Ana içeriğe atla

Vahdettin, İngilizlerle gizli anlaşma yaptı mı?


Vahdettin, İngilizlerle gizli anlaşma yaptı mı?


Ateşli okurlarımdan birisi sormuş: "Vahdettin'in Milli Mücadele'ye destek verdiğini iddia ediyorsunuz da, neden İngilizlerle yaptığı gizli anlaşmadan bahsetmiyorsunuz?"

Bahsetmediğim doğru ama neden? Sebebi gayet basit: Sahte olduğu için...

Bakın, bunu ben söylemiyorum, Türk Tarih Kurumu'nun Atatürk zamanından beri çıkmakta olan bilimsel dergisi "Belleten"deki makalesinde araştırmacı Salâhi R. Sonyel söylüyor. ("İngiltere Dışişleri Bakanlığı arşivlerinin ışığı altında 1919 İngiliz-Osmanlı gizli anlaşması", sayı: 135, Temmuz 1970, s. 437-462)

Şimdi bazı sözde tarihçilerin Sultan Vahdettin'in "hainliği"nin kanıtı olduğunu iddia ettikleri 12 Eylül 1919 tarihli bu sözde gizli anlaşmaya biraz daha yakından bakalım.

Buna göre Sadrazam Damat Ferid Paşa ile büyük bir ihtimalle İngiliz gizli haber alma servisinin (Intelligence Service) elemanları oldukları anlaşılan 3 levantenin imzalarını taşıyan gizli bir anlaşma yapılmıştır. İşin garibi, anlaşmada İngiltere adına imzaları bulunan M.S. Francer, H. Morlan ve G. Churchill adlı üç 'eleman' da nedense kimse tarafından tanınmamaktadır!

Nihayet 1919 Aralık'ında Fransız kaynaklı bir söylenti çıkar: Vahdettin'in de onayladığı söylenen bu anlaşma hükümlerine göre İngiltere, Türkiye'nin bütünlük ve bağımsızlığını korumayı üstlenmekte, İstanbul başkent olarak Osmanlı'da kalmakta, Boğazlar'ın denetimi İngilizlere verilmekte ve Kürdistan'ın kurulması gerçekleşmektedir. Buna karşılık, Osmanlı Devleti, hilafetin gücünü izin verdikleri bölgelerde İngiltere lehine kullanacak, Kıbrıs ve Mısır üzerindeki haklarından vazgeçecektir vs. (Abdülhamid'in pamuk ipliğiyle dahi olsa bağlı tutmaya çalıştığı Libya, Kıbrıs, Mısır ve Sudan'ı Lozan'da İngilizlere verdiğimizi biliyor muyuz? Madde 17. ve devamına bakın derim.)

Sevgili okurum sözün burasında haklı olarak şunu soracaktır: Ortalıkta kulaktan kulağa sadece bir rivayet dolaşmamakta, aynı zamanda bir 'belge' de sunulmaktadır. Peki ona ne diyeceksiniz?

Doğru, bir 'belge' var da, bu ne kadar 'mevsuk', yani sağlıklıdır, çok tartışılır.

Belgeyi Fransızlar ele geçirip yayınlar ve kısa zamanda hedefine ulaşır. Zira anlaşmanın varlığı duyulur duyulmaz İstanbul'daki işgal kuvvetlerinin arasına bomba düşmüş gibi olur. Fransızlar, İtalyanlar ve hatta Amerikalılar İngiltere'ye bozulurlar.

Ne var ki, inkılap tarihçisi Y. Hikmet Bayur belgeyi arşivde aramış, bulamayınca da suçu Vahdettin'e atmış ve belgenin ya onun tarafından yok edildiği ya da yurtdışına kaçarken götürüldüğü tahmininde bulunmuştur. Ancak yanıldığı çok geçmeden anlaşılır.

Mesela "Nutuk"ta Damat Ferid Paşa aleyhine eline geçen bütün fırsatları değerlendiren Mustafa Kemal Paşa, nedense bu elini olağanüstü derecede güçlendirecek olan sözde 'gizli anlaşma'dan hiç söz etmez. Yani o gizli belge, yakın tarihin resmi metinlerinin başında gelen "Nutuk"ta dikkate dahi alınmamıştır. Bu durum size de çok garip gelmedi mi?

Hatta M. Kemal Paşa, 12 Aralık 1919'da Sivas'tan Kâzım Karabekir'e çektiği telgrafta tam da bu belgeden söz eder ama ona dair şüphelerini de dile getirmekten kaçınmaz. Belgenin doğrulanması ve aslının ele geçirilmesi için çalışılmakta olduğunu söyler. Nitekim yalnız bizimkinde değil, Londra'daki İngiliz Arşivi'nde de aslı bulunamamıştır. Hadi diyelim ki, bizdekini Vahdettin uçurdu, Lozan imzalandıktan sonra İngilizler hâlâ Vahdettin'i korumak için mi saklamışlardır onu?

Kaldı ki, İngiliz işgal yetkilileri anlaşma haberini aldıklarında Lord Curzon'a, belgede adları geçen kişileri tanımadıklarını, "uydurma olduğu şüphe götürmeyen" bu belgenin, İngilizler ile diğer İtilaf güçlerinin arasını açmak üzere düzenlendiğini yazmışlardır. Lord Curzon ise onun kesinlikle uydurma olduğu kanaatindedir. Üstelik bunu Sir George Buchanan'a gönderdiği kapalı telde yazmıştır. Yani düşüncesini saklaması için hiçbir sebebin olmadığı bir ortamda.

Dolayısıyla İngilizlerce dahi resmen yalanlanmış bir sahte belge karşısındayız. Sonuç:

1. Vahdettin böyle bir belgeyi imzalamamıştır.

2. Damat Ferid, Osmanlı Devleti'nin İtilaf kuvvetleri arasında parçalanmadan 'bir bütün olarak' İngiliz himayesine alınması için uğraşmıştır ama nafile. Zira İngilizler, böyle bir himayenin, işgal kuvvetlerini birbirine düşman edeceğini bilecek kadar akıllıdırlar.

Salâhi Sonyel şu hükme varır:

Damat Ferid ile İngiltere arasında böyle bir anlaşma imzalanmamıştır. Belge ya İngiltere'ye doğru kaymakta olan Osmanlı yönetiminin yüzünü kendilerine çevirmek isteyen Fransızlar tarafından uydurulmuştur (ki bu durumda epey işe yaramış ve kısa bir süre sonra Damat Ferid sadrazamlığı kaybetmiştir), ya da Damat Ferid, hem İngiliz, hem de Fransız gizli haber alma servislerinde "çifte ajan" olarak görev yapan üç levanten tarafından aldatılarak böyle bir belgeye imza atmıştır.

Ancak ilginç olan nokta, sahte de olsa belgede Vahdettin'in imza veya onayının bulunmamasıdır; hatta Damat Ferid'in imzası da taklittir! Nitekim Nisan 1920'de 4. kez sadrazam olduktan sonra anlaşmayı kendi ağzından yalanlayacaktır.

Burada şu sorulabilir: Bir sadrazamın İngilizlerin bile tanımadığı 3 istihbarat subayıyla yaptığı 'gizli' anlaşma bir devlet için ne kadar bağlayıcı olabilir, bir; ne kadar ciddiye alınabilir, iki?

Bitmedi daha. Siyaset bilimi eğitimini Sorbonne Üniversitesi'nde tamamlayan Hasan Yıldız'ın Fransız arşivlerinde yaptığı araştırma sonunda anlaşma metninin bir kere daha sahte, yani açıkça Fransız istihbaratı tarafından 'üretilmiş' olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Fransız devlet arşivlerinde yaklaşık 20-30 bin sayfalık bir taramayla sonuca ulaşılmış, önce sahte belge, sonra da onun sahte olduğuna dair belgeler çıkmıştır. (Bkz. Hasan Yıldız, 21. Yüzyılın Başlarında Kürt Siyasası ve Modernizm, İst. 2006, Doz Yay., s. 160).

Tarih sahte belgelerle değil, gerçek belgelerle beslendiği zaman boy atan bir bitkidir.

KAYNAK:
Mustafa ARMAĞAN / ZAMAN
02 Mayıs 2010, Pazar
Photo: Vahdettin, İngilizlerle gizli anlaşma yaptı mı?  Ateşli okurlarımdan birisi sormuş: "Vahdettin'in Milli Mücadele'ye destek verdiğini iddia ediyorsunuz da, neden İngilizlerle yaptığı gizli anlaşmadan bahsetmiyorsunuz?"  Bahsetmediğim doğru ama neden? Sebebi gayet basit: Sahte olduğu için...  Bakın, bunu ben söylemiyorum, Türk Tarih Kurumu'nun Atatürk zamanından beri çıkmakta olan bilimsel dergisi "Belleten"deki makalesinde araştırmacı Salâhi R. Sonyel söylüyor. ("İngiltere Dışişleri Bakanlığı arşivlerinin ışığı altında 1919 İngiliz-Osmanlı gizli anlaşması", sayı: 135, Temmuz 1970, s. 437-462)  Şimdi bazı sözde tarihçilerin Sultan Vahdettin'in "hainliği"nin kanıtı olduğunu iddia ettikleri 12 Eylül 1919 tarihli bu sözde gizli anlaşmaya biraz daha yakından bakalım.  Buna göre Sadrazam Damat Ferid Paşa ile büyük bir ihtimalle İngiliz gizli haber alma servisinin (Intelligence Service) elemanları oldukları anlaşılan 3 levantenin imzalarını taşıyan gizli bir anlaşma yapılmıştır. İşin garibi, anlaşmada İngiltere adına imzaları bulunan M.S. Francer, H. Morlan ve G. Churchill adlı üç 'eleman' da nedense kimse tarafından tanınmamaktadır!  Nihayet 1919 Aralık'ında Fransız kaynaklı bir söylenti çıkar: Vahdettin'in de onayladığı söylenen bu anlaşma hükümlerine göre İngiltere, Türkiye'nin bütünlük ve bağımsızlığını korumayı üstlenmekte, İstanbul başkent olarak Osmanlı'da kalmakta, Boğazlar'ın denetimi İngilizlere verilmekte ve Kürdistan'ın kurulması gerçekleşmektedir. Buna karşılık, Osmanlı Devleti, hilafetin gücünü izin verdikleri bölgelerde İngiltere lehine kullanacak, Kıbrıs ve Mısır üzerindeki haklarından vazgeçecektir vs. (Abdülhamid'in pamuk ipliğiyle dahi olsa bağlı tutmaya çalıştığı Libya, Kıbrıs, Mısır ve Sudan'ı Lozan'da İngilizlere verdiğimizi biliyor muyuz? Madde 17. ve devamına bakın derim.)  Sevgili okurum sözün burasında haklı olarak şunu soracaktır: Ortalıkta kulaktan kulağa sadece bir rivayet dolaşmamakta, aynı zamanda bir 'belge' de sunulmaktadır. Peki ona ne diyeceksiniz?  Doğru, bir 'belge' var da, bu ne kadar 'mevsuk', yani sağlıklıdır, çok tartışılır.  Belgeyi Fransızlar ele geçirip yayınlar ve kısa zamanda hedefine ulaşır. Zira anlaşmanın varlığı duyulur duyulmaz İstanbul'daki işgal kuvvetlerinin arasına bomba düşmüş gibi olur. Fransızlar, İtalyanlar ve hatta Amerikalılar İngiltere'ye bozulurlar.  Ne var ki, inkılap tarihçisi Y. Hikmet Bayur belgeyi arşivde aramış, bulamayınca da suçu Vahdettin'e atmış ve belgenin ya onun tarafından yok edildiği ya da yurtdışına kaçarken götürüldüğü tahmininde bulunmuştur. Ancak yanıldığı çok geçmeden anlaşılır.  Mesela "Nutuk"ta Damat Ferid Paşa aleyhine eline geçen bütün fırsatları değerlendiren Mustafa Kemal Paşa, nedense bu elini olağanüstü derecede güçlendirecek olan sözde 'gizli anlaşma'dan hiç söz etmez. Yani o gizli belge, yakın tarihin resmi metinlerinin başında gelen "Nutuk"ta dikkate dahi alınmamıştır. Bu durum size de çok garip gelmedi mi?  Hatta M. Kemal Paşa, 12 Aralık 1919'da Sivas'tan Kâzım Karabekir'e çektiği telgrafta tam da bu belgeden söz eder ama ona dair şüphelerini de dile getirmekten kaçınmaz. Belgenin doğrulanması ve aslının ele geçirilmesi için çalışılmakta olduğunu söyler. Nitekim yalnız bizimkinde değil, Londra'daki İngiliz Arşivi'nde de aslı bulunamamıştır. Hadi diyelim ki, bizdekini Vahdettin uçurdu, Lozan imzalandıktan sonra İngilizler hâlâ Vahdettin'i korumak için mi saklamışlardır onu?  Kaldı ki, İngiliz işgal yetkilileri anlaşma haberini aldıklarında Lord Curzon'a, belgede adları geçen kişileri tanımadıklarını, "uydurma olduğu şüphe götürmeyen" bu belgenin, İngilizler ile diğer İtilaf güçlerinin arasını açmak üzere düzenlendiğini yazmışlardır. Lord Curzon ise onun kesinlikle uydurma olduğu kanaatindedir. Üstelik bunu Sir George Buchanan'a gönderdiği kapalı telde yazmıştır. Yani düşüncesini saklaması için hiçbir sebebin olmadığı bir ortamda.  Dolayısıyla İngilizlerce dahi resmen yalanlanmış bir sahte belge karşısındayız. Sonuç:  1. Vahdettin böyle bir belgeyi imzalamamıştır.  2. Damat Ferid, Osmanlı Devleti'nin İtilaf kuvvetleri arasında parçalanmadan 'bir bütün olarak' İngiliz himayesine alınması için uğraşmıştır ama nafile. Zira İngilizler, böyle bir himayenin, işgal kuvvetlerini birbirine düşman edeceğini bilecek kadar akıllıdırlar.  Salâhi Sonyel şu hükme varır:  Damat Ferid ile İngiltere arasında böyle bir anlaşma imzalanmamıştır. Belge ya İngiltere'ye doğru kaymakta olan Osmanlı yönetiminin yüzünü kendilerine çevirmek isteyen Fransızlar tarafından uydurulmuştur (ki bu durumda epey işe yaramış ve kısa bir süre sonra Damat Ferid sadrazamlığı kaybetmiştir), ya da Damat Ferid, hem İngiliz, hem de Fransız gizli haber alma servislerinde "çifte ajan" olarak görev yapan üç levanten tarafından aldatılarak böyle bir belgeye imza atmıştır.  Ancak ilginç olan nokta, sahte de olsa belgede Vahdettin'in imza veya onayının bulunmamasıdır; hatta Damat Ferid'in imzası da taklittir! Nitekim Nisan 1920'de 4. kez sadrazam olduktan sonra anlaşmayı kendi ağzından yalanlayacaktır.  Burada şu sorulabilir: Bir sadrazamın İngilizlerin bile tanımadığı 3 istihbarat subayıyla yaptığı 'gizli' anlaşma bir devlet için ne kadar bağlayıcı olabilir, bir; ne kadar ciddiye alınabilir, iki?  Bitmedi daha. Siyaset bilimi eğitimini Sorbonne Üniversitesi'nde tamamlayan Hasan Yıldız'ın Fransız arşivlerinde yaptığı araştırma sonunda anlaşma metninin bir kere daha sahte, yani açıkça Fransız istihbaratı tarafından 'üretilmiş' olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Fransız devlet arşivlerinde yaklaşık 20-30 bin sayfalık bir taramayla sonuca ulaşılmış, önce sahte belge, sonra da onun sahte olduğuna dair belgeler çıkmıştır. (Bkz. Hasan Yıldız, 21. Yüzyılın Başlarında Kürt Siyasası ve Modernizm, İst. 2006, Doz Yay., s. 160).  Tarih sahte belgelerle değil, gerçek belgelerle beslendiği zaman boy atan bir bitkidir.  KAYNAK: Mustafa ARMAĞAN / ZAMAN 02 Mayıs 2010, Pazar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh