Başlığı gördüğünüzde buz gibi bir esinti yüzünüze çarptı mı?
Tüyleriniz diken diken olup sırtınızda hafif bir üşüme
hissettiniz mi? Eğer bu sorunların cevabı içten gelen bir “EVET” ise ne mutlu
size. Ölümün varlığını, gerçekliğini, her canlının elbet bir gün bunu
tadacağını biliyor, kabul ediyor ama aynı zamanda ölümün bir başlangıç olduğuna
inanıyorsanız, BU GERÇEKLİKLE YAŞIYORSUNUZ demektir.
Doğumla birlikte dünyaya ilk gözlerimizi
açtığımız günden, yaşadığımız şu ana kadar geçen ömrümüz bizim bu hayattaki
sınavımızdır. Yaptığımız iyilikler ve kötülükler işlediğimiz günahlar ve
sevaplar hepsi bir terazide toplanıyor. Ta ki ölüm bizim kapımızı çalana kadar.
Ne zaman ve hangi vakit bize uğrayacağını bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey bir
gün bize de uğrayacağı.
Peki sizce ondan sonrası nedir? Her son bir
başlangıç ise adına ölüm dediğimiz hayatımızın sonu olan gerçeklikten sonra
bizi nasıl bir hayat bekliyor? Bu sorunun cevabı için, yaşamımıza ve kendimize
dönüp baktığımızda ne görüyorsak ahirette bizi öyle bir hayat bekliyor
diyebilir miyiz? EVET. Diyebiliriz hem de daha fazlasıyla. Yaptığımız
iyiliklerin, güzelliklerin, sevapların kat kat fazlası ya da yaptığımız
kötülüklerin, çirkinliklerin, günahların kat kat fazlası bizleri bekliyor.
Cennet dediğimiz yerde başlayacak yaşamımızda hayallerimize bile
sığdıramayacağımız güzelliklerle karşılanacakken, cehennem dediğimiz yerde de
tahmin bile edemeyeceğimiz acılarla karşılaşacağız. Cennet ya da cehennemi, bu
dünyada tercih ediyoruz aslında.
Önemli olan hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için , yarın ölecekmiş gibi ahiret için yaşamaktır.
Bir yılda dört mevsim olduğunu biliyoruz.
Kışın karlar yağmurlar yağıyor, havalar
soğuyor ardından ilkbahar geliyor ağaçlar çiçek açıyor, kuşlar cıvıldıyor sonra
güneşin her gün bizi gökyüzünde karşıladığı , akşamları yıldızların ışıl ışıl
parladığı yazı doyasıya yaşıyor ve gelen sonbaharı kucaklıyoruz. Ağaçlar
yapraklarını döküyor dökülen yapraklar toprak oluyor, yeniden ağaç olmak
üzere... Toprağa serptiğimiz tohumlar yeşeriyor, büyüyor, sebze meyve
oluyorlar. Peki dökülen yapraklar ya da toprağa serptiğimiz tohumlar neler
olacğını bilirler mi? Bilmezler ama tekrar tekrar büyürler tekrar tekrar bir
yokoluştan varoluşa doğru geçerler. Tıpkı insanların bu dünyayı terkedip
bilinmez bir karanlığın ardından tekrar ahirette yaşayacakları gibi.
Farkındalık, insanlara verilen en önemli meziyettir.
Canlı olan diğer varlıklar düşünme, konuşma gibi meziyetlere sahip
değilken tekrar tekrar yaşama merhaba demektedirler. İnsan denilen canlı
düşünebilmekte, konuşabilmekte aynı zamanda da neler olacağını konusunda
kendilerine gönderilen peygamberler, kitaplarla bilgilendirilmekte,
yaşayacakları konusunda uyarılmaktadırlar. Tüm bunlara rağmen insan bu
dünyadaki yaşamının ne için olduğuna dair “farkındalık” içinde değilse, bunun
gereklerini yerine getiremiyorsa ya da getirmiyorsa buyük bir yanılgının içinde
değil midir? Ölüm, hepimiz için. Bugün, yarın ya da başka gün. Ama BİR GÜN
MUTLAKA. Bu dünyadaki yaşam sınavımızın farkındaysak ne mutlu bizlere ama
değilsek de hiç bir şey için geç değil. Müslümanlık öyle güzel bir dindir ki
tövbe eden, pişman olan her insana aydınlık kapılar ardına kadar açılır. Allah
kullarını öylesine çok sever ki işlenilen günahları yok edecek küçücük
sevapları BİN EDER.
Şimdi ÖLÜM BİR SONDUR diyebilir miyiz?
Ölüm,
her sonun bir başlangıcı olduğu gibi yepyeni bir yaşamın habercisidir.
Öldüğümüz anda gireceğimiz kabirden acılar çekeceğimiz cehennemi ya da
güzelliklerle dolu cenneti seyretmek insanın kendi elindedir.
Sitemizin konuk yazarlarından T. Hakyolcusu
Sitemizin konuk yazarlarından T. Hakyolcusu
buradan facebook sayfamiza gidebilirsiniz
Yorumlar