Ana içeriğe atla

Ayasofya, Hıristiyan Bizans tan çok Müslüman Türk ün eseridir.


Ayasofya bir Osmanlı mâbedidir 


1453’te İstanbul’u fetheden Osmanlılar, şehri ve Ayasofya’yı harabe halde bulmuşlardı.
Muhteşem mozaiklerinin çoğu yağmalanmış, altın, gümüş gibi değerli madenler, bir zamanlar Bizans’ı kurtarmak için İstanbul’a gelen Haçlılar tarafından bölüşülmüştü. Kubbesinin tepesindeki altın haç bile çalınmıştı.

Müverrih Tursun Bey, görgü şahidi olarak, fethin Ayasofya’sını şöyle anlatıyor:
“Onun rahnesine (bozulan yerlerine) taş koyacak bir mimar kalmamış, mamur olarak sadece bir kubbesi kalmıştı. Padişah-ı Cihan bu binayı harab ve yebab (yıkık) görünce, ahır harap olmasun deyü tamirini ve bakımını emretti.


İşte bu yüzden Ayasofya, Hıristiyan Bizans’tan çok Müslüman Türk’ün eseridir. Bu gerçeği Paul Wittek gibi vicdanlı müsteşrikler bile vurgulama gereği duyuyor:

“Ayasofya’nın muhafazasını, asırlar görmüş yapının zamanın tahribatına karşı müdafaasını, sırf Türklerin sahip olduğu teknik maharete ve iktisadî kaynaklara borçlu olduğumuzu itiraf edelim.


Yanında bulunan bazı İtalyan ve Rumların rivayetine göre Fatih, cami haline dönüştürmek için mozaikleri sökmek isteyen mimarları durdurmuş, “Bu mozaik resimleri günaha sebep olmamaları için bir kireç tabakasıyla örtmekle yetininiz! Fevkâlâde olan bu kakmaları koparmayınız” demiştir.

1930’lu yıllarda Amerikan Bizans Ensititüsü tarafından Ayasofya mozaiklerini araştırmakla görevlendirilen Amerikalı Thomas Whittemore şöyle diyor:

“Bu mozaiklerin hiçbirinde insan tarafından tahribat ika edildiğine ait bir iz görülmemiştir. Hatta binanın her tarafındaki yüzlerce haç hiç bozulmadan kalmış olup binanın uzun müddet Türkler tarafından muhafaza edildiğine şehadet etmektedir
”.

Tursun Bey’e göre, Ayasofya’yı tepeden tırnağa gezen Fatih, “... Bu binay-ı hasisün tevabi ve levahikin harab u yebab görmüş” bunun üzerine Sadî’nin meşhur Farsça beytini mırıldanmıştır:


Perde-dârî mî küned der tâk-ı kisrâ ankebût;
Bûm-i nevbet mî zened der kal’a-ı Efrâsiyâb.”

(Örümcek Kisrâ’nın penceresinde perdedarlık yapıyor/ Baykuş Efrasiyab’ın kalesinde nöbet vuruyor).

Kısacası fetih tam vaktinde gerçekleşmiştir. Biraz daha gecikilseydi ortada Ayasofya’nın sadece harabesi kalacaktı. Fatih, Ayasofya’nın yok olmasını da engelleyen padişahtır. Dünya bu yüzden ona minnet duymalıdır.

Ayasofya, Fatih’in fetihten hemen sonra görmek istediği yerdir. Onca kiliseyi geçip diğerlerine nispetle uzak olmasına rağmen Ayasofya’ya gitmiş, dış avluda atından inmiştir (Avrupalı tarihçiler ısrarla Fatih’in at sırtında içeri girdiğini yazarlarsa da bu doğru değildir, çünkü Osmanlı geleneklerinde hangi inancın olursa olsun mâbede ve inananlara saygısızlık yoktur).

Fethin görgü şahitlerinden tarihçi Tursun Bey, “Hünkâr (Padişah) Ayasofya nam kiliseyi görmeye rağbet etti” diyor.

Müverrih Âlî ise, “Fatih’in hemen şehre girmesindeki isticali (acelesi) Ayasofya nam kenise-i azime-yi mâbed-i ehl-i İslam etmeğe mütehâlik” (Ayasofya’yı camie çevirmeye yönelik) olduğunu söylüyor.

Şu halde, “Ayasofya bir Osmanlı mâbedidir” demekte hiçbir mahzur yoktur.

Yavuz BAHADIROĞLU, 03 Haziran 2011 Cuma/ Yeni Akit






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh