Ana içeriğe atla

Siroz dan öldü

Fatih Tezcan'ın Atatürk'ü İsrail zehirledi tezine Faruk Köse'nin Cevabı (Mutlaka OKU)

Bütün sorunlarımızı çözdük, bütün dertlerimize çare bulduk da sıra M. Kemal’in nasıl öldüğüne geldi. Bu zamana kadar “siroz”dan öldüğünü biliyorduk; çünkü “Kemalist sistem”in “resmi tarih”i bize böyle öğretmişti. Ama şimdi başka bir iddia var: Meğer M. Kemal’i İsrail zehirleyerek öldürmüş! Müddei şöyle diyor:
“İngiltere, ‘İsrail 1936’da kurulacak’ dedi. 1937’de Atatürk ‘canımız pahasına buna karşı çıkarız’ dedi, 1938’de öldürüldü. Bu Türkiye’nin insanlarını Kemalistiyle, müslümanlarıyla birbirine yaklaştıracak olgudur. ‘Türkiye Türklerindir’ mottosunu söyleyen gazete 1 Mayıs 1948’te İsrail’in kurulmasına karşı çıkan İnönü’ye karşı kuruldu.”
İsrail 1936’da kurulacakmış da M. Kemal önlemiş; İnönü, İsrail’in 1948’de kurulmasına karşı çıkmış! Şimdi bu iddianın tutarsızlıklarına bakalım.
İngiltere, “İsrail 1936’da kurulacak” diyor. Karşı çıkan yok, ama kurulmuyor. 1937’de M. Kemal, “canımız pahasına buna karşı çıkarız” diyor. Peki, 1937’ye kadar kurulmuş olsaydı ne olacaktı? Niçin 1936’da karşı çıkmadı? Her neyse, burayı ben geçiyorum, ama siz geçmeyin.
İddiaya göre, M. Kemal 1937’de karşı çıktığı için “İsrail” 1938’de onu zehirliyor. Bu nasıl mümkün olur? İsrail 1948’de kuruldu. 10 yıl sonra kurulan İsrail, nasıl oluyor da kuruluşundan 10 yıl önce M. Kemal’i zehirliyor? Sözdeki tutarsızlık bu. Ama, hadi bir şekilde bunu kabul edelim. Peki, M. Kemal öldüğü ve karşı çıkacak biri kalmadığı halde, İsrail neden bu ölümün ardından kurulmadı? 1938’de değil, 39’da değil, 40’ta değil..., tâ 1948’e kadar neden beklendi? Bu, iddianın yalan olduğunu ortaya koymaz mı?
Bunu da düşünmüş olacaklar, iddiada ona dair bir cümle var: “1 Mayıs 1948’te İsrail’in kurulmasına karşı çıkan İnönü...” Görüyorsunuz, iddiaya göre İnönü İsrail’in kuruluşuna 1948’de karşı çıkmış. Madem karşı çıktı, o halde niçin kuruluşuna karşı çıktığı devleti, bir yıl bile geçmeden, 28 Mart 1949’da tanıdı?
Yani anlayacağınız, M.Kemal’in ve İnönü’nün İsrail’in kuruluşuna karşı çıktığı ve bunun için İsrail’in 1948’e kadar kurulamadığı, bu karşı çıkış sebebiyle M. Kemal’in “İsrail” tarafından zehirlendiği iddiasının, kendi içinde bile hiçbir tutar yanı ve doğru tarafı yok. Gelelim başka bir hususa...
M. Kemal’in, o zamanın süper gücü İngiltere’ye diklenerek İsrail’in kuruluşunu önleyecek gücü var mıydı? Madem bu kadar güçlüydü ve İngiltere’ye rest çektiğinde İngiltere ondan korkup ilan ettiği bir hamleyi geri çekebiliyordu, o halde M. Kemal bu gücünü niçin Misak-ı Milli sınırlarını elde etmek, Hatay’ı, Batı Trakya’yı, Batum, Halep, Musul, Kerkük, Kıbrıs, 12 Ada ve Ege’de burnumuzun dibine kadar sokulan diğer adaları kurtarmak için kullanmadı? Öyle ya, madem İsral’in kuruluşunu önleyebilecek kadar güçlüydü, bunları öncelikle yapması gerekmez miydi?
M. Kemal, Filistin topraklarında Yahudi Devletinin kurulmasına izin vermeyen Sultan Abdülhamid’i tahttan indiren İttihat ve Terakki’nin üyesiydi. Abdulhamid’e darbe yapan Hareket Ordusu’nun komuta kademesindeydi. Filistin üzerinde İsrail’in kurulmasına engel olan Osmanlı Ordusunu Filistin Cephesi’nden çeken de M. Kemal’di. İngilizler, 19 Eylül 1918’de Nablus’un güneyinde batıdan-doğuya doğru 8., 7. ve 4. Orduların savundukları mevzilere taarruz edince, M. Kemal, 8. ve 4. Ordulara haber vermeden, başında bulunduğu 7. Orduyu ani bir şekilde geri çekmiş ve Filistin düşmüştü. Bu durumda, Filistin’i gerekli direnişi göstermeyerek İngilizlere teslim edip İsrail’in kurulmasının önünü açan M. Kemal olmuş olmuyor mu? Bilemiyorum, tarihçiler cevap versin buna.
Bir de Lozan var. Madem ki M. Kemal Yahudi devletine karşıydı, o halde Türkiye’yi Lozan’da niçin bir Yahudi hahambaşısı olan Haim Naum temsil etti? Şöyle ki: Lozan’a giden heyetin başında İsmet Paşa vardı. İsmet Paşa, Konferansın ikinci safhasında kendisine en yakın danışman olarak Yahudi Hahambaşısı Haim Naum’u seçti. Yahudi danışmanın nezaretinde Lozan’da verilen tavizlerin başında Hilafet’in kaldırılması ve İslam hukukunun terk edilmesi geliyordu. İşte bu hahambaşı, daha sonra Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için var gücüyle çalışmıştı.
Tarihi gerçeklere baktığımızda, M. Kemal ve İnönü’nün, Yahudi devletine engel olmasının gerçeklikle bağdaşmadığını görüyoruz. Peki bu iddia niye?
Acaba, toplum nezdinde azalan itibarının yeniden düzeltilmesi amacıyla “öldürüldü” denilip, bu “öldürüldü”den yola çıkarak M. Kemal “şehid” mi ilan edilmek isteniyor? Bu da olabilir, ama yukarıda alıntıladığımız iddianın bence asıl önemli kısmı, iddianın gerçekliği değil. Çünkü bunun muhal olduğunu tarih gösteriyor. Bence işin püf noktası şu cümlede:
“Bu (M. Kemal’in İsrail’in kurulmasına karşı çıktığı için İsrail tarafından öldürülmesi) Türkiye’nin insanlarını Kemalistiyle, müslümanlarıyla birbirine yaklaştıracak olgudur.”
İşte asıl niyet bu. Müslümanı Kemalist’e yaklaştırıp “Kemalist müslüman” tipi üretmek... Tabiî yiyen olursa...

Faruk Köse / Yeni Akit
KAYNAK;http://www.habervaktim.com/yazar/59961/mustafa-kemal-ve-israil.html


Resim koymaya degmez seytan gorsun.


İngilizlerin yazdırmış olduğu tarih kitaplarında,ingiliz işbirlikçisi bir kişinin bizlere kurtarıcı veya kahraman olarak anlatılmasından daha doğal ne olabilirki?İçi boşaltılmış bir müslümanlık halifetsiz bir ümmet,dinden kopmuş bir toplum..Bunların tamamı kemalizmin eseridir.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh