Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül 28, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ölmeni istiyorlar genç arkadaş

Gençliği kullanmak Her seçim yaklaştığında mutlaka Zafer Mutlu'ya bakarım, şaşmaz bir göstergedir. Çünkü Zafer Mutlu kimi tutarsa o mutlaka kaybeder! Arkadaşların yazdığına göre şimdi de Mustafa Sarıgül'ü tutuyormuş. Sarıgül ka ybedecektir. Yorum yapmaya gerek de yok, anketler de öyle söylüyorlar. Bir de "Ali Şen'e soranlar" vardır, onlar da epey şenlikli adamlardır. 2007 seçimlerinde "Deniz Baykal'ın kendisinin de ummadığı büyük bir başarı kazanacağını" yazmışlardı, çünkü Ali Şen'e sormuşlardı, eski başkan öyle diyordu. Bunlarda yüz surat mahkeme duvarı olduğu için, şimdi de "Kılıçdaroğlu'nun CHP oylarını yüzde 50 arttırdığını" iddia etmekten geri kalmıyorlar. Okuyan binlerce emekli memur bunu gerçek sanıyor ve mutlu oluyor. Gerçek başka türlü belirince de şaşırıyorlar ama bundan da gizli bir mutluluk duyuyorlar, "ağlama fırsatı" çıkıyor. Ağlamayı severler. Birçok kişi bendenizi "muhalefete muhalif" olarak kabu...

Öyle bir demokrasi var ki bizde dinsizlik, densizlik, donsuzluk bile serbest.

Daha ne İstiyorlar? Öyle bir demokrasi var ki bizde dinsizlik, densizlik, donsuzluk bile serbest.. 1924’ten bu yana Türkiyede bugünkü kadar demokrasi, çoğulculuk, serbestlik olmamıştır. Bir adamla bir kadın beraber yaşamaya karar veriyorlar. Nikah mikah yapmadan yaşıyorlar. Çocukları oluyor, nüfusa kayd ediliyor…  AVM’ler pıtrak gibi açılıyor. Lüks, israf, sefahat… Daha ne istiyorlar?  Ülkemizde yasaklar da var ama ilericiler, çağdaşlar, ateistler için değil. İslam medreseleri hala kapalı. Tasavvuf tekkeleri hala kapalı. Müslümanların devletten bağımsız bir Din İşleri İdaresi yok, Yahudilerin hahambaşısı gibi bir din liderleri yok. Bu yaygaracılar daha ne istiyor? Müslüman Türkiyede Yahudiler cumartesi, Hıristiyanlar pazar günü tatil yapabiliyorlar ama Müslüman çoğunluk cuma günü yapamıyor. Daha ne istiyorlar? 

Mahkeme salonunu ağlatan 28 Şubat ifadesi!

İntihar ettim, beni ipten eşim aldı 28 Şubat mağdur-müştekilerinden 80'den fazlası, talimatla İstanbul'da ifade verdi. İfadeye çağrılanlardan Çiller, yazılı ifade gönderirken, mağdurlardan bazılarının anlattığı "28 Şubat'ın yaşanmış gerçekleri" mahkeme heyeti dahil herkesin gözlerinin dolmasına neden oldu. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 28 Şubat davası kapsamında yaklaşık 100 kişi, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nde müş teki sıfatıyla ifade verdi. Müşteki olarak ifade vermek için İstanbul Adliyesi'ne davet edilen eski Başbakan Tansu Çiller, ifadeye gelmedi ve yazılı ifade gönderdi. Müşteki olarak ifade veren Merve Kavakçı, çıkışta 28 Şubat mağduru olup da müşteki olmayanlara sitemde bulunurken, eski asker Ahmet Uçar'ın anlattıkları duruşmaya damgasını vurdu. Çiller: BÇG sivillerle yürüdü Kimlik tespitinin yapılmasının ardından görüntülü kayıt sistemi kurularak müştekilerin ifadelerinin alınmasına başlandı. Mahkeme Başkanı, Tansu Çille...

İPİN HESABI

Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok.  Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal,  -Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş.  Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. -O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?" Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış. - Tamam, servetin yarısı senin, demişler. - Aman,demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha ka...

