Ana içeriğe atla

Sultan Selim’i Ağlatan Rüya


Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim (ö.1520), Mısır seferine çıkmadan önce sarayda kapı ağası olan Hasan Ağa önemli bir rüya görmüş ve bu rüyasını şöyle anlatmıştı:

“Bu gece gördüm ki bu eşiğinde oturduğumuz kapıyı hızlı hızlı çaldılar. Ne haber var deyü ileri vardım. Gördüm ki kapı biraz aralanmış. Dışarısı görünecek kadar amma adam sığmaz. Baktım gördüm ki dış harem taylasanlı Arap simasında nur yüzlü kişilerle dolu. Elleri bayraklı, silah ve gereçleriyle hazır olup dururlar. Kapı dibinde de dört nur yüzlü kimse durur. Ellerinde birer sancak var. Kapıyı çalanın elinde padişahın ak sancağı. Bana der ki: ‘Bilir misin neye gelmişiz? O gördüğün kişiler Rasulullah’ın ashabıdır. Bizi Rasulullah hazretleri gönderip Selim Han’a selam etti ve buyurdu ki: Kalkıp gelsin, Harameyn hizmeti ona buyuruldu. Bu dört kimse ki görürsün,
bu Sıddîk-ı Azam, bu Ömer-i Faruk, bu Osman-ı Zünnureyn’dir. Ben ki seninle konuşurum, Ali İbn Ebu Talib’im. Var Selim Han’a söyle.’ dedi ve gözümün önünden yok oldular. Bana dehşet bastırıp içim geçmiş, tere bulanıp sabaha dek öyle baygın yatıp kalmışım. Oğlanlar teheccüd namazında alışılageldiği gibi kalkmadığımı hastalığıma yormuşlar. Sabah namazının kaçmaması için gelip beni uyandırmak istediklerinde su içinde ıslak yattığımı görmüşler, elbise değiştirmem için yeni libaslar getirerek beni uyandırmışlar. Aklım başıma gelince acele ile kalkıp namaza yetiştim. Amma benden dehşet ve hayret zail olmadı, henüz üzerime sükûnet gelmedi.” Hasan Ağa bu sözleri bitirince ağlamaya başladı.

Sultan Selim’in kıymetli musahib ve hizmetkârı Hasan Can da, o gece sabaha kadar uyuyup kaldığından, Sultan ona bu uzunca uykuda ne rüya gördüğünü sormuş, o ise rüya görmediğini söyleyince başını sallayıp “Tuhaf şey!” demişti. Az sonra bir hizmet için dışarı gönderilince Hasan Ağa’nın rüyasını onun ağzından dinleyen Hasan Can geri döndüğünde padişah tekrar: “Senin sabaha dek uyuyup da bir rüya görmediğine şaşılır.” dedi. O ise: “Padişahım rüyayı bu Hasan kulunuz görmediyse başka bir Hasan kulunuz görmüş, emriniz olursa arz edeyim.” diyerek dinlediği rüyayı aynen anlatmış. Padişahın yüzü kızarıp gözleri yaşarmış. Ardından: “Biz sana demez miyiz ki, hiçbir tarafa memur olmadan gitmeyiz.” dedi. Bundan sonra Arap diyarı seferi için hazırlıklara başlandı.

Kaynak:Hoca Sadeddin Efendi, Tâcü’t-Tevarih (Ankara 1992), 4/128-130.



yavuz sultan selim gercek tarih deposu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh