Ana içeriğe atla

New York’un simgesi olan Özgürlük Heykeli

Yalan Yazan Tarih utansın


Özgürlük Heykeli’ni Abdülaziz mi yaptırdı?


Müthiş haber: Biliyor musunuz, hani şu New York’un simgesi olan Özgürlük Heykeli var ya, onun parasını Sultan Abdülaziz ödemiş!24 Haziran 2004′te “Hürriyet” gazetesinde çıkan bu iddianın tarihî gerçeklerle en ufak bir alakası yoktu.

4 yıl sonra aynı gazetede, üstelik kaynak gösterme gereğini dahi duymadan Soner Yalçın’ın, Murat Bardakçı imzalı bu haberi nasıl apardığını geçen hafta yazmıştım. (İntihalcileri üniversitede hocaysa unvanlarını alıp sokağa atıyorlar ama gazetecilikte ödül üstüne ödül veriyorlar!)

Murat Bardakçı hakkında daha önce bir yazı yazmış (Zaman, 5 Nisan 2009) ve Osmanlıca belgeleri nasıl yanlış okuduğunu ortaya koymuştum. Söz Soner Yalçın’ın intihalde bulunduğu yazıdan açılınca Özgürlük Heykeli’yle ilgili yazısına değinmek şart oldu.
Yazının başında “Özgürlük Heykeli’nin parasını Sultan Abdülaziz ödemişti” deniliyor. Ancak birazdan öğreniyoruz ki, tamamını değil, “masraflarının büyük kısmını” ödemiş. Neyse diyorsunuz ama sona geldiğinizde gözlerinize inanamıyorsunuz: Meğer sadece “masrafların bir bölümü” Abdülaziz tarafından karşılanmış!
Tamamı, büyük bölümü ve bir bölümü arasındaki farkı siz düşünedurun, gerçek dışı bir haber karşısındayız. Yazıyı alıntılayan nice internet sitesinde “Özgürlük Heykeli’ni de biz yaptırdıysak kim oluyor şu Amerika dedikleri biçare!” efelenmeleri ve “Heykelimizi geri isteriz” haykırışları gırla gidiyor.
Doğruysa yazalım ve ecdadımızla elbette övünelim, o ayrı; ama olmayan bilgilerle, üstelik geçmişin üzerine bir hayal perdesi gererek insanları göz göre göre aldatmaya hayır dememiz gerektiğini düşünüyorum.

Özgürlük Heykeli, iç savaş sonrasında geliştirmek istediği dostluğun bir nişanesi olarak Fransa devleti ve halkı tarafından yaptırılmış ve Amerika Birleşik Devletleri’ne hediye edilmişti. Sadece burnunun uzunluğu 1,5 metreyi¸ toplam ağırlığı ise 225 tonu bulan bu muazzam boyutlardaki madeni heykelin maliyeti bizden kat be kat zengin olan Fransızları bile perişan etmişti. Halktan para toplaya toplaya iflahları kesilmiş, maliyetini denkleştirmek için yardım kampanyalarından tutun da lotarya düzenlemeye kadar başvurmadıkları yol kalmamıştı. O tarihlerde Paris’te de, New York’ta da en yüksek yapı özelliğine sahip bu Masonik simgelerle donanmış heykelin yapımı tam 10 yıl sürmüştü.
(Unutmayalım ki, 5 Ağustos 1884 günü yapılan kaidesinin temel atma törenini New York Büyük Locası’nın Üstad-ı Azamı Willam A. Brodie yönetmişti. Heykeltıraşı Bartholdi de, yapım işini organize eden Laboulaye da, kaidenin mimarı Richard Morris Hunt da Masondu. Bugün kaidesine Masonlarca çakılan bir plakette onun bu Masonik öyküsünü okumak mümkündür.)