Böyle bir lideri tarih ender kayıt eder

Kur'an-ı Kerîm içkiyi yasaklamış ve haram olduğunu bildirmiştir: "Ey iman edenler! içki (hamr), kumar, dikili taşlar ve fal okları şevtanın işlerinden bir pisliktir."   (Mâide, 5/90). Ayette geçen  hamr  kelimesini fakihlerin çoğu aklı gideren bütün içkileri kapsamına aldığını söylemişlerdir. İslâm'dan önce ve İslâm'ın ilk devirlerinde, câhiliye Arapları içki içer ve bunu hayatın bir parçası gibi görürlerdi. İslâm beş şeyin korunmasına büyük önem vermiştir. Bunlar  akıl, sağlık, mal, ırz ve din dir. İçki içen kimse bu beş unsuru da koruyamaz duruma düşer. Amerika'da içki aleyhtarlarının kurduğu bir teşkilat yeryüzünde ilk defa içkiyi kimin yasakladığını araştırır. İlk yasağın Hz. Muhammed (s.a.s) tarafından ortaya konulduğu anlaşılınca O'nun hatırasına New York'ta  "Muhammed Çeşmesi"  adını verdikleri bir âbide yaptırırlar. (Yeşilay Dergisi, sy. 441, Ağustos 1970). Buradan sonrasi daha ilginc okumaya devam edelim

Kurtuluşun faturasını ödeyen adam

Beni, Milli Mücadeleyi açmak üzere bunca paşa arasından seçip Anadolu’ya gönderen Sultan Vahideddin’dir… Sultan Mehmed Vahideddin Han’ı, Sevr Antlaşmasını imzalamasından ötürü “Vatan Haini” olarak lanse edenler, lütfen bir zahmet Sevr Antlaşmasının üstüne baksınlar ve padişahın imzasını bulup bana da göstersinler. Gösteremezler çünkü yoktur. Çünkü; Sultan Vahideddin Han, Sevr paçavrasını imzalamamıştır. Bizim tarihimizde hain yoktur. Bir gün, Yıldız Sarayında Sultanın çalışma odasından başlayıp bütün sarayı saran meşhur yangın esnasında nöbetçilerden biri saraya bakar ve ağlar. Bu durumu gören Sultan Vahideddin Han nöbetçiye hitaben; “…Ne ağlıyorsun be adam benim memleketim yanıyor. Sarayım yanmış, evim yanmış ne ehemmiyeti var.” der. 6 Asır yaşayan Osmanlı İmparatorluğunun 36. ve son padişahı Sultan Mehmed Vahideddin Han, 4 Ocak 1861’de İstanbul’da doğdu. 16 Mayıs 1926’da San Remo’da Allah’ına kavuştu. 4 aylıkken, Babası Sultan Abdülmecid Han vefat etti, yetim kaldı, 5 yaşında anne...

Adı Emin Ersoy’dur. Merhum Akif’in oğlu

BİR DEVRİN MUHTEŞEM ŞAİRİNDEN BÖYLE İNTİKAM ALMIŞ OLDULAR..! Yıl 1966 sonları. Kapınıza bir adam gelir. Adı Emin Ersoy’dur. Merhum Akif’in oğlu. Bir öğle sonrası odamdayım. ”Sizi biri görmek istiyor” dediler. “Buyursun” dedim. İçeri tıraşı uzamış, üstü başı bakımsız yaşlıca, çelimsiz bir adam girdi. Hazırolu andıran bir duruş ve hafif bükük bir boyunla: ”Bendeniz Mehmet Akif’in oğluyum” dedi. Bir anda ne olduğumu şaşır...dım. Nasıl şaşırdım bilemezsiniz. Es ki bir dostluk havası yaratmak istercesine: ”Oooo buyurun buyurun, nasılsınız?” türünden bir yakınlık göstermeye çalıştım. O, tavrını bozmadı: “Rahatsız etmeyeyim. Sizden ufak bir yardım rica etmeye gelmiştim.” dedi. Gökler mi tepeme yıkıldı, yer mi yarıldı da, ben mi yerin dibine geçtim; doğrusu fena allak bullak oldum. Ve tek yapabileceğim şeyi yaptım, cüzdanımı çıkartıp uzattım. O, bükük boynuyla: ”Siz ne münasip görürseniz.” dedi. Cinnet cehennemlerinin tüm yıldırımları düşüyordu yüreğime. ”Durun bakalım neyimiz varmış” gibi...

Tarih Şaşırtıyor Çünkü Resmi Tarihin Dışını Çıkılıyor

YAKIN TARİH NİÇİN ŞAŞIRTIYOR? Tarih Şaşırtır mı? Aslında tarih şaşırtıcı değildir; çünkü tarih çoğunlukla tekerrürden ibarettir. Fakat son zamanlarda Türkiye’de tarih son derece şaşırtıcı olmaya başladı… Tarih Şaşırtıyor Çünkü Resmi Tarihin Dışını Çıkılıyor Çünkü Türkiye’de tarih gizli-saklı, devletin tekelinde bir alan olagelmiş. Devletin yazdığı ve dayattığı tarih sıkıcı ve yavan gelmiş kitleler için. Fakat son zamanlarda devletin tarih üzerindeki tasallutu ve tazallumu yavaş yavaş kalktığı için daha sivil ve daha gerçekçi tarih kitapları gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Böyle olduğu için de tarih şaşırtıcı olmaya başlamış; kitlelerin ilgi duyduğu bir alan haline gelmiştir… Türkiye'nin Yakın Tarihi Yavaş Yavaş Aydınlanıyor