Ana içeriğe atla

Sizi uyararak size iyilik ediyorum.

Devlete ve Cumhuriyete Karşı Değilim; Bozuk Düzene, Kirli Sisteme Karşıyım

SEKSEN yıldan beri Türkiye bu kadar serbestlik, hürriyet görmedi. Eskiden birçok konu ve mesele dile getirilemiyor, yazılamıyordu. Bir müddettir tabuların çoğu yıkıldı, serbestlik sınırları çok genişledi.
Şu anda sisteme karşı en büyük muhalefeti Taraf gazetesi ve Altan kardeşler yapıyor. Altan kardeşlerin dinle dindarlıkla ilgileri yok ama mücadelelerinde -onları destekliyorum, kendilerini tebrik ediyorum.
Aslında bu muhalefeti Müslümanların yapması gerekirdi. Bir kısmı yapmıyor, yapmak istemiyor; bir kısmı da gereken şekilde ve güçte yapamıyor.
İslâmî kesimde artık bir Ord. Prof. Ali Fuad Başgil yok, bir Üstad Necip Fazıl Kısakürek yok. Değerli kimseler var ama bu ikisinin yeri boş kalmıştır. Onlar ağır toptu.
Bendeniz bir Müslüman olarak devlet karşıtı, devlet düşmanı değilim. Muhalefetim devlete karşı değil; sistem mi dersiniz, düzen veya rejim mi dersiniz ona karşıdır.
Cumhuriyet ile de bir zorum yoktur. Ancak gerçek cumhuriyet istiyorum.
Sabataycı cumhuriyeti istemem, Ergenekon cumhuriyeti istemem, oligarşik cumhuriyet istemem.
Gerçek cumhuriyetin özellikleri nelerdir?

