Ana içeriğe atla

Biri bizi anlatiyor

Ey mahallemizin güzide ahalisi…

 Kayıtsız Ahalimiz ve “Yedi Güzel Adam” 

“Yedi adam biri bir gün bir bela gördü gereğini belledi
Yalvarsa evleri harap kadınlar ve ağlayan birkaç çocuk
Kamalar salınsa karnına ayrılmaz belalı yanından”

Şairin  doğum yeri Maraş.

Edebiyattaki çetin ceviz duruşunun ilk nüvesi olan “Hamle” dergisini Maraş Lisesinde çıkarttı.  Çeşitli yayınlarda “kültür sanat sayfaları” düzenledi.
Sıradan, alışılageldik sayfalar değildi bunlar. Hemen hepsinde cari sisteme, bir karşı duruş, derin, mütevazı ve titiz bir muhalefet vardı.
Çok geçmeden “Edebiyat Dergisi’ni ve hemen ardından “Edebiyat Dergisi Yayınlarını” kurdu. Banka ve İçki reklamı almamak derginin yayın ilkesiydi. Ayrıca Reklama da öyle yarım ya da tam sayfa yer ayrılamazdı. Dergide ki reklam alanı kibrit kutusu büyüklüğünü geçmemeliydi.
84’ün karlı bir Ankara sabahı yayınevinin önünden başlayıp Demirler Pasajından Akay yokuşuna taşan kuyruğu görenler şaşkına döndüler.
İnsanlar ellerinde takım takım kitaplarla, dergilerle yayınevinden ayrılıyorlardı. Yazar, sesinin karşılık bulmayacağını görmüş, 15 yıl “klas” bir savunma yaptığı cepheyi terketme kararı alıp yayınevi kitaplarını bila-bedel dağıtmıştı.  15 yıl, yoksulluk, baskı, yok sayma, görmezden gelmeye karşı şairine bir şekilde savunmuştu bu cepheyi şair. Kelimelerle ördüğü savaşını 13 yıl sükûtun hudutsuz çağrışımları içinde verecekti artık. Nihayet 97’de “Sükût Suretinde” ile okuyucusuna yeni bir “cepheden” merhaba dedi. Ardından başka eserler geldi…

İnsan, seni savunuyorum sana karşı! diyordu şair…

Bu sözlerin sahibi Nuri Pakdil’den başkası değildi kuşkusuz.
Ahmet Ümit, Elif Şafak’la büyümüş bir neslin tanımakta, anlamakta zorluk çekeceği bir isim Nuri Pakdil. Edebiyat dünyasının nevi şahsına münhasır bir zirvesi O…
Nuri Pakdil’in hikâyesi bugünlerde TRT ekranlarında. Elbette, dizi yalnız Nuri Pakdil’in hikâyesini ele almıyor. Bu dizi, bir dönemi eserlerinden ziyade şahsiyetleriyle etkilemiş “Yedi Güzel Adam” ın hikâyesi… “Kimler yok ki Yedi Güzel Adam” ın arasında…
“Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm,
 Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm.“
Dizelerinin şairi Adil Erdem Bayazıt…
Rasim ve Alaattin Özdenören kardeşler,
“seçkin bir kimse değilim ismimin baş harfleri acz tutuyor bağışlamanı dilerim” diyen 

Cahit Zarifoğlu, Mehmet Akif İnan ve Ali Kutlay…

Dizi gayet yüksek standartlarda bir prodüksiyonla kotarılmış. Görüntü yönetimi, müzikler, mekânlar göz dolduruyor. Yayın günü ve saati de isabetli. Lakin bunların hiç biri muhafazakâr izleyiciyi ekran başına çekmeye yetmemiş anlaşılan… İzlenme oranlarına göre aynı gün “survivor” birinci olmuş. Fantastik “Şefkat Tepe” ikinci, “Arka Sokaklar” üçüncü olmuş. Hayır! “Yedi Güzel Adam” dördüncü olmamış. Hatta 14. Ya da 24. de olmamış. “Yedi Güzel Adam” o gün en çok izlenen ancak 44. Yapım olabilmiş.
E, Televizyon reklamla beslenen bir canavar olduğuna göre bu şartlarda malum “güzel”lik ne kadar sürer bilinmez. Dizinin yapımcıları yaptıklarına ne zaman pişman olacaklar zaman gösterecek… Fakat… Ahaliye bir çift sözümüz var…
Ey mahallemizin güzide ahalisi…“Bu filmde anlatılan” tastamam senin hikâyen. İktidarlara meftun olmadan önce, servetlere konmadan önce, nezih semtlerde oturmadan önce, bir şeyleri değiştirme aşkını yitirmeden önce ki sensin bu… Ve tekrarlıyorum, bu, senin hikâyen…
Ey ahali… Hikâyene sahip çık…

Sorvivor

Biz dizi film düşünün…
Kadınlı erkekli “yarı çıplak” lık durumlar dizinin rutini haline gelmiş olsun…
Kazanmak, altetmek, yenmek ve ne pahasına olursa olsun yenmek dizinin tek sloganı olsun…
Argo, kötü söz, kötü temsil karakterlerin vasfı olsun…
Ve bu dizi tam aile kuşağında, çocukların ekran başında oldukları bir saatte yayınlansın…
Zannımca bu diziye tepki yağar, sus pus olmuş “muhteşem yüzyıl” serzenişçileri harekete geçer, toplumca “nereye gidiyoruz?” bağırışları ortalığı tutar ve RTÜK olaya kayıtsız kalamazdı…
Fakat mesele “dizi” değil de survivor ismiyle maruf bir “yarışma” olunca…
Ne argoya…
Ne çıplaklığa…
Ne kötü örneğe…
Kimseden çıt çıkmıyor…
Ali osman aydın Nisan / 2014
tarih gercek


buradan facebook sayfamıza gidebilirsiniz
SAYFAMIZI PAYLAŞIN............................................

.........................................................................................................................................................


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh