettiler.

- 450 milyar faiz ödediğimiz 2004’e kadar olan dönemde sadece 80-100 milyar dolar arası değişen bir yatırım yaparken, 250 milyar dolara yakın da bir personel giderimiz oldu. Bu noktada ortaya çıkan çarpıcı veri, personel giderimiz ile yatırım yaptığımız tutarın toplamı ödediğimiz faiz kadar olamadı. Daha açık yazayım: 1980-2004 arasında “Devletin çalıştırdığı personele ödediği paranın üstüne yaptığı yatırımı da” ekleyin “faiz lobisine” ödenen rakama ulaşmıyor!

- Yatırım harcamalarımız 1980-2002 arasında 2.5-3 kat arasında bir artış gösterirken, iç borç faiz ödemelerimiz 75, dış borç faiz ödemelerimiz ise 19 kattan fazla arttı. İç ve dış borçlara ödediğimiz faizdeki artış oranı ilk başladığı noktaya göre ortalama 50 kattan fazla bir artış gösterdi. Bu artışa altında 1980 darbesinden 28 Şubat sürecine, 2001 krizinden Derviş’in siyasi hamlelerine kadar birçok “oyun” gerçek sebep oldu !

- 2001 krizi sonrası dönemde faiz rekoru 2004 yılına ait. 150 katrilyonluk 2004 yılı konsolide bütçesinin 66 katrilyonu faiz ödemesine ayrıldı. 1.50 TL’lik kur ile hesapladığımızda basit faizini dahi koymadan ödediğimiz miktar tam olarak 52 milyar dolar. 52 milyarı 52 haftaya bölersek bulduğumuz sonuç, haftada 1 milyar dolar, günde 166 milyon dolar.

- 1999-2004 arasında ödediğimiz faiz haftalık 700 milyon dolar ile 1 milyar dolar arasında değişti. Bütçe ve gelir büyüklüğümü düşünüldüğünde “varlıklarımızın yarısı” her zaman bu YERLEŞİK YAPI’yı fonlamaya gitti !

- IMF kovulduktan sonra “haftalık faiz ödememiz” iyice düşerken, 57. Hükümetin başlayıp Kemal Derviş’in tamamladığı kurgunun sonucu olan 2004 yılı rekoru, yani haftada 1 milyar dolara bir daha yaklaşılmadı ! 2004 sonrası ortaya konan politika ile Türkiye “faiz prangası” ve IMF’den kurtuldu !

- 1980-2004 arasında yatırım harcamalarının toplamı toplam borçlanmanın yüzde 10’unun bile altında kalırken, topladığımız toplam verginin yüzde 15’inin altında kaldı. 2004 sonrası bu veriler “normale” dönmeye başladı ve 2011’den itibaren AB ülkelerinin ortalamasının üstüne çıktı.

- 1994 krizi ile 2004 arasındaki 10 yılda Türkiye 26 milyar dolara yakın bir yatırım yaparken, 90 milyar dolarlık personel harcaması yaptı. Buna karşılık aynı dönemde sadece iç borcun faizine 189 milyar dolar, dış borcumuzun faizine de 39 milyar dolarlık bir kaynak ayırmak zorunda kaldık. 2009 sonrası yatırım harcamaları faiz harcamalarına göre çok ciddi bir artış gösterdi.

- 2004 yılından itibaren başlayan “mücadele” sonuç verdi ve “medya baskısı ile IMF anlaşmasına” zorlanan Türkiye, her türlü siyasi-finansal manipülasyonu aşarak IMF’yi kovarken, ekonomik verilerini AB ülkelerinin üstüne taşıdı. Faiz lobisine “DUR” denmesiyle milli gelir 2004-2012 arasında dolar bazında “3 katına çıkarak” 750 milyar doları aştı !

- 2003 sonrası düşen faiz, son 10 yılda FAİZ ODAKLARI’na 462 milyar TL eksik ödememizi sağladı ! Bu para 5,000 gerçek-tüzel kişinin cebine gireceğine Türk Halkı ve ülkemize yatırım olarak döndü !

- “Gezi Provokasyonu” başlayana kadar Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesi olan 4,61 test eden faiz, başlayan “süreç” ile 8’lerin üstüne çıktı ve YERLEŞİK YAPI’nın gözleri parladı !

Sonuç: Yukarıdaki rakamlara iyi bakın ve bu ülkenin “kanını emenlerin” son 30 yılda NELERİMİZİ kendi hesaplarına “varlık” olarak kaydettiklerini, yapılan düzenlemeler ve atılan adımlar ile son 10 yılda “ne kadar milyar dolardan” olduklarını ve bugün “ellerindeki imkanlar” ile ne yapmaya çalıştıklarını lütfen bir daha sorgulayın !



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh