Ana içeriğe atla

Nedir bu CEMAAT diğer adıyla HİZMET dünden bugüne Fethullah Gülen

Nedir bu CEMAAT diger adiyla HiZMET

Etkili bir yazı okumanızı tavsiye ederim

Türkiye ileride çok daha iyi analiz edilecek değişik bir zaman diliminden geçiyor! Birkaç yıl sonra bu dönemin filmleri, dizileri, şarkıları yapılacak. Kitapları yazılacak!

Ama şimdi hepimiz "neler olduğuna" kafa yoruyoruz!
Nereye gittiğimizi, finalde bizi neyin beklediğini bilen çok az!
Gelin isterseniz ortaya saçılan bunca TAPE arasında seyahatimizin SON DURAĞINA doğru gidelim...
Ama önce nereden gelindiğini hatırlayalım...
Öyle ya "SON ÇETE" denilen yapının serüvenini bilmeden geleceği okumak hiç kolay değil!


Fethullah Gülen, İzmir Kestanepazarı'nda doğdu!

Erzurumlu'ydu ama hareket, benim çocukluğumda CİNLİ KÖŞK olarak bildiğim semtte filizlenmişti! Gülen gerçekten İslam'ın peşinden giden ve eğitimin önemini kavramış bir isimdi!
Çok söylenmez ama ta başından beri DEVLETE SIZMAYI ilke edinmişti hareket! Bu amaçla başörtüsü çıkarılabilir, içki içilebilir, küpe takılabilir, kot giyilebilir, açık seçik kadın fotoğraflarının yer aldığı dergiler okunabilir, ateist arkadaşlıklar kurulabilir hatta dinle imanla ilgili sorulara kayıtsız kalınıp, yanlış cevaplar verilebilirdi!
Yani SIZMANIN önünde bir engel yoktu! Devlet peşlerinde olduğuna göre onlar da kılık değiştirebiliyordu!
Gülen, Kestanepazarı'ndaki hareketi Nurettin Veren, Abdullah Aymaz, İsmail Büyükçelebi, İlhan İşbilen, Ali Candan, Halil İbrahim Uçar, Mehmet Kadan, Kemalettin Özdemir, İsa Saraç, Necdet Başaran ve Zafer Ayvaz gibi isimlerle başlattı!


Türkiye'de en çok rastlanan EŞİTSİZLİK herkesin başına geldiği için hareket kısa zamanda serpildi! Okul ve eğitim ülkenin kanayan yarasıydı!
Cemaat eğitimdeki eşitsizliği bileğinin gücüyle kendi lehine çevirdi! Okullar, evler, hayatlarından vazgeçen abiler, ablalar ÇOCUK yetiştirmek için hizmet veriyordu! İNSANIN önemini iyi kavramışlardı! Devletin yapamadığını onlar yapıyor, hizmet suya atılan taşın yarattığı halkalar gibi gittikçe büyüyordu!
Onlar büyüdükçe şimdi ORTAK oldukları ortaya çıkan MERKEZ MEDYA ve arkalarındaki PATRONLAR ateş püskürüyordu!
Özellikle 28 ŞUBAT'ta bu tavan yapmıştı!
Öcalan, PKK lideri olarak Türkiye'ye teslim edilirken bir güç GÜLEN ve beraberindeki birkaç kişiyi PENSİLVANYA'ya çekiyordu! Aslında olay burada başlıyordu!


Çünkü manşetlerle saldıranların arkasındaki güç, ta o zamanlarda STV'ye reklam veriyordu! Büyük ihtimal Gülen ve ekibi bilmese de birileri kollarını açarak karşılamaya hazırdı!
Hem de Atlantik'in diğer ucunda!
Ama bir sorun vardı!
Fethullah Gülen giderek büyüyen yapıyı tek başına yönetebileceğini düşünüyordu! 140 ülkede okul açmak, öğretmen göndermek, ilişkileri kurup yeşertmek, para aktarmak, mali tablo oluşturmak, tayinleri ayarlamak gibi çok ama çok zor olan konuların bir TEK KİŞİ ile aşılması mümkün değildi!
Matematiğe aykırıydı!
Ama birileri ısrarla Amerika'da yaşamak zorunda kalan Gülen'e "Siz olmazsanız çökeriz!" mesajı veriyordu!
Oysa perde arkasından hareketin yüzde 20'sine bile Gülen'in el atması engelleniyordu! Yapı, çok az kişi bilse de Gülen'in fiilen elinden çıkmıştı! Ama başlangıçtaki amaçları devlete, millete hayırlı çocuklar yetiştirmek ve İslam'ın ışığından kopmadan ilerleyecek olan yapı, içlerine "girenleri" göremedi!
Birkaç kişi fark eder gibi olduysa da iş işten geçmişti artık!
Öcalan'ın verilip, Gülen'in alınması operasyondu! Nurettin Veren ile 56 gün TAKSİDE sabahlayan Gülen için aslında hiçbir tehlike yoktu! Etrafında oluşturulan hava tamamen yapaydı! O AKIL kaçmasını istedi, sonra da adres gösterdi!
Çünkü günü geldiğinde bilmeden ve istemeden de olsa KULLANILACAKTI!
Bu hiç değişmeyen kuraldı!
Aslında devletin çok önceleri hem Gülen'i, hem yapıyı uyarması gerekiyordu! Ama operasyonu anlayacak AKIL Ankara'da yoktu! 28 Şubat'ta yayınlanan KASETLERLE Gülen'in ülkeyi terk etmesi sağlandı!
Ülkeyle ve devletle ilişkisi kesildi! Artık aracılar ve şimdi ortaya çıkan telefon konuşmaları dışında başka iletişim yolu kalmıyordu!



Yollar tıkanınca cemaate SIZMALAR artıyordu! Bu da asla ve kat'a onların anlayamayacağı bir şekilde yapılıyordu!
Çünkü Gülen, toplam değeri 10 milyar doları bulan okulları ve nakit olarak dönen 3.5 milyar doları yönetebilecek biri değildi! İşi bu değildi!
Cemaate gönül veren herkes, değirmenin ceplerinden çıkanla döndüğünü zannederken, aslında paranın büyük kısmını, TÜRK bir PATRON ile New York'ta yaşayan büyük sermaye veriyordu!
PARA onlardan geldiği anda komuta onlara geçmişti! Artık BÜYÜK TÜRKİYE için yola çıkan hareket başkasının hizmetine girmişti! Ama yapının bunu içeriden görmesi hiç kolay değildi! Otomobilin içinde oturup tekere batan çiviyi görmek gibi bir şeydi bu! Pensilvanya'ya gelen ve dünyada sözü geçen işadamlarının bir anlamı olmalıydı! Ama göremediler! Anlamadılar!
Türkiye'ye dönemeyen Gülen, orada büyük saygı görüyordu!
Gerçekten randevu alınması mümkün olmayan PATRONLAR Gülen'in ayağına gidiyordu!
Gurur okşayıcı olan aslında tehlikenin ta kendisiydi!
Çünkü İNGİLİZLER'in yönettiği sermaye ve akıl, işgal edemedikleri yapılara sızar ve kontrol ederlerdi!
Cemaatin başına da gelen buydu!
İngiliz aklı Türkiye'de aradığı gücü yükselen cemaatte bulmuştu! Ona yapışıp yürüdüler! Parayı da hiç esirgemediler!
Ancak dolarları yağdıranlar günü gelince HİZMETİ yanlarında görmek isteyeceklerdi!


OSLO görüşmelerini sızdıran İngiltere ilk olarak HİZMETİ orada kullandı! 200 yıldır yönettikleri ORTADOĞU'nun TÜRKLER'e geri dönmemesi için Kürtler'le köprünün atılması şarttı! Denediler! KCK operasyonları, 7 Şubat MİT krizi gibi girişimler hep Türkiye'yi büyütmeye odaklanan HAKAN FİDAN'ı ve ona görevi veren Erdoğan'ı bitirmeye yönelikti!
İngiltere Ankara'dan rahatsız oluyor, ancak cemaat ERDOĞAN'ı bile alacağını umuyordu! Zaten Emre Taner, Afet Güneş ve Hakan Fidan, İLKER PAŞA gibi alınmış olsaydı Erdoğan'ın söyleyeceği hiçbir söz kalmayacaktı!
DİREKTEN dönüldü! Ama operasyonlar hız eksiltmedi! Gezi'de arka planda kalınsa da 17 Aralık'ta net olarak ortada olan cemaatin savcıları ve hakimleriydi! Bu ekip ULVİ bir şey yaptıklarına inanarak geliyordu!
Erdoğan gitmesi ve indirilmesi gereken bir unsurdu! Adeta yemin edilmişti!
Belli ki arkalarındaki güce verilen bir söz vardı! Ve o güç de "Yürüyün arkanızda biz varız!" diyordu!
New Yorklu patronların Pensilvanya'ya akması İSTANBUL'u harekete geçirmiş ve uçağına atlayan ünlü simalar ABD'ye gidip bağlılıklarını bildirir olmuştu! Özel jetlerin biri iniyor, biri kalkıyordu! Varoluşlarından beri LAİKÇİ ve KEMALİST olan İSTANBUL SERMAYESİ, İRTİCANIN KALESİ olarak gördükleri Gülen hareketi ile iç içeydi!



Paraysa para, destekse destek veriyordu!

Artık cemaat için de, İstanbul sermayesi için de geçer akçe PARA olmuştu! İdeolojiler kaldırılıp atılmış "PASTA nasıl paylaşılıra" gelinmişti!
Ve bu ittifak Erdoğan'ı götürüp yerine kendi isimlerini getireceğini sanmıştı!
İşte güç sarhoşluğu böyle bir şeydi!
Yanıldılar! Devlet kenetlendi! Ve düğmeye basıldı!
Gülen yanıbaşında görev yapanlardan bile haberdar değildi!
Günü gelince konuşulanlar ortaya çıkacaktı! Ama Erdoğan'ı indireceklerini düşündükleri için telefonda bile rahatça sohbet ediyorlardı!
Herkesi dinleyenler, birileri tarafından dinlenebileceklerini akıl edemiyordu!
Dünyadaki dengeyi ve gidişatı okuyamayan İstanbul sermayesi ile Gülen kolkola girdi! Devleti ele geçirmek için hamle yaptı!
Geri tepti!


Arkası da gelecek!
Tasfiyeler yaşanacak!
Sermayenin bir kısmı özür dileyip kendini affettirecek!
40 yıldır binbir emekle yürüyen cemaat ise maalesef tükenecek!
Kestanepazarı-Pensilvanya kader hattı!
Filmini çekseniz kimse inanmaz!
Ama gerçek bu!
Keşke böyle olmasaydı!

NOT: Cematte birinci hedef neden İran oldu! Bunu hizmete gönül verenlerden hiç düşünen oldu mu?

Kaynak:Takvim/Ergun Diler

Duzenleme yayin_Sitemiz Gönüllü yazarı 
M.Mustafa Öztürk  ALLAHcc senden razı olsun 




http://gercektarihdeposu.blogspot.com/p/arsiv.html


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal...

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye d...