Ana içeriğe atla

Efendimiz Hz. Muhammed’in Sallallahu aleyhi ve sellem Bölüm 4 Bahîra Hadisesi

Bahîra Hadisesi 


Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) dört yaşına kadar süt annesi Halîme’nin, altı yaşına kadar annesi Âmine’nin, annesinin vefatı üzerine sekiz yaşına kadar da dedesinin yanında kalmış, bundan sonra onu amcası Ebû Tâlib himayesine almıştır. Ebû Tâlib, Peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) babası Abdullah’ın anne-baba bir öz kardeşi idi. Fakir olmakla birlikte merhametli ve gönlü zengin bir insandı. Ebû Tâlib, yeğenini çocuklarından fazla sevdi, onun uğurlu olduğuna inandı ve iyi yetişmesi için gayret sarfetti. Birçok defa onu yanına alıp uyurdu. O da babası gibi sofraya oturduğunda yeğenini göremediği zaman onu sorar ve o geldikten sonra yemeğe başlardı. Çıktığı bazı seyahatlerde onu da yanına alırdı. 

Hz. Peygamber’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) Amcası İle Suriye Seyahati ve Bahîra Hadisesi



Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) dokuz (veya on iki) yaşında bulunduğu sırada amcası Ebû Tâlib bir ticaret kervanıyla Suriye’ye gitmeye karar vermişti. Aile arasında amcasının Hz. Muhammed’i de (Sallallahu aleyhi ve sellem) yanına alıp almaması konuşuldu. Özellikle amca ve halaları gidilecek yerin uzaklığını ve çocuk için bu yolculuğun hastalık ve sair hususlar açısından taşıdığı muhtemel riskleri dikkate alarak evde kalmasının uygun olacağını söylediler. Ancak Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) amcasıyla birlikte gitmek için yalvardı. Yeğeninin ısrarını gören Ebû Tâlib duygulandı ve onu da yanına aldı. Kervan Suriye topraklarındaki Busrâ’da konakladı. Bu arada bir manastırda yaşayan Bahîra adlı rahip de kafileyi izlemekteydi. Daha önce birçok kervan burada konakladığı halde herhangi bir ilgi gösterme ihtiyacı duymayan rahip bu kafileye ayrı bir önem vermişti. Çünkü bu sefer o güne kadar hiç görmediği bir şeyi farketmiş, alçak ve küçük bir bulutun kafilenin üstünde yavaş yavaş ilerlediğini, sürekli yolculardan bir veya ikisi ile güneşin arasına girdiğini görmüştü. Büyük bir ilgiyle kervanın yaklaşmasını izledi. 
Bahira manastırdaki kutsal kitaplardan haberdar olup bir peygamberin geleceğine ve bunun da yakın olduğuna inanıyordu. Büyük bir merakla kafileye haber gönderdi ve hepsini yemeğe davet etti. Dikkatini Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) üzerinde yoğunlaştıran Bahîra onun yüzüne bakınca zihnindeki birçok sorunun cevabını buldu. Onu dikkatle inceledi ve yemekten sonra insanlar ayrılmaya başladıklarında ona bazı sorular sormak istedi. 

Bahira: Sana bazı sorular sormak istiyorum. Lât ve Uzzâ hakkı için bana cevap verir misin?


Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) rahibin sözünü kesti ve “Lât ve Uzzâ’ya yemin ederek bana soru sorma. Vallahi ben putlardan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmedim.”
Bahira Kureyşliler’in Lât ve Uzzâ adına yemin ettiklerini bildiği için böyle davranmış, ama farklı bir cevapla karşılaşmıştı. 
Hz. Muhammed’e  (Sallallahu aleyhi ve sellem) uykusuna varıncaya kadar çeşitli hususlarda sorular soran Bahira verilen cevapları dikkatle dinledi; aldığı cevaplar onun bildiği ve merak ettiği özelliklerle uyum içindeydi. Nihayet uygun bir sırada izin isteyip çocuğun sırtına baktı. Omuzları arasındaki mührü görünce gelmesi yakın olan peygamberle karşı karşıya olduğundan şüphesi kalmadı. 
Ebû Tâlib’e dönüp ona da bazı sorular sorduktan sonra şöyle dedi: “Yeğenini buradan uzaklaştırıp geri götür ve onu Yahudilerden koru. Çünkü benim bildiğimi onlar da bilirler ve görüp fark ederlerse ona kötülük yaparlar. Yeğeninin geleceğinde büyük şeyler gizli. Onun yüzü peygamber yüzüne, gözleri de peygamber gözlerine benziyor. Biz kutsal kitaplarımıza ve atalarımızdan gelen rivayetlere göre bir peygamberin gelmesinin yakın olduğunu biliyoruz. Bunu Yahudiler de biliyor, ancak onlar gelecek peygamberin İsrailoğulları arasından çıkmasını bekledikleri için onu kıskanıp zarar verebilirler. Sana bu nasihati yaparak bu konudaki görevimi ifa ettiğimi bilmeni isterim”. 
Ebû Tâlib bunun üzerine getirdiği eşyayı Busra’da sattı ve seyahatını yarıda keserek Mekke’ye döndü. Bundan sonra çıktığı seyahatlerde, başına bir şey gelir korkusuyla yeğenini bir daha yanına almadı. 


Bahira hadisesi Hıristiyanlar tarafından oldukça abartılıp efsaneleştirilmiş, Hz. Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği mesajı Bahîra’dan öğrendiği, dolayısıyla İslâm’ın ve Kur’ân’ın Bahîra tarafından uydurulduğu iddia edilmiştir. Müslümanlar açısından böyle bir iddianın ciddiye alınması mümkün değildir. Çünkü genel olarak İslâm ve Kur’ân-ı Kerîm, Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitapları olan Tevrat ve İncil’le tevhid çizgisinden gelen ortak noktalar dışında muhteva bakımından farklıdır. Hz. Peygamber’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) Bahîra ile görüşme sırasında yaşının küçük olması ve görüşme süresinin kısalığı gibi hususlar da dikkate alındığında bu tür iddiaların temelsiz olduğu açıkça görülmektedir.


Hz. PEYGAMBER’İN (Sallallahu aleyhi ve sellem) GENÇLİĞİ ile devam edecek…
Efendimiz Hz. Muhammed’in Sallallahu aleyhi ve sellem Bölüm 1
Efendimiz Hz. Muhammed’in Sallallahu aleyhi ve sellemBölüm 2
Efendimiz Hz. Muhammed’in Sallallahu aleyhi ve sellemBölüm 3

Müslüman kardeşlerim 
bu bilgilerin daha fazla duyulmasına vesile olun aşagıdaki  
Bunu Google'da önerin  G+1 İşaretini tıklayın  ALLAHcc sizden razı olsun Amin
                         

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh