Ana içeriğe atla

Kültür ve Medeniyet " Osmanlı "


      Bu gün yazdıklarım Arzuhalcilik, Aruz, Arşın ve At pazarı
Arzuhalcilik karlı ve geçerli bir meslekti.
  ARZUHALCİ

  Eskiden adliye veya belediye gibi devlet dairelerinin yakınında, köşebaşlarında; halkın dilekçe, mektup yazmak gibi işlerini yapan kişi. Arzuhalcilik karlı ve geçerli bir meslekti. Osmanlılarda arzuhalcilik bir teşkilata bağlı olarak, resmi müsaade ile yapılırdı. Arzuhalci olmak isteyen bir kimse, Arzuhacibaşı, Divan-ı hümayun çavuşları, ocağın zabitlerinden çavuşlar emini ve katibinden müteşekkil bir kurul önünde imtihan verir; kazandığı takdirde arzuhalciliğe kabul edilirdi. İmtihanda, kanun bilgisi ve yasak edilen şeyleri bilmek gibi vasıflar aranırdı.
Arzuhalcinin yegane sermayesi; küçük bir masa ile bir kaç divit veya kamış kalem, bir mikdar kağıt, zarf ve kurutma tozundan ibaretti. Genellikle bunlar güngörmüş, namuslu, hukuki meseleleri iyi bilen, ihtiyar halkın sempatisini kazanmış kişilerdi. Halkın her çeşit ihtiyacına cevap veren arzuhalcilerde, bazan acelesi olanlar için hazır yazılmış mektuplar bulunurdu. Bugün eski divitler yerine daktilolar kullanan arzuhalcilere, Hükumet Konağı ve Vergi Daireleri yakınlarında nadir de olsa rastlamak mümkündür.

Yön, çadır direği, dar yol, bulut, ölçü ve örnek olan şey

 ARUZ

  İslamiyet dairesi içine giren milletlerin edebiyatlarında yer alan şiir ölçüsü. "Yön, çadır direği, dar yol, bulut, ölçü ve örnek olan şey" gibi başlıca manaları yanında, beytin ilk mısraının sonlarına da aruz denmiştir. Beyt "ev ve çadır" demektir. Çadırı ayakta tutan ölçüdür. Bu bakımdan, çadır direği en uygun manadır. Önceleri Arap şiirinde açık ve belirgin şekilde olmayan aruz veznini edebi bir ilim olarak İmam Halil bin Ahmed 701-775 (H.81-155) tedvin etmiş, sistemleştirmiş, böylece nazım ilmi kurulmuştur. Aruzda harflerin harekeli ve sakin oluşu göz önüne alınmış, kısa ve uzun hece ayrımı yapılmıştır. Bu hecelerden cüzler, cüzlerden de vezinler ortaya çıkmıştır. Cüzler, kısa ve uzun hecelerin belirli sayıda bir araya gelmesinden ortaya çıkar. Buna “tef’ile” de denir. Vezindeki parça ve bölüme “tef’ile” veya “cüz” denmektedir. Tef’ilelerin birleşmesinden de vezinler ortaya çıkmıştır. İmam Halil aruzun esası olmak üzere 8 tef’ile tesbit etmiştir. Bu cüzlere “efa’il ve tefa’il” adı verilir. Bunlar: 1) Feulün, 2) Failün, 3) Mütefailün, 4) Müstefilün, 5) Mefailün, 6) Failatün, 7) Müfaaletün, 8) Mefulatü cüzleridir.


Metre hesabıyla çarşı arşını 68 cm’dir.

ARŞIN
Metrenin resmen kabulüne kadar kullanılan uzunluk ölçüsü birimi ve aleti. Kullanıldıkları yerlere ve uzunluklara göre arşın: 1. Çarşı arşını: Daha çok çarşı ve pazarda kullanılırdı. Metre hesabıyla çarşı arşını 68 cm’dir. 2. Bina ve mimar arşını: 75,8 cm’dir. Bu arşının uzunluğunda zamanla değişiklikler oldu. Üçüncü Selim Han abanoz ağacından bir mimar arşını yaptırdı. Bunun ölçü olarak kullanılmasını istedi ve kütüphaneye kaldırttı. Değerli kumaşları bilhassa ipekleri ölçmede “endaze” kullanılırdı (endaze 65,25 cm’dir). Türkiye’de 26 Mart 1931 tarih ve 1782 sayılı kanunla, arşın ölçü birimi kaldırılıp, yerine metre sistemi kabul edildi. 1933’ten sonra da arşının bütün çeşitleri tamamen ortadan kaldırılıp metre sistemine geçildi.




   Sultanahmet Meydanı 
   AT MEYDANI
  On dokuzuncu asra kadar, bugünkü Sultanahmet Parkının bulunduğu alana verilen ad. Bizans döneminde burada bir hipodrom bulunuyor, araba ve at yarışları yapılıyordu. İstanbul’un fethinden sonra da ehemmiyetini koruyan at meydanı, at yarışları, cirit oyunları, sünnet düğünleri ve bayram şenliklerine sahne oldu. Çevrede İbrahim Paşa Sarayı, Sokullu Mehmed Paşa Konağı, Sultan Ahmed Camii gibi güzel eserler inşa edilerek meydana Osmanlı mührü vuruldu. Sultan Dördüncü Mehmed zamanında sipahilerle yeniçeriler arasında anlaşmazlık çıktı (1648). Yeniçeriler, Sultanahmed Camiini karargah yapan sipahileri dağıttı. At Meydanı Vak’ası adı verilen bu hadiseden sonra saray üzerinde ocak ağalarının tesirleri arttı. Daha sonra Meydan, Çınar Vak’ası ve Vak’a-i Hayriye hadiselerine sahne oldu. Sultan Abdülaziz zamanında park haline getirilen meydanda Dikilitaş, Burmalı (veya Yılanlı) Sütun ve Örme Sütun gibi Bizans kalıntısı tarihi eserler bırakıldı. İstanbul’da ilk yerli mallar sergisi 1863’te burada açıldı. İkinci Abdülhamid Hanı ziyarete gelen Alman İmparatoru Üçüncü Wilhelm tarafından burada bir çeşme yaptırıldı. Avrupa devletlerince teşvik edilen Yunanlıların İzmir’i işgali bu meydanda toplanan binlerce insan tarafından protesto edildi (1919). Bugün Sultanahmet Meydanı adı ile anılmaktadır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh