Ana içeriğe atla

Sivas’ın müsebbibi “YASADIŞI BİR ÖRGÜTÜN VARLIĞINI TESPİT EDİLEMEMİŞTİR”

Sivas’ın müsebbibi Sivas’ın müsebbibi Aziz Nesin

2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde yaşanan ve 37 kişinin hayatını kaybettiği Sivas olayları davasında verilen ilk mahkeme kararında, “tahrik” olayına işaret edilerek, “Sivas olaylarınınçıkmasının müsebbibi Aziz Nesin’dir” deniliyor ve yasadışı bir örgütü
KENAN KIRAN/İSTANBUL
2 Temmuz 1993 tarihinde Madımak Oteli’nde gerçekleşen ve 37 kişinin hayatını kaybettiği Sivas olayları davasında verilen ilk mahkeme kararında, “Aziz Nesin, Sivas olayların çıkmasının müsebbibi” deniliyor.
“YASADIŞI BİR ÖRGÜTÜN
VARLIĞINI TESPİT EDİLEMEMİŞTİR”
Ankara 1. No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin (DGM); 27 Nisan 1994 tarihli gerekçeli kararında, Sivas olaylarında hedef olarak devlet kuvvetlerinin değil Aziz Nesin’in bizatihi şahsı alındığına dikkat çekildi. Kararda; “Bu eylemler arasında devlet kuvvetlerine karşı herhangi bir saldırı bulunmamaktadır. (...) Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sivas İl Emniyet Müdürlüğü ‘Müslümanlar’ adı altında, Türkiye genelinde yaygın organik bağ içinde faaliyetle bulunan yasadışı bir örgütün varlığını tespit edememişlerdir” denildi.
“AZİZ NESİN, OLAYLARIN
ÇIKMASININ MÜSEBBİBİ...”
Mahkeme kararında; Aziz Nesin’in, Şeytan Ayetleri isimli kitabı Türkiye’de yasak olmasına rağmen Aydınlık Gazetesi’nde yayınladığı hatırlatılarak, “Bu kitabın içeriği itibari ile Müslümanların peygamberi ve eşlerine karşı tahkir ve tezyif edici ifadelerin bulunması sebebiyle tüm Müslüman halkı bu yayından dolayı haksız şekilde tahrik ettiği görülmüştür. Böylece olayların çıkmasının müsebbibi bulunduğu anlaşıldığından 15 yıl ağır cezası ile cezalandırılmasına karar verildi” ifadeleri kullanıldı.
OKTAY, AZİZ NESİN’İ SUÇLU BULAN
MAHKEME HEYETİNİ DAĞITTI!
Seyfi Oktay, Adalet Bakanı olduğu dönemde; söz konusu kararı veren Ankara 1. No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi heyetini dağıttı. Mahkeme Başkanı Muammer Ünsoy, DGM’de en az 4 yıl görevde kalması gerekirken görev yeri değiştirildi ve hukuka aykırı olarak Yargıtay’a atandı. Üye Hakim Yılmaz Çamlıbel ise, eşdeğer mahkeme olan ağır ceza yerine, Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi hakimliğine atandı. Üye hakim Hakim Albay Çetin Güvener ise emekli edildi. Mahkeme heyetine yeni atanan başkan ve üyeler, sanıklardan 33’ünün idamına karar verdi.
“HEDEF DEVLET KUVVETLERİ DEĞİL
AZİZ NESİN’İN ŞAHSI”
Ankara 1. No’lu DGM’nin 27 Nisan 1994 tarihli gerekçeli kararında şöyle deniliyor:
“(...) Sivas olaylarında örgütün olmadığı ve amacının devlet nizamına yönelik bulunmadığı, sadece Aziz Nesin’in İslam dini ve bu dinin peygamberine, ashabına ve eşlerine karşı yazılı ve sözlü saldırısına tepki olarak aniden ortaya çıkan halkın öfkesinden ibaret bir eylemdir. (...) Bu eylemler arasında devlet kuvvetlerine karşı herhangi bir saldırı bulunmamaktadır. Hatta yaralanan emniyet mensupları sanıklar tarafından hastaneye kaldırılarak tedavisi yaptırılmış, bazı emniyet mensuplarının sıkışmadan mütevellit fenalık geçirmeleri esnasında temin edilen kolonya ile rahatlamalarısağlanmış, askeri güçlerin olay yerine gelmesi ile de, asker lehinde sloganlar atılmış ‘En büyük asker bizim asker, asker Bosna’ya’ şeklindeki sloganlar sonucunda askerin başındaki komutan omuzlara alınarak tezahüratta bulunulmuştur. (...) Sivas olaylarında hedef olarak devlet kuvvetleri değil Aziz Nesin’in bizatihi şahsıdır.”
“LAİKLİK, DİNSİZLİK DEMEK DEĞİLDİR”
“(...) Sivas olayları devletin meşru güçlerine karşı ve anayasal nizamı değiştirmek, bozmak ve ortadan kaldırmak amacına yönelik olmayıp, AzizNesin’in ‘Şeytan Ayetleri’ kitabını tercüme ettirerek ve yasalara aykırı bir şekilde Aydınlık Gazetesi’nde yayınlamasından sonra bu kitabın içeriğindeki İslam dinine, peygamberine, ashabına ve eşlerine yönelik hakaretamiz sözlerle aşağılayıcı ifadelerinden dolayı duyulan tepkinin eyleme dönüşmesinden ibarettir. (...) Laiklik, dinsizlik demek değildir. Hal böyle oluncaAziz Nesin’e vaki eylemin laiklik ilkesine yönelik bir eylem olduğunu da kabul etmek mümkün değildir.”
“(...) Laiklik tüm dinleri ve bu dinlere mensup insanları, inanç ve ibadetlerini koruyan, her türlü saldırıya karşı muhafaza eden bir sistemdir. Bu sistemin ihlalini TCK’nun 175. maddesi ile korumak maksadıyla cezai müeyyide getirmiştir. Bu madde ile tüm semavi dinler laiklik ilkesi doğrultusunda koruma altına alınmıştır. Laiklik ilkesini ihlal eden ve TCK’nun 175. maddesine muhalif hareket eden Aziz Nesin’in bizatihi kendisidir...”
“MÜSLÜMANLAR ADI ALTINDA
ÖRGÜT TESPİT EDEMEMİŞTİR”
“(...) Bu eylemlerin kimler tarafından hangi maksatla düzenlendiği dahi tespit edilememiştir. (...) Sivas olaylarında yakalanan sanıkların örgütsel organik bağları tespit edilemediği gibi böyle bir örgütün Türkiye genelinde ve ne şekildefaaliyette bulunduğu da tespit edilememiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sivas İl Emniyet Müdürlüğü ‘Müslümanlar’ adı altında, Türkiye genelinde yaygın organik bağ içinde faaliyetle bulunan yasadışı bir örgütün varlığını tespit edememişlerdir.”
“HALKIN TEPKİSİ BU GÖSTERİLERE
İZİN VEREN VALİ’NİN ŞAHSINA”
“(...) Sivas olayları bir bütün ve yekparedir. Öncesi ve sonrası yoktur. Dolayısıyla yoğunluğu ve sürekliliği bulunmamaktadır. Yapılan eylem etkilive sonuçları itibariyle son derece vahimdir. Ancakvarılan netice itibariyle TCK’nun 146. maddesi unsurlarını oluşturmamaktadır. Bu olayların örgütlü bir olay olmadığı, dinci, fanatik örgütlerin amaç ve stratejisini oluşturmadığı, ülke geneline yaygın ve bir merkezden emir ve komuta zinciri içerisinde hareket edilmediği, sadece Sivas il merkezinde başlayıp yedi saatlik bir gösteriden sonra sona erdiği, sanıkların amacının Şeytan Ayetleri kitabını tercüme ederek Aydınlık Gazetesi’nde yayınlamaya çalışan Aziz Nesin’i protesto etmek olduğu, devlet güçlerine yönelik bir eylemin bulunmadığı, devlet güçleriyle herhangi bir çatışmanın bulunmadığı ve devlete karşı yapılmış bir eylem olmadığı; sadece, bu gösterilere izin veren ve Aziz Nesin’i Sivas iline davet eden Vali’ye yönelik aleyhte tezahüratlarında devlete yönelik sayılamayacağı,çünkü İl Valisi’nin bir gün önceki düzenlenen toplantıda ölen militanlar için saygı duruşunda bulunmuş olması ve Aziz Nesin’in Sivas iline davet eden kişi olarak bilinmesi bir noktada tepkinin Vali’nin şahsına yöneldiği, devlete yönelik hiç bir eylemin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenledir ki sanıklar hakkında iddia makamı ve müdahil tarafın talep ettiği devlet kuvvetleri aleyhine işlenen cürümlerden sayılmayacağı düşüncesi ile TCK’nun146. maddesinden hüküm kurulmamıştır.”
“DEVLET ALEYHİNDE SLOGAN YOK”
“(...) Gerek Cumhuriyet Savcılığı’ndan gelen, gerekse müdahil tarafın ibraz ettiği video kasetlerin incelenmesi sonucu aşağıda yazılı sloganların tespiti yapılmıştır: ‘Sivas Aziz’e Mezar Olacak!’, ‘İslam’a Uzanan Eller Kırılacak!’, ‘Vali İstifa!’, ‘Kanımız Aksa da Zafer İslamın!’, ‘Tekbir... Ya Allah Bismillah, Allahuekber!’, ‘En Büyük Asker Bizim Asker!’
Bu sloganların dışında başkaca bir slogan bulunmamaktadır. (...) Cumhuriyetin temel niteliklerinden olan laiklik aleyhinde herhangi bir slogan tespit edilememiştir. Bu laiklik aleyhindeki sloganı, özellikle müştekiler ve bazı polis memurları olaydan altı ay sonra ifade etmişlerdir. ‘Laiklik aleyhindeki slogan söylenmemiştir’ diyemiyoruz; ancak topluca bu tür bir slogan atılmadığı video kaset incelemesi ile kesin olarak tespit edilmiştir. Laiklik aleyhindeki slogan belki emniyet güçlerinin veya müştekilerin duyabileceği ferdi sloganlar olabilir ancak, on beş bin kişinin toplandığı, Madımak Oteli önündeki kalabalığın tüm sloganları duyulup tespit edildiği halde laiklik ilkesi aleyhinde bu kadar büyük bir kalabalığın tek bir ağızdan slogan atması ve bunun da diğerleri gibi duyulmaması mümkün değildir. O halde laiklik aleyhindeki sloganın kişisel veya çok az bir grup tarafından söylendiği; ancak topluluğun geneli tarafından ifade edilmediği kesin olarak tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra Cumhuriyet, Anayasa ve devlet aleyhinde sloganlar da tespit edilememiştir. Bu tür sloganların da kişisel olabileceği ve genele teşmil edilemeyeceği kanaatindeyiz.”(Yeni Akit)

aziz nesin_gercek tarih deposu
http://gercektarihdeposu.blogspot.com/




Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh