Da Vinci Şifresi
isimli kitapta yazılı olanlar da ne ki? Tarihimiz o kitaptakilere rahmet
okutacak derecede karmaşık şifrelerle doludur
Bursa’daki Yeşil Cami’nin mihrabında altı asırdan buyana
duran, şimdilerde pek bir moda olan ‘Da Vinci Şifresi’ isimli kitapta
anlatılanları hatırlatan ve vaktiyle yapılmış büyük bir zulümden sözeden
şifreye benzer bir şiirden bahsetmiştim.
Yazdıklarımın gerek akademik, gerekse popüler çevrelerde
ilgiyle karşılandığını görünce aynı camide bulunan şifreye benzer iki şiiri daha
daha yazayım dedim. İlk örnekte devlet düşmanlarına belá okunuyor, diğerinde
ise Hazreti Muhammed’in hadisi bir satır ilávesi ile şiir haline getiriliyor.
Çözebilenler, çözsün!
Batı dünyasının gizli sembolleriyle ‘Da Vinci Şifresi’
isimli kitap sayesinde tanıştığımızı ama tarihimizin ve eski eserlerimizin
böyle çok sayıda şifreyle dolu olduğunu yazmıştım ve Çelebi Mehmed tarafından
yaptırılıp inşaatı 1419’da tamamlanan Bursa’daki Yeşil Cami’nin mihrabında
altı
asırdan buyana duran ufak bir çini panonun üzerindeki iki satırlık şiiri örnek
göstermiştim.
12. asırda yaşamış olan İranlı şair Sadi’nin ‘Gülistan’
isimli eserinden alınmış ve İslam dünyasında az kullanılan ‘noktasız girift’
yazı ile yazılmış olan Farsça beyitte ‘Zulmeden
kişi bu zulmü bana yaptığını sandı; bana yapılan zulüm geçip gitti ama vebáli
onun boynunda kaldı’ deniyordu. Mihrabın öbür tarafında bu sözlerin
yeraldığı çini panonun hizasındaki bir başka panoda da, mihrabın ‘Tebrizli
üstádların eseri’ olduğu yazılıydı.
Mihraptaki yazı, 1400’lü yılların ilk çeyreğinde Bursa’nın
unutulmayacak bir zulme şahit olduğunu göstermekteydi ama bu zulmün kim
tarafından, kime karşı ve nasıl olduğu hususunda bugün hiçbirşey bilmiyorduk.
FARSÇA BİLEN, ANLAR
Fars Edebiyatı’na áşina olan okuyucularımdan çok sayıda
e-mail aldım. Mihraptaki yazının sembol yahut şifre olmadığını ve ‘zálim’
sözüyle 1402’deki Ankara Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni büyük bir hezimete
uğratan Timur’un kastedildiğini söylüyorlardı.
Hayır! Mihrapta altı asırdan beri duran lánet, Timur’u değil,
bir başkasını hedef almaktadır. Bu konuyu yandaki kutuda anlatıyorum ve burada
aynı camide yine asırlardan beri varolan, şifreyi andıran ve kime hitaben
yazıldıkları konusunda bugüne kadar ciddi bir araştırma yapılmayan iki şiiri
daha gözler önüne sermek istiyorum:
İşte, ilk şiir:
Yeşil Cami’de, zulümden bahseden beyitlerin yazılı olduğu
mihrabın sağ ve sol tarafında bulunan oda şeklindeki bölümlerde hem kapıların,
hem de pencerelerin üzerindeki nefis çinilerde Farsça bir dörtlük yazılıdır:
‘İn imáret tá ebed ma’mur bád / Sáhibeş ber düşmanán mansur bád / Her ki in
dovlet neháhed páy-dár / Dáimá ender-cihán makhur bád’. Türkçesiyle ‘Bu imáret
sonsuza kadar mámur vaziyette kalsın, sahibi düşmanlarına karşı muzaffer olsun
ve bu devletin ayakta kalmasını istemeyen her kim varsa dünyada kahırlara
uğrasın’
Camiler o devirde sadece ibadet değil, aynı zamanda önemli
devlet işlerinin görüşüldüğü mekánlardı ve toplantı maksadıyla da
kullanılırlardı. Zamanın hükümdarının vezirleriyle camide biraraya geldiği
olur, camiler sosyal bir merkez kabul edilir ve buluşma, toplanma yeri olma
vazifesi görürlerdi. Şiirde camiden ibadetháne değil ‘imáret’ şeklinde
bahsedilmesinin sebebi de binanın bu özelliği idi.
Dolayısıyla kapılarla pencerelerin üzerine yazılmış olan ve
hem hükümdarın hem de camiye giren hemen herkesin gözünün önünde duran koskoca
harflerle vaktiyle devletin aleyhinde yapılan bir faaliyet hatırlatılıyor,
üstelik aynı işi yapmaya kalkışacak olanlar için ‘Allah belánızı versin!’ diye
beddualarda bulunuluyordu.
O devirde dünyanın en güzel çinilerine nakşolunacak derecede
hemen herşeyi etkilemiş olan devlet aleyhindeki bu faaliyet acaba ne idi ve
böyle bir işe kim kalkışmıştı? Bunları bugün maalesef bilemiyoruz.
Ve, Bursa’daki Yeşil Cami’de bulunan ve yine rahmetli
Abdülbaki Hoca’dan (Gölpınarlı) öğrendiğim son bir şifre daha:
HADİSTİ, ŞİİR OLDU
Camiiin bir yerinde, Hazreti Muhammed’in bir hadisinin
sonuna bir mısra iláve edilmiş, yani hadis, şiir haline getirilmiştir.
‘Cennet, cömerdlerin yurdudur’ anlamına gelen ‘El cennetu
dáru’l-ezkiyai’ şeklindeki hadis, aruzun ‘Mef’ulü mefáilün failün’ vezniyledir,
mısra olarak alınmış, hemen arkasına aynı vezinle ve o devrin Türkçe’si ile bir
başka mısra getirilmiştir: ‘Oda yakısarlar eşkiyayı’; yani ‘Kötülük edenleri,
áhırette ateşe atarlar’.
Ama bu yazının camiin neresinde olduğunu söylemeyeyim, merak
edenler arayıp bulsunlar!
Peygamberin sözünü şiir haline getirmek gibisinden pek
alışılmadık bir işin sebebinin ne olduğu ve ‘eşkiya’ sözüyle kimin kastedildiği
de yine bugünün bilinmezleri arasında ve bütün bunlar, Yeşil Cami’deki esrarın
sadece birkaçı...
‘Da Vinci Şifresi
isimli kitapta yazılı olanlar da ne ki? Tarihimiz o kitaptakilere rahmet
okutacak derecede karmaşık şifrelerle doludur’ demekte haksız mıyım?
Şifreleri Timur’a maletmeyin, çözmeye çalışın
YEŞİL Cami’nin mihrabında bulunan ve şifreyi andıran şiiri
geçen hafta yayınlamamdan sonra bu şiir hakkında çeşitli yorumlar yapıldı ve
‘zalim’ sözüyle Timur’un kastedildiği ileri sürüldü.
Bu yorumu yapanlardan biri, Uludağ Üniversitesi’nden Prof.
Dr. Mefail Hızlı idi. Hızlı, Anadolu Ajansı’na bir demeç verdi ve Yeşil
Cami’nin mihrabındaki beyitlerde geçen ‘zalim’ sözüyle, Yıldırım Bayezid’i
Ankara Savaşı’nda yenmiş ve Osmanlı birliğini yıkmış olan Timur’a hitaben
‘Senin zulmün işte geldi geçti biz camimizi yaptık’ diye seslenildiğini söyledi
(Hızlı’nın açıklamasındaki bozuk Türkçe bana değil, haberin dilini düzeltmemiş
olan AA’nın redaktörlerine aittir).
O dönemde yazılmış olan Osmanlı tarihlerini dikkatli bir
şekilde okuyanlar böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, yani mihraptaki yazıyla
Timur’un kastedilmeyeceğini gayet iyi bilirler.
Yıldırım Bayezid fetihler yapmış çok büyük bir askerdir ama
bir o kadar da sevilmeyen bir devlet adamıdır. Sevilmemesinin en büyük sebebi,
kendini beğenmişliği ve etrafındakilerin söylediklerine önem vermemesidir,
üstelik çok içmektedir.
YILDIRIM SEVİLMEZDİ
Hükümdarın bir başka tasarrufu yüzünden devrinin devlet
bürokrasisi, özellikle de derin devleti, Yıldırım’dan artık nefret eder hale
gelmiştir; zira Yıldırım Osmanlı Devleti’nin ilk merkez hazinesini kurmuş ve
bütün gelir kaynaklarını yeni hazineye aktarmıştır. Bu, akınlarda ve savaşlarda
elde edilen ganimetin artık askerler tarafından paylaşılamayacağı, doğrudan
doğruya devlete gideceği ve askerlerle akıncıların ganimetlerden sadece hisse
alabilecekleri anlamına gelir.
Timur da zalimdir, sevilmemektedir, özellikle Osmanlılar’a
Ankara Savaşı ile indirdiği darbe yüzünden bizde büyük nefrete uğramıştır ama
çok önemli bir başka özelliği vardır, Sünni bir hükümdardır. Aynı dinden ve
mezhepten olan bir hükümdarı kötülemek, geleneğimizde yoktur.
Unutmayalım! Uğradığımız büyük yenilgilerden pek
bahsetmemek, bu yenilgilerin üzerlerini örterek unutulmaya terketmek bizde çok
eski bir ádettir ve Ankara Savaşı’ndan sonra Osmanlı tarihçileri de bu ádete
uymuşlardır. O dönemde kaleme alınmış tarihlerde, Ankara Savaşı çok kısa
şekilde yeralmış ve sadece Timur’u değil, Yıldırım Bayezid’i de suçlayan
ifadeler kullanılmıştır.
MENDERES VALSİ
Biraz teknik olacak ama aslı 12. asırda yaşamış olan İranlı
şair Sadi’nin ‘Gülistan’ isimli eserinde bulunan mısralarla Yeşil Cami’nin
mihrabında yazılı olan şekil arasındaki bir farkı da hatırlatmam gerekiyor.
Her iki şiirde, şahıslar farklıdır. Mihrapta yazılı olan
‘Zulmeden kişi bu zulmü bana yaptığını sandı; bana yapılan zulüm geçip gitti
ama vebáli onun boynunda kaldı’ sözü, Sadi’nin Gülistan’ında ‘Zulmeden kişi
bize zulmettiğini sandı; bize yapılan zulüm geçip gitti ama vebáli onun
boynunda kaldı’ şeklindedir. Yani, Sadi’de bir kişi değil, bir grup konuşmakta
ve belli bir zulümden değil, yapılmış olan genel bir fenalıktan
sözedilmektedir.
Eskiden yazılmış şiirleri yahut şarkıları zamanın şartlarına
göre başka şekillerde okumak da eski ádetimizdir ve Muhlis Sabahaddin Bey’in
1920’lerde bestelediği ‘Hatırla ey peri o mes’ud geceyi’ diye başlayan meşhur
valsinin 27 Mayıs darbesinden sonra ‘Hatırla Menderes o meş’um geceyi’ diye
okunması da bunun örneklerindendir.
Dolayısıyla, Yeşil Cami’deki şifreyi andıran yazılarda
Timur’un kastedildiği gibi kolaylıklara kaçmayı bir tarafa bırakın ve işin
derinindeki başka mánáları araştırın! Mihrabın, Timur’un ülkesinden gelen
Tebrizliler’in eseri olduğunu da unutmayın...
Yazar : Murat BARDAKÇI (webarsiv.hurriyet.com.tr/2004)
Bursa Yeşil Camii http://gercektarihdeposu.blogspot.com |