Birincisi: Müslüman halk çoğunluğuna karşı olmayacak, onun emrinde olacak, ona hizmet edecek.
İkincisi: Millî kimlik ve kültüre saygılı olacak, onların ayakta durması, güçlenmesi, yücelmesi için çalışacak.
Üçüncüsü: Âdil olacak.
Dördüncüsü: Bozuk düzenle, yanlış sistemle, miadı geçmiş resmî ideoloji ile özdeş olmayacak.
Beşincisi: Ana prensibi fazilet/erdem olacak.
Altıncısı: Temiz ve saydam olacak; kokuşma ve pisliğe bulaştırılmamış -olacak, bu konuda kendisini koruyacak, temiz kalacak.
Son aylardaki en büyük gelişme, artık ordunun başındaki zatların da açıkça ve cesaretle tenkit edilebilmesidir -. Eskiden bu kesinlikle yapılamıyordu.
Bugün ülkemizde halkın yarısına yakın kısmının oyları ile işbaşına geçmiş bir iktidar var ama muktedir ve şeffaf değil.
Ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı hanımlarını ve çocuklarını alıp da Ankara ve İstanbul orduevlerinde bir akşam yemeği yiyemiyorlar.
GATA askerî hastanesindeki bir hastayı ziyaret edemiyorlar.
Böyle iktidar olur mu? Bu, iktidar değil, adem-i iktidardır, iktidarsızlıktı -r.
Gerçek cumhuriyet için en büyük tehlike ve yaygın ve yoğun hale gelmiş kokuşma, yolsuzluklar ve pisliklerdir. Türkiye'miz maalesef bu bakımdan temiz bir ülke değildir. Uluslararası saydamlık raporunda (2008) ülkemizin notu, 10 üzerinden 4.1'dir, yani geçerli not alamamışız. Niçin? Çünkü ülkemiz bin türlü çetenin ve mafyanın vurgun, talan, soygun, çalıp çırpma, rantçılık, hortumculuk, malı götürme alanı haline gelmiştir.
Türkiye'nin uluslararası temizlik ve şeffaflık notu 10 üzerinden 7 ve daha fazla olmadıkça gerçek cumhuriyetin varlığından söz edilemez.
Ülkemizdeki pisliklerle mücadele edebilmek için birtakım zarurî şartlar vardır:
(1) Pislik adamlardan ve çetelerden daha cesur olmak.
(2) Son derece güçlü ve yüksek seviyede bilgi ve kültür sahibi olmak.
(3) Ahlâklı, faziletli olmak.
(4) Bilge olmak.
Maalesef sahte İslâmcıların bir kısmı, bozuk düzenin rantlarını yiyebilmek, haram kazançlarını alabilmek, necis kemiklerini yalayabilmek için İslâmî değerlere sırt çevirmişlerdir. -Bu hain kimseler Müslüman camianın yüz karalarıdır.
Müslümanların devlete ve cumhuriyete sahip çıkmaları, bozuk düzene ve sisteme karşı (yıkıcı olmamak şartıyla) en etkili ve amansız mücadeleyi vermeleri gerekir.
Kindar ve Kıskançmışım...
"Adam oturmuş, rahatı yerinde, sabahtan akşama kadar vaazi-nasihat eyliyor...müslü -mana, kafirden daha çok saldırıyor... içindeki kini ve kıskançlığı yaşlandıkça artıyor... artıkça batıyor, battıkça saçmalıyor... nefret aslında aciziyetinin açıklaması..."
Yukardaki satırlar bir vatandaşın"Mukaddes Emaneti Koruyalım"başlıklı yazıma karşı tepkisini dile getiriyor. Bendeniz bayram haftası diyorum, o sandal tahtası diyor.
Bendeniz"Ehl-i Kitab ile Müslümanlar arasında Âmentü konusunda ittifak yoktur"diyorum. O, benim için"Müslümana kâfirden çok saldırıyor... İçindeki kini ve kıskançlığı..." -diyor. Bakın bazı bozuk cemaatler Müslümanları ne hale getirmiştir. Ne akıl, ne iz'an, ne insaf, ne edep, ne mantık bırakmışlar beyinlerini yıkaya yıkaya.
Bir itirazın varsa, bir yanlışı düzeltmek istiyorsan bunu mantıklı ve terbiyeli şekilde yapsana.
Yazdıklarımın kin ve kıskançlıkla ne alakası var?
İslâm dini kumaş, birileri makas, keyflerine ve hevalarına göre kesip biçecekler ve kimse karışamayacak, kimse itiraz edemeyecek. Böyle şey olur mu?
Tenkitler, itirazlar nasıl çürütülür? İlim ile, bilgi ile, mantık ile... Sizde bunlar yok mudur?
Tekrar ediyorum:
* Teslis inancı ibrahimî değildir.
* Tevhid inancı ile Teslis inancını bir tutmak küfürdür.
* Müslümanlar BÜTÜN Peygamberlere iman ederler. Peygamberlerin en büyüğü olan Hâtemü'l-enbiya -Hazret-i Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemi inkâr ve tekzib edenler (yalanlayanlar) -kâfirdir ve onlar asla ehl-i necat ve ehl-i Cennet değildir.
* Kur'ân'a iman etmeyenler kâfirdir.
* İslâm'ı hak din ve nizam olarak kabul etmeyenler kâfirdir.
* Rühbanları (din adamlarını, din büyüklerini) erbab (rabler) haline getirip putlaştıranlar kâfirdir.
*"Kızları Hz.Lût aleyhisselamı sarhoş ettiler ve kendini bilmez iken onunla yatıp gebe kaldılar"iftirasını kutsal metin olarak kabul edenler kâfirdir.
* Harbî ve saldırgan kâfirlerden para alanlar, onlarla işbirliği yapanlar haindir.
Şu dediklerine bakınız: Bir papaz, Peygamberimizin -peygamberliğini -kabul ediyormuş ama Müslüman olmuyor, yine Teslis inancına ve Kiliseye bağlı kalıyormuş. Bu papaza kâfir demek caiz değilmiş... Böyle söyleyenler hiç mantık okumadılar mı? Peygamberimizi kabul ediyorsa derhal Hıristiyanlığı bırakıp İslâm dinine girmesi gerekmez mi?Siz bu abuk sabuk beyanlarla kimi kandırdığınızı sanıyorsunuz? Siz herkesi kör, âlemi sersem mi sanıyorsunuz?
Peygamberimizi Peygamber olarak kabul ediyormuş ama Müslüman olmuyormuş... Sevsinler...
Bana konuyla hiç alâkası olmadığı halde, kindar da deseniz, kıskanç da deseniz, fitne ve fesatçı da deseniz, işin doğrusu benim yazdığım gibidir.
İslâm Allah katında tek hak, gerçek, makbul dindir. İslâm, hak din olmakta ortaklık kabul etmez.
Dinlerarası diyalog dine, imana, vicdana, sağduyuya, insafa, bilgeliği aykırıdır. Müslümanlara kurulmuş bir tuzaktır.
İmanını, dinini ebedî saadetini korumak isteyenler bu tuzağa düşmesinler.
Bendeniz kindar ve kıskanç değilim ama siz bu sapık inançlarla mürted olmak tehlikesi ile karşı karşıyasınız.
Sizi uyararak size iyilik ediyorum.

Mehmet -Şevket Eygi        Pazartesi, Ekim 27, 2008

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh