Ana içeriğe atla

Kemalist inkılâba halkın reaksiyonu


Kemalist inkılâba halkın reaksiyonu ne oldu?


İNKILÂB DÜŞMANLARININ VAY HÂLİNE!

İnsan hayatında inkılâp (devrim) değil; tekâmül (evrim) esastır. Bu sebeple inkılâplar her zaman gürültülü olmuştur.


Bir ideolojinin eseri veya bir liderin empozesi olduğu için de taraftarları kadar, aleyhtarları vardır. Hatta aleyhtarları daha çoktur. Ama inkılâbın coşkusu içinde muhalifler bir varlık gösteremezler.


Kız gibi meclis


Kemalist inkılâplar, müsait bir zamanda, siyasî ve sosyal bir buhranın hemen arkasından; 1923 seçimleriyle teşekkül eden ve Atatürk’ün tabiriyle “Kız gibi bir meclis” tarafından yapıldı. Ama gerçek mimar, “bir askerî kahraman”dır. Atatürk, tarihin yetiştirdiği en büyük inkılâpçılardandır. İnkılâpları sadece bir ideolojinin değil, ihtiyaçların eseri olarak göstermeyi başarmıştır. Böylece memleket birkaç sene evvel hayal edilemeyecek değişikliklere sahne olmuştur. İnkılâpların nüvesini ortaya atan Jön Türkler bile muhtemelen bu kadarını ummamıştır.


İnkılâba reaksiyon, daha Ankara hareketinin başladığı yıllara gider. Padişah otoritesine karşı İttihatçıların yeni bir atraksiyonu olarak görülen bu teşebbüs, Urfa, Yozgat, Konya, Bolu, Adapazarı, Gönen başta olmak üzere Anadolu’nun pek çok yerinde isyanlarla karşılanmıştır. İsyanların gerekçesi, Ankara’nın, bitmiş bir memleketin savaştan bezgin ve yorgun halkından yeni vergiler ve asker toplaması olmuştur. Ancak ciddi bir organize ve maddî güçten mahrum olan bu hareketler, kanlı ve zahmetli bir şekilde bastırılmıştır.

Zaferin ardından inkılâplara ilk reaksiyon Atatürk’ün yakın çevresinden gelmiştir. Bunlar gerici şahsiyetler değildir. Ancak inkılâpları millî bünyeye aykırı görmekte; rejimin diktatörlüğe kaydığını düşünmektedir. Bu muhalifler siyasî olarak tasfiye edilmiştir. Tâ Yunan Harbi sırasında Ankara’ya dudak büken; şimdi de inkılâplar tenkit eden muhafazakâr İstanbul matbuatı ve entelektüelleri de, İzmir suikasti ve ardından Şeyh Said hâdisesi vesilesiyle hizaya getirilmiş; hatta o zamana kadar İstanbul’a gelmekten çekinen M. Kemal Paşa, bu sükûnet üzerine ilk defa 1927’de İstanbul’a gelebilmiştir.


Halkın, inkılâplara karşı reaksiyonu ise cılız kalmıştır. Bunu sosyo-psikolojik bakımdan analiz eden pek yoktur. An’anevî itaat kültürü; yorgun, bitkin bir halkın zaruri suskunluğu; eski düzen aleyhinde ciddi bir propagandanın tesiri ve Avrupa’nın inkılâplara desteği ile izah etmek mümkündür. İttihatçılar, memleket çapında geniş ve güçlü bir teşkilat kurmuştu. Ankara hareketinin içinde yer alınca, bu gücü kullandılar. Muhalifler hiçbir zaman bu kadar güçlü olamadı. Başkaldırıyı teşkilatlandıracak tek güç olan ilmiye sınıfı, daha Meşrutiyet devrinde sindirilmişti. Kemalist inkılâp, bu bakımdan İttihatçılara borçlu sayılır.

