Ana içeriğe atla

Osmanlı'da Kurban Bayramı


KURBAN BAYRAMINDA SARAY’DA YAPILAN MERASİMLER VE BAYRAM ALAYI

Padişahların bayramın birinci günü sabah namazını Peygamber Efendimizin (s.a.v) Hırkasının bulunduğu Topkapı Sarayının Hırka-i Saadet Dairesinde kılmaları adet idi. Burada Darüssaade Ağası ile Silahdar Ağa ve diğer Padişah yakınları ile ilk bayramlaşmasını yaptıktan sonra saltanat elbisesini giyer ve Saray İmamları ile Hekimbaşı da hünkarın bayramını orada tebrik ederlerdi. Padişahın hazırlanması esnasında Hazine Kethüdası ile diğer Saray Ağaları hünkâr tahtını getirip gerekli süslemelerini yaptıktan sonra Babüssaade önüne koyarlardı. Bu sırada Ayasofya Camiinde sabah namazını kılmış olan ve teşrifata katılacak kimseler Kubbealtı civarında toplanmış olurlardı. Merasim vaktinin geldiği, Silahdar Ağa vasıtasıyla hünkâra bildirilince Padişah bulunduğu yerden kalkıp önce arz odasına gelir biraz orada dinlenirdi. O sırada merasimin sonuna kadar kesmemek üzere mehter takımı çalmaya başlardı. Daha sonra hünkâr, Arz Odasından çıkıp tahtına oturur, bu arada Nakib ül Eşraf Efendi bir dua ile bayram merasimini açardı. Bu esnada Enderun Çavuşlarının “Aleyke avnullah” (Allahın yardımı seninle olsun), “Maşallah” bağırışları duyurulurdu. Buna alkış denilirdi. Yeniçeri ileri gelenleri ve erleri ise
kendilerine ayrılan yerlerde ocaklarının nizam tertiplerine göre hürmetkâr dururlardı. Merasim tertibatı bu suretle tamamlandıktan sonra Kapıcıbaşı ve bütün saray mensupları Mir-i Alem’den başlayarak tebrik merasimini yerine getirirlerdi. Bundan sonra verilen müsaade üzerine Sadrazam, önünde gümüş asası ile yürüyen Çavuşbaşı ile Kapıcılar Kethüdası refakatinde ve Sadrazama giydirilecek kürkü elinde taşıyan iki nefer Kapıcı Ayanı koltuğuna girdiği halde Padişahın huzuruna getirilirdi. Sadrazam Padişahın tam karşısına geldiği zaman diz çöküp el etek öper ve bundan sonra kalkıp tahtın sağ tarafında azametle duran Kızlar Ağasının önünde yerini alırdı. Sadrazamın huzura çıkışı sırasında da alay heyeti tarafından “Aleyke avnullah” (Allahın yardımı seninle olsun) tarzında alkış tutulurdu. Bundan sonra diğer Vezirler de Sadrazamın yaptığı merasimi “Aleyke avnullah” sesleri arasında tekrar ederlerdi. Vezirler merasimden çıktıktan sonra sıra ulema sınıfına gelirdi. İki baş kapıcı gümüş asalarını takarak Şeyhülislam Efendiyi Padişah huzuruna “Aleyke avnullah” sesleri arasında getirirlerdi. Sonra diğer Ulema ve Müderrisler huzura çıkar ve ardından teşrifat memurlarının gösterdikleri yerde dururlardı. Kanun gereğince Padişah da Sadrazam, Şeyhülislam ve Vezirlere ayağa kalkmak mecburiyetinde idi. Vükela ve devlet büyüklerine mahsus olan bu merasimden sonra Sipahi ve Silahtar ve Dört Bölük Ağaları ocakları halkı ile beraber tebrike katılıp giderlerdi. Bayram tebrikleri bu suretle geçtikten sonra bayram namazına gitmek üzere üstünü değiştirirdi.

Kurban bayramlarında Padişah için bayramın birinci günü sabahı, hünkârın merasimden saraya dönüşü sırasında arabadan (daha önceleri ise attan) inişinden sonra merasim ile 7 kurban kesilirdi. Padişahın binek taşına inmesini takiben orada bulunan hazine kethüdası ilerleyerek yanında getirdiği süslü kitabeli kurban duasını hünkâra gösterdikten sonra bir memura verip okutur, daha sonra Kethüda Bey sanatkârların yaptığı gümüşlü kadife mahfazalı üç süslü bıçak getirerek Padişaha gösterir ve hünkâr bu bıçaklardan birini alarak kurbanların kesilmesine memur edilen kimseye uzatırdı. Kurbanın kesiliş anında orada bulunmayan Padişah dairesine geçer ve bu esnada kurbanlar kesilip dağıtımı yapılırdı.

Osmanlı Padişahlarının bayram namazlarını kılmak için saraydan camiye gidiş ve dönüşleri sırasında yapılan merasime ise Bayram Alayı denilirdi. Gidilecek camiyi bayramdan önce Padişahın kendisi belirler ve bu genellikle Ayasofya veya Sultan Ahmed Camilerinden biri olurdu. Bayram sabahı Sadrazam ve Vezirler Ortakapı içine serilen halılara oturarak Padişahın haremden çıkmasını beklerlerdi. Padişah, gelip önceden özenle süslenmiş ata binince Kapıcıbaşılar, Çavuşbaşı, Mir-i alem, Çavuşlar ve Rikab-ı Hümayun Solakları dışındaki devlet ileri gelenleri de atlarına binerek Padişaha refaket ederlerdi. Bayram alayında yaya ve atlı olarak, Saray Hocaları, Kapıcıbaşı Ağaları, Defter Emini, Defterdarlar, Nişancı, Sadrazam Kethüdası, Vezirler, Yeniçeri Bölük Çorbacıları, Sadrazam, Kapıcılar Kethüdası, Mirahur Ağalar, Hasekiler, Peykler, Solaklar, Çuhadarlar, Silahtarağa, Başçuhadar, Darüssaade Ağası, Babüssaade Ağaları, Hazinedar Ağa ve Has Odalı Ağalar sıralanırlardı. Padişah Ortakapı’dan çıkınca Has fırın tarafındaki duvarın önünde dizilmiş olan çavuşlar alkışa başlarlar, Padişah da onları selamlardı. Padişah daha camiye varmadan evvel Hazinedar Başı camiye gidip, Padişahın namaz kılacağı yeri hazırlar, seccadesini yere serer ve mahfeli hümayunda buhur yakardı. Padişah camiye varınca çizmeleri çıkarılarak papuç giyer. Sadrazam yaya olarak burada Padişahı karşılar ve koltuğuna girip seccadesine kadar götürür ve sonra dönerek camide kendi seccadesinin serildiği yere giderdi. Namaz bitince Yeniçeri Ağası Yeniçerileri alarak Bab-ı Humayun ile Ortakapı arasına dizer ve Padişahı karşılamak için hazırlanırdı. Alay aynı düzen içinde saraya dönerdi. Sadrazam dahil alaydakiler Padişahı Ortakapı’ya kadar uğurlarlar, böylece bayram alayı sona ererdi.

Bayram alayından sonra Padişah Has Oda önüne konulan tahtına oturur, Enderun halkının tebriğini kabul ederdi. Önce Saray Kethüdası önde olduğu halde kapı oğlanları sırasıyla gelip etek öperler, onları müteakip Hazine ve Kiler Kethüdalarıyla seferlilerin Çamaşırcı Başısı başta olarak bu odadaki İç Oğlanları tebrik ederlerdi. Bu suretle ikinci Enderun tebriki bittikten sonra Padişah bu defa da has odadaki tahta oturur Musahib ve Nedimler gelip kendisini eğlendirilirlerken Kilerci Başının yemeğini yer ve helvahanede yapılan helvadan Sadrazam, Şeyhülislam ve Kazaskerlerle icap edenlere bohçalara bağlanmış tabaklarla helva yollardı.

Yemekten sonra Padişah Has Bahçeye iner, atıyla sahil kenarındaki Sultan Bayezid Köşküne gider orada kurulu olan tahtında İstanbul’da bulunan güreşçi zurbaz ve esnaf-ı hünerveranın gösterilerini seyrederdi.

15. yy’ dan itibaren şenlik düzeni belli bir protokol ve programa bağlanmıştır. Bayramlarda öğleden önce bayramlaşma, ikram, pişkeşlerin dağıtılması ve yemekle geçer, öğleden sonra da gösteriler yapılırdı. Büyük törenlerde geceleri de kandiller, mahyalar ve fişeklerle donanma düzenlenirdi. Öğleden sonraki gösterilerde çeşitli hünerler esnaf oyunları, dramatik oyunlar, sportif oyunlar yer alırdı.
http://gercektarihdeposu.blogspot.com

Sokaktan saraya Osmanlı'da Kurban Bayramı



 ZENGİNLER BAYRAMLARDA VERESİYE DEFTERİNİ  KAPATIRDI
Günümüzde 'Veresiye Defteri' olarak nitelendirilen ve Osmanlı Devleti'nin dünya medeniyetine kazandırdıkları arasında farklı bir yer taşıyan 'Zimem Defteri'ne de 'Zimem Defteri'ni bayramlarda alışveriş yapıldıktan sonra ödeme güçlüğü çekenlerin borçlarını toplumun zenginleri tarafından defterdeki belli sayfaların borçlarını miktarını bilmeden ödemeleri şeklinde açıkladı. Ödemeyi yapan kişilerin, haklarına razı bir şekilde o sayfalarda miktar neyse öderlerdi  "O dönemde bu durumu suiistimal edenler de çıkmış olabilir, ancak Osmanlı Devleti'nin temel dayanak noktasının adalet olması Osmanlı'nın uzun yaşamasını sağlamıştır." diye konuştu.
http://gercektarihdeposu.blogspot.com

Sokaktan saraya Osmanlı'da Kurban Bayramı


SARAYDAN BAYRAM TEMBİHNAMESİ
Osmanlı'da padişahın bayram öncesinde bir tembihname yayınlanır, köylere kadar iletilen bu belgenin bayram süresince ülkede yapılacak düzenlemeleri, güzellikleri, temizlikleri içerirdiğin

Bayram'dan önce konaklarda, evlerde ve saraylarda mutlaka bir temizlik başlardığı, "Her yerde bir temizlik başlıyor. Hatta bayramlarda toplum ahlakını bozmayacak şekilde nasıl hareket edileceğine ve görevlilerin bunu nasıl sağlayacağı yer alıyor bu tembihnamede. Her Osmanlı ailesinde evlerde bayram temizliği başlıyor. Dolaplardan yeni elbiseler çıkarılırdı. Bu nedenle bayrama toplu bir hazırlık ruhu yakalanırdı. Çeşmeler, sokaklar, konaklar elden geçiriliyor. Yani bu temizlik sadece haneye ait değil, çarşıya pazara da sirayet ediyor. Çarşıda pazarda satılan malların daha temiz olması söz konusu oluyordu.

http://gercektarihdeposu.blogspot.com

Sokaktan saraya Osmanlı'da Kurban Bayramı




http://gercektarihdeposu.blogspot.com

Osmanlı'da Kurban Bayramı


Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh