Ana içeriğe atla

İSTANBULİYE'NİN (İSTANBULLU KIZIN) ÖYKÜSÜ

LİBYA ÇÖLLERİNDE ANLATILAN İSTANBULİYE'NİN (İSTANBULLU KIZIN) ÖYKÜSÜ 

Uzaklık kavramı ile nerdeyse eşdeğer olarak kullanılan “Fizan” bir hayal ülkesi olmaktan ziyade Trablusgarp Eyaleti’nin en güney noktasında, ulaşılması güç çöllerle kaplı bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. 1900'lerin başlarında bir Osmanlı subayı olarak bölgede görevli bulunan Camii Bey hatıralarını anlattığı kitabında (Son Osmanlı Afrikasında Hayat) Sahra’nın derinliklerine doğru yaptığı ve haftalarca süren yolculuklarda çöl hayatı ve çöl insanları hakkında gözlemlerde bulunur, ilgi çekici onlarca gerçek olaydan bahseder.

Bunlardan biri de Bedeviler tarafından bu uzun çöl yolculukları sırasında dilden dile aktararak anlatıkları İstanbullu bir kızın hikayesidir.

Rivayet odur ki, Fizan’a gitmekte olan bir Osmanlı Mektupçusunun kızı, Hammade mevkiindeki son gece yürüyüşünde kafileden kaybolur. Çölde ilerlerken devesinin yolunu değiştirmiş olduğu sabah anlaşılınca zavallı annesi feryada başlar. 



Zira çölde kaybolmak herhangi bir yerde kaybolmaya benzemez. Sahra’nın derinliklerinde ilerlerken yolunu şaşıran, kaybolan ve bir daha kendisinden haber alınamayan o kadar çok insan vardır ki..! Hatta çölün yüzünde görünen birçok taş yığını çölde can vermiş insanların mezarlarıdır. Ürkütücü insan kemikleriyle de karşılaşmak mümkündür.

Mektupçu baba da Bedevilerin yakasına yapışır ve onlardan kızını bulmalarını ister. Bedeviler üzüntü içinde birbirine bakınırlar. Yapacakları çok fazla bir şey yoktur. Çünkü Hammade’nin sert toprağında develer iz bırakmadan yol alır. Ve kaybolan bir deveyi bulmak neredeyse imkansızdır. Yine de sağa sola koşarak telaş içinde deveyi ararlar. Kızgın çöl güneşi yükselmeden deveyi bulmak isterler.

Zaman su gibi akıp geçer, zemin iyiden iyiye ısınır, çölün yüzeyindeki cisimler büyümeye ve mesafeler kısalmaya başlar. Bir müddet sonra deveciler ufukta kırmızı renkte bir nokta görürler ve hemen o tarafa doğru koşarlar. Ve bir müddet yol aldıktan sonra o kırmızı noktanın İstanbullu kızın battaniyesi olduğunu anlarlar.

İstanbuliye (İstanbullu Kız) sabaha karşı sehharesi üzerinde uyandığında kendisini ıssız bir çölün ortasında yapayalnız bulur. Ancak hiç telaşlanmaz ve bir bedevi gibi devesini hemen çökeltir. Onu dizinden bağlar. Gece örtündüğü kırmızı battaniyesini sehharenin yan direklerinden birine bayrak gibi asar. Böylece kırmızı battaniye çok uzaklardan görünerek onun hayatını kurtarır.

Hammade’de kaybolanlar genelde ölüm korkusuyla yerlerinde duramayıp çölün içerisine dalarlar. Ve bu nedenle kaybolan birini bulmak neredeyse imkansızdır. Ama İstanbuliye’nin yalnızlık ve ölümden korkmadan ve telaş etmeden aldığı tedbirlerle gösterdiği tevekkül Bedevilerin gözünde kızı bir efsane haline getirir.. Bu olay dilden dile aktarılır.. Onun hikayesi kervanların bu uzun çöl yolculuklarındaki dinlenme saatlerinde yapılan sohbetlerin vazgeçilmez hikayelerden biridir artık..

Osmanlı Devleti’nin Afrika kıtasındaki dört yüz yıllık varlığı her biri ayrı güzelliklere kapı açan binlerce insan hikayeleri barındırmaktadır. Yıpranmış, un ufak olmuş tarih kayıtları arasındaki bu tür yaşanmış olaylar gün ışığına çıktıkça tarihimizin ruhları ve kalpleri okşayan yönünü daha iyi tanıma fırsatı yakalamış olacağız.. Kısacası kendimizi bu hikayelerde buldukça bu hikayelerle kendimizi de bulmuş olacağız..


İSTANBULİYE'NİN (İSTANBULLU KIZIN) ÖYKÜSÜ
http://gercektarihdeposu.blogspot.com

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal...

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye d...