Ana içeriğe atla

Harf İnkılabı

7 soruda Harf İnkılabı

84 yıl önce Arap elifbası yasaklandı, Latin alfabesine dayanan “yeni Türk harfleri” kabul edildi.
İnkılaplar içerisinde en radikali ve günlük hayat üzerinde en etkilisi olduğu halde yeterince tartışılmadı. Avram Galanti ve Fuat Köprülü gibi itiraza kalkanlar da kısa sürede muma çevrildiler.

Cemil Meriç’in dediği gibi 3 Kasım 1928’den itibaren kütüphaneler birer “tuğla yığını”na dönecek, 900 yıllık birikimin üzerinden asfalt geçirilecekti. Bir gün önce âlim olanlar ertesi gün ilkokula başlayan birer öğrenci haline gelecek, Mahir İz’in hatıralarında geçtiği üzere Latin harflerini kazara önceden öğrenmiş öğrenciler, hocalarının hocaları olacaklardı! Bu köklü değişimden etkilenmeyen ‘mutlu azınlık’ ise yabancı okullardan mezun olanlardı. Onlar yarışa bir adım önde başlayacak ve yeni oluşturulan bürokrasinin çekirdeğini oluşturacaklardı.

Harf İnkılabı birçok açıdan ‘benzersiz’ bir karardı. Ancak uzun bir süre tartışılamadı, bazı gerçekler tek yanlı olarak tahrif edildi. İnkılabın 50. yılında Türk Tarih Kurumu tarafından düzenlenen sempozyumda Ekrem Üçyiğit adlı tarih öğretmeni ‘Osmanlıcayı bazı çocuklarımıza olsun öğretmemiz gerekir’ deyince bir yuhalanmadığı kalmıştı.

Alfabe değişiklikleri milletlerin erken dönemleri dediğimiz ve henüz yazılı kültüre geçilmediği dönemlerde yapılmıştır. Türkler Göktürk ve Uygur alfabelerini alıp geliştirmişler, farklı coğrafyalarda oraya mahsus bir alfabeyi benimsedikleri de olmuştu. Arap alfabesine geçildikten sonra Türkler arasında iyi kötü bir alfabe birliği kurulmuş oldu. Aynı şey İngilizlerin Latin, Rusların Kiril alfabesine geçişlerinde görüldü.

Aşağıda sorular vesilesiyle Harf İnkılabı’na bazı farklı yaklaşımları dile getireceğim.

Soru 1:Harf İnkılabı Latin harfleri Türkçeye daha uygun olduğu için mi yapıldı?

Cevap 1:Her dil farklı seslere sahiptir. İnkılapçı mantıktan gidersek her dile uygun bir alfabe geliştirmemiz gerekir. Alfabe sunidir, dil tabii. Her dilin alfabeyle sorunları vardır ve mükemmel alfabe yoktur. Uyumsuzluklar ıslahatla halledilmeye çalışılır. Nitekim Fransızlar sonradan K ve W harflerini alarak alfabelerindeki harf sayısını 26’ya çıkarmışlardı.

Soru 2:Arap harfleri zordu, okuma yazma kolay öğrenilemiyordu deniliyor. Kolaylığın ilerlemeyle bir ilgisi var mıdır?

Cevap 2:Alfabenizin öğrenilmesi zor ise değiştirmezsiniz, ıslah edip ona göre bir öğretim sistemi tatbik edersiniz. Japonlar hâlâ dünyanın en sıkı eğitim sistemlerinden birine sahip olduklarından gurur duyarlar. Latin alfabesine göre öğrenilmesi zor olan dilleriyle Latin alfabesi kullanan birçok Avrupa ülkesinden fazla sanayileşmiş olmaları bunun kanıtıdır. Müslümanlar Arap alfabesiyle dünyanın en görkemli medeniyetlerinden birini inşa ederken aynı dönemde Latin alfabesi kullanan Avrupa karanlık çağda yaşıyordu. Demek ki keramet alfabede değil, onu kullananın maharetindedir.

Soru 3:“Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak” için yapılanlardan biri de Harf İnkılabı’ydı. Harfleri değiştirerek bu iş başarılabilir miydi?

