Osmanlı ve Egitim 4+4+4 budur
Cahiliye devrinde koca Kureyş’te kaç kişi okur yazardı biliyor musunuz? Sadece 17 kişi (İbn-i Haldun) İslâmın ilk emri “oku” dur. Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) eshabının okuma yazma bilmesini arzular, Mus’ab bin Umeyr ve Abdullah İbn-i Mektum’u Medine’ye muallim olarak yollar. Kurtuluş akçesi veremeyen Bedr esirlerine “on çocuğa okuma yazma öğretme” karşılığında hürriyetlerini bağışlar.
Lisan öğrenmeyi de teşvik buyururlar ki Zeyd bin Sabit Süryanice öğrenir mesela. İlk İslam mektepleri evlerdir (Dâr-ül erkâm) ve ilk medrese suffe! Mescidler dahi halaka-i tedrise mekân olurlar.
Mektebin katibi, bevvabı (kapıcısı), ferraşı (hademesi), vekilharcı, hatta cabiyesi (tahsildarı) çocukları sever, başlarını okşar. Eytam-ı fukara (yetimler) vakıf tarafından okutulur. Fes, mintan, zıbın, papuç temin edilir... Harçlık, gıda, ne gerekiyorsa...
Ecdad dersleri oyun gibi sunar: Elif çomak gibi, be çanak gibi, vav koyun gözlü, sat tava dudaklı, tı dik bacaklı...
Monteigne bunu görünce çok şaşar. Avrupa mekteplerinde dayak vardır zira. Kamçılandığı için sakatlananlar, akıl sağlığı bozulanlar...
Osmanlı sicillerine (ki kılı kırk yarar) çocuk döven muallim vakası geçmemiştir 600 yılda. Mektepler umumiyetle iki katlı olur, evi andırırlar. Mutfağı avlusu vardır. Çocuk alışıverir bir anda.
Zaten herkesin minderi evden gelir, herkes köşesini bilir, sahiplenir. Oğlancıklar (bu tabir kızlar için de kullanılır) 4 yıl 4 ay 4 günlük oldular mı “vakti geldi” demektir. Derhal “Âmin alayı” tertiplenmeli, mümkünse kandile denk getirilmelidir. Mektebe başlayan çocuk sabah okkalı bir kahvaltıya oturur ki bütün sülale oradadır. Bir neşe, bir şamata... Yeni kıyafetlerini giyer. Ak mintan, güvez fes, iskarpinler, nazar boncukları filan. Ve omzuna cüz kesesini asar. Bir faytona ya da midilliye bindirilir. Önden minder rahle yürür, minik ilahiciler terennüme başlar.“Şol Cennet’in ırmakları, Akar Allah deyu deyu...” Zaman zaman duaya dururlar. Aminciler mırıldanırlar.
Zaten “amin var” dendi mi çocuklar kapıda biter, hazır kıta! Niye? Çünkü patlayasıya pilav, zerde yiyecek, şerbet içecek takke mendil alacaktırlar. Konvoy Eyyub Sultan, Baba Cafer, Yahya Efendi, Aziz Mahmud Hüdai gibi bir büyüğü ziyaret eder, gelir dayanır mektebin kapısına. Kalfa çocuğu alıp muallimin karşısına çıkarır.
-De bakayım Rabbi yessir
-Rabbi yessir.
-Ve lâ tüassir
-Ve lâ tüassir
-Rabbi temim bil hayr.
-Rabbi temim bil hayr.
-Tamam. Şimdi şunu okuyoruz: “Elif”
-Elif
-Aferin sana.
Bazen şaşkın çocuk onu da tekrarlar. “Aferin sana!” İşte ilk ders bundan ibarettir. Çocuk hocasının ve davetlilerin elini öper, talebelerden biri ‘aşr-ı şerif’ okur. “Yarabbi ilmimi, aklımı ve anlayışımı artır” duasının akabinde tencereler açılır. Aile hoca efendiye hediye getirmiştir (gücüne göre) kalfaya yarısı kadar, bevvaba çeyreği kadar...
İlahiciler aminciler de hisselerini alırlar.
Eti senin kemiği benim.
Fi emanillah!
Lisan öğrenmeyi de teşvik buyururlar ki Zeyd bin Sabit Süryanice öğrenir mesela. İlk İslam mektepleri evlerdir (Dâr-ül erkâm) ve ilk medrese suffe! Mescidler dahi halaka-i tedrise mekân olurlar.
MEKTEB-İ SİBYAN
Dedelerimizin hepsi alim değildir ama alayı ilme saygılıdır, “harf öğretene köle olurlar.” Muallimler muttaki, mütedeyyin, müteşerridir, kalfalar dahi talebeye lütf ve rıfk ile muamelede bulunurlar.Mektebin katibi, bevvabı (kapıcısı), ferraşı (hademesi), vekilharcı, hatta cabiyesi (tahsildarı) çocukları sever, başlarını okşar. Eytam-ı fukara (yetimler) vakıf tarafından okutulur. Fes, mintan, zıbın, papuç temin edilir... Harçlık, gıda, ne gerekiyorsa...
Ecdad dersleri oyun gibi sunar: Elif çomak gibi, be çanak gibi, vav koyun gözlü, sat tava dudaklı, tı dik bacaklı...
Monteigne bunu görünce çok şaşar. Avrupa mekteplerinde dayak vardır zira. Kamçılandığı için sakatlananlar, akıl sağlığı bozulanlar...
Osmanlı sicillerine (ki kılı kırk yarar) çocuk döven muallim vakası geçmemiştir 600 yılda. Mektepler umumiyetle iki katlı olur, evi andırırlar. Mutfağı avlusu vardır. Çocuk alışıverir bir anda.
Zaten herkesin minderi evden gelir, herkes köşesini bilir, sahiplenir. Oğlancıklar (bu tabir kızlar için de kullanılır) 4 yıl 4 ay 4 günlük oldular mı “vakti geldi” demektir. Derhal “Âmin alayı” tertiplenmeli, mümkünse kandile denk getirilmelidir. Mektebe başlayan çocuk sabah okkalı bir kahvaltıya oturur ki bütün sülale oradadır. Bir neşe, bir şamata... Yeni kıyafetlerini giyer. Ak mintan, güvez fes, iskarpinler, nazar boncukları filan. Ve omzuna cüz kesesini asar. Bir faytona ya da midilliye bindirilir. Önden minder rahle yürür, minik ilahiciler terennüme başlar.“Şol Cennet’in ırmakları, Akar Allah deyu deyu...” Zaman zaman duaya dururlar. Aminciler mırıldanırlar.
Zaten “amin var” dendi mi çocuklar kapıda biter, hazır kıta! Niye? Çünkü patlayasıya pilav, zerde yiyecek, şerbet içecek takke mendil alacaktırlar. Konvoy Eyyub Sultan, Baba Cafer, Yahya Efendi, Aziz Mahmud Hüdai gibi bir büyüğü ziyaret eder, gelir dayanır mektebin kapısına. Kalfa çocuğu alıp muallimin karşısına çıkarır.
-De bakayım Rabbi yessir
-Rabbi yessir.
-Ve lâ tüassir
-Ve lâ tüassir
-Rabbi temim bil hayr.
-Rabbi temim bil hayr.
-Tamam. Şimdi şunu okuyoruz: “Elif”
-Elif
-Aferin sana.
Bazen şaşkın çocuk onu da tekrarlar. “Aferin sana!” İşte ilk ders bundan ibarettir. Çocuk hocasının ve davetlilerin elini öper, talebelerden biri ‘aşr-ı şerif’ okur. “Yarabbi ilmimi, aklımı ve anlayışımı artır” duasının akabinde tencereler açılır. Aile hoca efendiye hediye getirmiştir (gücüne göre) kalfaya yarısı kadar, bevvaba çeyreği kadar...
İlahiciler aminciler de hisselerini alırlar.
Eti senin kemiği benim.
Fi emanillah!
MUSHAFA ÇIKMAK
Çocuk Supara’dan (Elif ba-yı Osmani) başlar, bir kaç ayda “Mushaf’a” çıkar. Amme’yi, Tebareke’yi yutuverir, mevlid şerifi de ezberler bu arada. Edep, erkan, ve ufak ufak hesap öğrenir, azıcık tarih, biraz coğrafya. Sahafları dolanırsanız el yazması elif balara da rastlarsınız ki usta hattatlara yazdırılmıştır, tezhipli filan... Belli ki masraftan kaçmamışlar. Mektepte sabahçı öğlenci yoktur, teneffüs de bulunmaz. Lakin evleri yakındır, gider karnını doyurur, hatta uyur sonra döner gelirler bir daha. Çocuklar baharları mesireye çıkarılır. Mangallar yakılır, kazanlar kaynar, ayranlar, helvalar, etli pilavlar... Sevdireceksin ki sarılsınlar. Bazı hoca hanımlar kendilerini ilme vakfeder, evlerini komşu kızlarına açarlar. Talim ve tilavetin yanı sıra siyer, hadis okutur, hatta edebi metinleri mutalaa ve müzakerede bulunurlar. Yaş sınırı yoktur. Kırkından ellisinden sonra heveslenenleri de ağırlarlar. Ki bu yanık aşıklar kısa sürede hatm edecek, “yatsıdan sonra dükkan açtın” diyenleri utandıracaktırlar.
Ethem Mahmut Ziya ALLAHcc Hocamdan Razi olsun
Yorumlar