Saltanatın, ardından halifeliğin kaldırılması ile hanedanın sürgünü, pek bir reaksiyon almamıştır. Halktan bu kadarını beklemeyen Osman Gazi torunları çok şaşırmıştır. Mamafih Silifke, Reşadiye, Bursa, Adapazarı ve Konya’da kıpırdanmalar olmuşsa da, sert tedbirlerle bastırılmıştır. Şeriatın tamamen kaldırıldığı 1926 medenî kanun inkılâbına pek aldıran olmamıştır. Türklerin bin yıllık yazısının kaldırıldığı, an’anevî kültüre ağır bir darbe indirmiş olması lâzım gelen harf inkılâbına da ciddî bir muhalefete rastlanmaz. Sadece eski mebuslardan Seyyid Taha Efendi’nin “Keşke milletin boynuna haç assalardı da, bunu yapmasalardı. Millet dinini kaybedecek” diyerek felç geçirip vefat ettiği anlatılır.


Ancak dinî hayata bunlar kadar tesiri olmadığı halde, şapka inkılâbı, şaşırtıcı bir reaksiyona sebebiyet vermiştir. Konya, Rize, Erzurum, Sivas, Kayseri, Maraş, Erbaa, Giresun gibi şehirlerde çıkan isyanlar kanlı bastırılmış; Hamidiye zırhlısı Rize’yi denizden bombardıman etmiştir. İbret-i âlem için 57 sarıklı asılmış; hatta inkılâptan çok önce yazdığı Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı kitabından dolayı kanunlar geriye yürütülerek eski müderrislerden İskilipli Atıf Efendi de idam edilmiştir. Rizeliler, “Atma Hamidiye atma din kardeşiyuk/Şapka da giyeceğuk, vergi de vereceğuk” diyerek boyun eğmiştir.





Osmanlı tarihinde inkılâp deyince ilk akla Sultan II. Mahmud gelir. Memurların fes, setre ve pantolon giymelerini emretmiş; ilmiye ve halkın kıyafetine karışmamıştı. Avrupa’nın alelâde bir taklidi değil, millî bünyeye uygun bir ıslahat olduğu halde, bazı kesimlerden “Gâvur Padişah” damgası yemekten kurtulamadı. İnsanlar, şekle düşkündür. Serpuşun, o zamanki İslâm kültüründe mühim bir yeri vardı. Şapka giymek, dinden çıkmakla bir tutulurdu. Avrupalılara “gâvurluklarının” şiddetini ifade etmek üzere “Şapkalı Gâvur” demek âdetti. Bunun dışında 1932 tarihli Arapça ezan yasağına karşı, Bursa’da patlak veren ciddi bir isyan, askerlerin müdahalesiyle durdurulabilmiştir.


Her inkılâp, muhaliflerini sindirmek üzere çeşitli tedbirler almıştır. Fransa’da, Rusya’da, Çin’de, Almanya’da da böyle olmuştur. Ankara da, 1793 tarihli Fransız İhtilâl Mahkemelerinden ilhamla 1920’de çeşitli şehirlerde İstiklâl Mahkemesi kurdu. Bunlara asker kaçaklarını takip etmek ve Anadolu halkından, Ankara hareketine karşı çıkanların cezalandırılması vazifesi verildi. Hâkimleri hukukçu değil de, mebuslardan seçilen, doğrudan meclis başkanına bağlı bu mahkemeler 7 sene boyunca 83 bin zanlıyı muhakeme etmiş; 4500 idam olmak üzere 50 bin kişiyi cezalandırmıştır. İnkılâplara reaksiyondan başka bir şey olmayan Kürt isyanlarını bastırma harekâtlarında imhâ edilen on binlerce köylü, bu sayıya dâhil değildir. Bursa, Yozgat gibi isyancı şehirler bile ceza almış; yatırımdan mahrum edilmiştir. İnkılâpları halkoyuna sunmaktan kaçınmanın ve demokratik bir meclis kurmamanın ne kadar isabetli olduğu da böylece ortaya çıkmıştır.

06 Şubat 2013 Çarşamba.Ekrem Buğra Ekinci,


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal...

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye d...