Cevap 3:Bu da mantık dışı bir gerekçe, zira öyle olsaydı yarın Çin ‘muasır medeniyet seviyesi’ni oluşturdu diyelim, bu durumda ona yetişmek için Avrupa ve ABD Çin alfabesini mi benimseyecektir?

Soru 4:Harf İnkılabı’nın gerçek amacı neydi?

Cevap 4:Görünüşte bize pek çok gerekçe sunuluyor ama bunların iler tutar yanları yok. Ancak gerçek amacı fısıldayan birkaç ‘itirafçı’ mevcut. Yakup Kadri’nin şu sözü gibi: “Biz Latin alfabesiyle Batı camiasına arka kapılardan değil, ön kapıdan girme imkânını bulabildik.” Başbakan İnönü yıllar sonra “Harf İnkılabı’nın en büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. Türk milletini bir kültür âleminden bir başkasına nakletmiştir.” itirafında bulunmuştur. Alfabe değişiminin mimarlarından Ahmet Cevat Emre “Arap yazısıyla Batı kültürünü benimsemek imkânsızdı.” diye yazmıştır. Demek ki, gerçek amaç, Batı medeniyetine geçmekti, Osmanlı’yı, İslam’ı ve Kur’an’ı temsil eden bir yazıyla yollarına devam edemezlerdi.

Soru 5:Bizden başka Harf İnkılabı yapan ülkeler oldu mu?

Cevap 5:İşgalci Fransızların Haiti ve Vietnam’da yaptıkları gibi dışarıdan değil de kendi iradesiyle Harf İnkılabı’nı yapan 2 ülke var modern çağda. Biri biziz, diğeri İsrail. Ancak mühim bir farkla: Biz Arap yazısını geri bıraktırıyor diye terk ederken, İsrail, hemen bütün Yahudi vatandaşları Latin harflerini bildiği halde tersinden bir Harf İnkılabı yaptı ve 2 bin yıl önceki ölü ve öğretilmesi çok zor İbrani alfabesini diriltti. Eh, sofranıza koyduğunuz köpek balığı geni aşılanmış domatesin tohumlarını bu mürteci devletten aldığımıza göre pek de geriye gitmiş sayılmazlar değil mi?

Soru 6:Harf İnkılabı’nın ilham kaynakları nelerdir?

Cevap 6:1926 Bakü Kongresi gibi örnekler var ama 1927’de Filistin’de bir Yahudi’nin Latin harfleriyle ama İbranice yayımladığı kitabı görmezden gelemeyiz. İthamar Ben-Avi adlı bu Latin harfleri savunucusu, dindar Yahudilerce topa tutulmuş ve ilhamını Türklerden aldığı iddia edilmişti. Ben-Avi ise kendini şöyle savunmuştu: “Bu fikri ben Atatürk’ten almadım, aksine onun ilham kaynağı benim. 1911’de Kudüs’e geldiğinde Mustafa Kemal’e Osmanlı’nın geleceğinin Latin harflerinde yattığını anlatmıştım, o da ikna olmuştu. Hatta ‘Latin harflerinin şerefine’ diye beraber kadeh kaldırmıştık!”

Soru 7:Peki okur yazarlık arttı mı?

Cevap 7:Prof. Uygur Kocabaşoğlu’nun belirttiğine göre ilk hevesle Millet Mekteplerine 1 milyondan fazla kişi devam etmiş ama ancak bunun yarısı mezun olabilmişti! Harf İnkılabı’ndan önce 1 milyon okur yazarımız vardı. Bebekleri çıkardığımızda bu, Osmanlı’dan yüzde 19 gibi bir okur yazar nüfus devralındığını gösterir. 1935’e geldiğimizde ise 7 yılda 1,5 milyonluk bir artış gerçekleşmiş, sonraki yıllarda bu artışın hızı giderek yavaşlamıştır. Yani Atatürk’ün 1928’deki “1 ya da 2 yıl içinde herkes okur yazar olacaktır.” öngörüsü tutmamıştır.

Daha sorulacak çok soru ve verilecek cevap var ama başka sefere. Yahudi Avram Galanti, cevabımı özetlemiş nasıl olsa: “Arabi harfleri, terakkimize mani değildir!”

KAYNAK: Mustafa ARMAĞAN / ZAMAN 04 Kasım 2012, Pazar



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal...

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye d...