Hafta sonları New York’ta çıkan bir Amerikan dergisinde, Paris’te yapımı süren heykel hakkında kapaktan bir haber. Solda Paris’te heykelin resmi açılış töreninden görünüş. Sağ üstte heykeltıraş Bartholdi’nin resmi. Alttaki kesitte ise heykelin omurgasındaki demir konstrüksiyon görülüyor.
Heykel fikir olarak ilk kez 1865′te bir akşam yemeğinde gündeme gelmiş, tamamlanıp yerine dikilmesi için ise tam 21 yıl geçmesi gerekmişti. İnşasına Paris’te 1875′te başlanmış, açılış töreni 1886′da yapılmıştı. Fransızlar ‘Hiç değilse kaidesini siz yapın’ demişlerdi Amerikalılara ama o bile 2 yılda ve binbir güçlükle toplanabilen yardımlarla tamamlanabilmişti. O kadar ki, yardım kampanyasına 1 cent yatıran çocukların isimleri bile Pulitzer’in “World” gazetesinde yayımlanıyordu. Gustave Eiffel ise Eyfel Kulesi’nden önceki başarısını onun omurgasında gerçekleştirecekti.
Dolayısıyla Özgürlük Heykeli iki kapitalist ve zengin ülkenin bile zorlandığı bir süreç sonunda tamamlanabilmişti. Abdülaziz’in ise Eylül 1986 fiyatlarıyla maliyeti 75 milyon doları bulan heykeli değil yaptırmak, mevcut dış borçlarını bile ödeyecek imkânı yoktu. Unutmayalım ki, Heykele başlandığı yıl olan 1875′te Osmanlı bütçesi 5 milyon liradan fazla açık vermiş ve hazine “Ramazan tahvilleri”yle iflasını ilan etmişti.
Lafı uzatmaya gerek yok belki ama yazıdaki hatalara da gözümüzü kapatamayız.
Güya Mısır Valisi Said Paşa Süveyş Kanalı’nın projesini 1854′te “Sultan Abdülaziz’in”(!) onayına sunmuş ve padişah onu tam 12 yıl boyunca oyalamış. Bir kere 1854′te Abdülaziz padişah değildi ki! O zamanki padişah, ağabeyi Abdülmecid’di. Abdülaziz’in padişah olması için 7 yıl geçmesi gerekecektir (geçen hafta 6 demiştim, bir ekleyin).
Güya Süveyş Kanalı’na dikilecek olan ve Abdülaziz’in bir kısım parasını ödediği heykelin yapımı bitmiş, halkın tepkisinden korkan Said Paşa vazgeçip onu Paris’te bir depoya attırmış (gökdelenlerle yarışan 46 metrelik heykeli alacak bir “depo” Paris’te ne arıyordu?).
Doğruların yanına bir sürü yanlış böyle giriyor demek ki.
Evet Bartholdi Said Paşa’ya bir heykel projesi sundu ama bizzat kendisi bile iki heykel arasındaki benzerliği inkâr etmiştir. (Klaus Kreiser’in “Muqarnas” dergisindeki makalesine bkz. Vol. 14, 1997.) İlk proje için biblo şeklinde bazı denemeler yapıldı ama hiçbir zaman hayata geçirilmedi. Zira ne Mısır’ın, ne de Osmanlı’nın gücü yeterdi bu büyük projenin gerçekleştirilmesine. Heykelin açılışının 25 Ekim’de yapıldığı türünden hataları ise geçiyorum (doğru tarih 28 Ekimdir).
Yazısının sonunda yazar pek yapmadığı bir şeyi yapıyor ve hepimize “Vay canına” dedirten kaynağını açıklıyor. Buna göre Mahmut Esat Ozan adlı birisinin “çalışması”nı kaynak olarak kullanmış. Kimmiş acaba Özgürlük Heykeli uzmanlarının bile bilmediğini bilen yazar? Hemen söyleyeyim: 2009′da ölen, ABD’ye yerleşmiş bir sinemacı.
Şaşırdınız ama gerçekten de kaynak diye sunulan ‘çalışma’, internette Amerika’daki Türklere yönelik hamaset kokan yazılarıyla meşhur bir sinemacının senaryosundan ibarettir.
Siz ne dersiniz bilmiyorum ama ben buna en hafif ifadesiyle tarihi ciddiye almamak diyorum.

24 Ekim 2010, Pazar

Mustafa ARMAĞAN.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal...

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye d...