Ana içeriğe atla



Yavuz Bahadıroğlu : 18 Mart Zaferi’ni nasıl kazandık? Mutlaka dinleyin Fatihin Torunları

Çanakkale’de dünyanın en güçlü armadasıyla ve en eğitimli ordusuyla savaşan Osmanlı Devleti’nin parası var mıydı? Yoktu… Devlet o kadar fakirdi ki, savaşan askerlerine miğfer dağıtamıyor, bu yüzden binlerce askerimiz, İngiliz uçaklarından atılan çivi bombalarına canlı hedef olup şehâdet şerbetini içiyordu.
Peki bari devlet cephelerde savaşan askerin karnını doyurabiliyor muydu?.. Hayır, doyuramıyordu: Anadolu’nun dört yanından gelen gencecik vatan evlâtları kavrulmuş süpürge tohumu kemirerek savaşıyor, subaylarımız haftada bir çıkan sıcak çorbalarını bile, “Onlar güzel yemeklere alışkındır, biz nasıl olsa idare ederiz” diyerek, İngiliz esirlerine ikram ediyordu…

Askerlerin silâhları muntazam mıydı? Değildi: Müttefiklerin modern silahlarının yanında “çakaralmaz” denebilecek kadar eski silahlarla savaşıyorlardı…
İsterseniz resmi belgelerden bir döküm vereyim… Müttefiklerin elindeki savaş gemilerinin toplamı 250 bin tondu ve dünyanın en modern, en büyük zırhlılarıydı… Bizim ise elimizdeki gemilerin toplamı sadece 25 bin tondu… Üstelik bunlardan bir kısmı çoktan hurdaya ayrılması gerekecek kadar eskiydi.

Düşmanın 18 büyük zırhlısı, 24 denizaltısı, 13 torpido gemisi, 42 bombardıman ve keşif uçağı vardı… 506 topla mevzilerimize günde ortalama 23 bin mermi atıyorlardı.
Bizde çoğu eski ve demode olmak üzere sadece 150 top vardı ve bunlarla günde ortalama 370 mermi ancak atılabiliyordu. Top açığını kapatmak için, Mehmetçikler, köylerden soba boruları toplamış, mevzilere dikmiş, arada bir altında çalı-çırpı yakarak duman çıkarmalarını sağlamışlardı…

Dumanı tüten soba borularının, İngiliz zırhlılarından ateşlenmiş top gibi görünmesini ve bu sayede morallerinin biraz olsun bozulmasını sağlamaya çalışıyorlardı.
Düşman ise hem teknik açıdan, hem de silah, mühimmat, gıda ve giyecek açısından mükemmeldi. Buna rağmen yenilmeleri ne anlama geliyor?

Kahramanlık destanlarının, savaş menkıbelerinin, akıl almaz gizemde olayların İngiliz resmi belgelerine kadar girmiş olması nasıl izah edilmeli?
Gerçek şu ki, saldırganların her şeyi vardı, savunanların ise hemen hiçbir şeyi yoktu… Buna rağmen bu işi nasıl başardık?

Tarihi gerçekleri inkâr etmek suretiyle tarihe ve tarihi yapan kahramanlara sataşmak, yeni bir moda akım galiba… Önce Fatih Sultan Mehmed’i hedef aldılar: İçki içtiğini filan yazdılar. Ardından gemileri karadan yürüttüğünü inkâr etmeye kalktılar… Neredeyse, “Bizans hiç fethedilmedi, İstanbul sandığınız yer aslında daima Bizans’tır” diyeceklerdi: Ecdadın yürek vuruşuyla buluşamamış olanlardan her şey beklenir.

Tabii iddiaların aksi tek tek ispatlandı. Ama bu sefer de Ulubatlı Hasan’a sarktılar: Öyle birisinin yaşamadığını yazıp çizdiler…

Yani yiğitlerden bir yiğit, Bizans’ın böğrüne “Hamd Sancağı’nı dikmemiş miydi? Dikmişti. İşte o Ulubatlı Hasan’dı!

Çanakkale Zaferi’ne ilişkin olarak anlatılan kahramanlık destanları “efsane”den ibaretmiş…
Ochean, Seyit Onbaşı’nın sırtında taşıdığı 250 kiloluk top mermilerinden biriyle batmamış. Mermi “meçhul” bir yerden gelmiş…

Bir televizyon tartışması sırasında, “Seyit besmele ile topu ateşledi” dediğimde muhatabım allak-bullak olmuş, “Bir de hatim indirtseydiniz bari, o kargaşada insanın aklına besmele gelir mi?” diye “bilimsel” bir tepki göstermişti! Anında şu cevabı verdim: “Sizin gibi besmelesizler dışında, herkesin aklına gelir!”

Seyit’in, daha önce hiçbir idman yapmadan, 250 kilodan daha ağır top mermilerini nasıl taşıyıp namluya sürdüğünü “Besmelesiz beslemeler” açıklayabilirler mi?

“Besmele” çekmek, yani işe Allah’ın adıyla başlamak bu milletin kökü, kültürü, temeli, ruhu, mayasıdır. Düşman donanmasının medar-ı iftiharı Ochean Zırhlısı’nı batıran mermi de, abdestli ağızdan çıkmış “besmele” eşliğinde gönderilen mermidir.

Unutmayın: Ne kadar “Besmeleli insan” yetiştirirsek, o kadar “Ochean” batacaktır!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal...

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye d...