Ana içeriğe atla

Resûlullah’a iman eden birkaç kişi

Hz. Zinnîre

Hz. Zinnîre bir köleydi. Peygamberimizin insanları 
tarih gercekİslamiyet’e davet ettiğini duydu. Resûlullah’a iman eden birkaç kişinin işkenceler altında inim inim inletildiğine şahit olmuştu. 
Bütün bu baskı ve işkencelere rağmen, iman nuru gönlün aydınlatmaya başladı. Karşılaşacağı zorlukları peşinen kabul ederek Müslüman oldu. Böylece maddeten köle olmakla beraber, manen esaretten kurtuluyordu.

İslam düşmanı:

Zinnîre’nin (r.anha) efendisi katı yürekli bir İslam düşmanıydı. Onun 
Müslüman olduğunu duyar duymaz küplere bindi. Ne yapıp etmeli, onu dininden vazgeçirmeliydi. Hemen harekete geçti. Onu akla hayale gelmedik işkencelere maruz bıraktı. Bununla Zinnîre’yi (r.anha) putlara geri çevireceğini zannediyordu. Fakat bütün işkencelere rağmen Zinnîre imanında sebat ediyordu. 
İnsan bir defa hakikati elde etmeye görsündü, ele geçirdikten sonra bir daha ondan vazgeçer miydi?

Sabır sebat:

Hz. Zinnîre’nin bu sebatı, efendisini deli ediyordu. Kendisi başa çıkamayınca, Müslümanlara sıkıntı vermekten, eziyet etmekten zevk alan Ebû Cehil’e de haber gönderdi. Bu, Ebû Cehil için iyi bir eğlenceydi. Hemen yetişti. Hz. Zinnîre’yi dininden döndürmek için bütün maharetini ortaya koydu. Böylece ondaki iman nurunu söndüreceğini zannediyordu. Fakat Hz. Zinnîre akıl almaz bir şekilde sebat ediyordu. Bu durum onu görünce daha da kızdırıyor, işkencenin şiddetini biraz daha artırıyordu.

Nur:

Hz. Zinnîre, “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki 
imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanının kuvvetine göre hadisatın tazyikatından kurtulabilir.” hükmüne güzel bir misal olurken, Ebû Cehil ve diğer müşrikler de kimsesiz, zavallı bir kadına yaptıkları dayanılmaz işkenceyle, “Küfür, insanı gayet âciz bir canavar 
hayvan eder.” hükmüne dâhil oluyorlardı. Köle bir kadına işkence etmek, 
hakarette bulunmak, âcizlikten ve canavarlıktan başka neyle izah 
edilebilirdi?

Zulüm:

İşkenceler karşısında Hz. Zinnîre (r.anha) zayıf düşmüş, hattâ gözlerini kaybetmişti. Bu durum kalbini küfür karanlığı kaplayan Ebû Cehil’i ümitlendirdi. “Gördün mü? 
Onlara tapınmayı bıraktığın için tanrımız Lât ve Uzza senin gözünü kör etti. Müslümanlık’tan vazgeç de, onlar gözlerini tekrar açsınlar.” hezeyanında bulundu.
Fakat Hz. Zinnîre’nin kalbi imanla doluydu. Fayda ve zarar vermekten âciz taş ve ağaç parçalarının böyle bir şey yapabileceğine kesinlikle inanmıyordu. 
Bunun kendisi için bir imtihan vesilesi olduğunu anladı. İmanında sebat etti. 

Lât ve Uzza:

Bütün ihlas ve samimiyetiyle Ebû Cehil’e şöyle seslendi:“Hayır, vallahi hayır! Sizin tanrı diye ibadet ettiğiniz taş ve odun parçasından başka bir şey olmayan Lât ve Uzza, ne fayda ne de zarar verebilir. Onlar, kendilerine tapanları bilmedikleri gibi, tapınmayanlardan da habersizdirler. Bu ancak Rabb’imin işidir. Benim Rabb’im gözümü bana tekrar çevirme kudretine sahiptir.”
Ebû Cehil hiç beklemediği bu cevap karşısında şaşırıp kaldı. Şaşkınlığı geçer geçmez de Hz. Zinnîre’ye vurmaya başladı. Bir müddet sonra, yorulduğu için bırakmak mecburiyetinde kaldı.

Yaratan hiç Kâdir olmaz mıydı?

Evet, Hz. Zinnîre, “Benim Rabb’im gözümü açma kudretine sahiptir.” diyordu. Bütün kâinatı, insanı, güneşi, ayı, yıldızları, hayvanları, bitkileri yoktan yaratan, onları idare eden ve hayatiyetini devam ettiren Rabb’imize, Hz. Zinnîre’nin gözlerini iade etmek ağır gelir miydi? Elbette O’nun, her şeye gücü yeterdi. Yaratan hiç Kâdir olmaz mıydı? Nitekim günün ilk ışıklarıyla birlikte Zinnîre’nin gözlerini yeniden eski hâline kavuşturdu.
Sabahleyin, kaldıkları yerden işkenceye devam etmek için gelen müşrikler, onun gözlerinin açılmış olduğunu görünce şaşakaldılar. Putlarına olan
itikatları zayıfladı. Bazıları neredeyse Müslüman olacaktı. Fakat Ebû Cehil 
hemen araya girdi. Muhammed’in izinden giden şu akılsızlara siz hayret etmiyor musunuz?! 
Eğer Muhammed’in getirdiği şey gerçek ve hayırlı olsaydı, ona uymakta 
biz bunları elbette geçerdik. Doğruyu bulmakta Zinnîre mi bizi geçti? Bunu hanginiz gördü?” dedi.
Yanındakiler de onun bu hezeyanına inandılar. Çünkü gözlerini gaflet 
bürümüştü. 

Ahkâf Sûres:

Düşünüp ibret alacakları, iman edecekleri yerde, “Bu da Muhammed’in sihridir!” diyerek cehaletlerine devam ettiler. Bu hadise üzerine Ahkâf Sûresi’nin şu mealdeki 11. âyeti nazil oldu:
O kâfirler, iman edenler hakkında şöyle dediler: ‘Eğer İslamiyet’te bir hayır olsaydı, Müslüman olmak hususunda onlar bizi geçemezlerdi!’ Bununla muvaffak olamayınca da, ‘Bu, eski bir yalandır!’ diyecekler.”

Bu hadise Müslümanların imanlarını, kâfirlerin ise küfürlerini artırdı. Diğer taraftan, 
Cenâb-ı Hak ihlas ve samimiyetine binaen Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla Hz. 
Zinnîre’yi maddi kölelikten de kurtardı. Ebû Bekir (r.a.) onu efendisinden satın alarak Allah rızası için azat etti.

M Mustafa  ÖZTÜRK Nisan / 2014
 Resûlullah Zinnire


facebook turk

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh