Kur'ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed (sav)'in üstün ahlaki kişiliğine, insani erdemlerine temas ettiği halde, O'nun fiziki özelliklerine, giyim kuşamına, yeme-içmesine, dünyevi becerilerine temas etmemiştir.
İslam dininin Kur'an'dan sonraki temel kaynağı olan "sünnet", bu dini tebliğ eden Hz. Muhammed (sav)'in dini ve ahlaki örnekliğini ifade eden bir kavramdır. Allah Rasûlü (sav)'nün bu örnekliğinin farklı görüntülerini dikkate alan İslam alimleri sünneti, kavli (sözlü), fiili (uygulamalı) ve takriri (onaylı) olarak üçe ayırmışlardır. Birincisi, Hz. Peygamber'in sözlü açıklamalarını, ikincisi, eylem ve uygulamalarını, üçüncüsü de, onay verdiği tutum ve davranışları ifade etmektedir.
Cenab-ı Hak, biz müminlere Peygamber'imize inanıp itaat etmelerini ve O'nu örnek almalarını emretmiş [1], Peygamber'inden de Kur'ân'ı insanlara açıklamasını istemiştir.[2] Ayrıca, "güzel bir ahlak sahibi olduğunu'[3] bildirdiği elçisinin hangi yönden örnek alınması gerektiğine işaret etmiştir.
Dini hükümlerin kaynağı olması bakımından sünnet İslam bilginlerince üç şekilde ele alınmıştır:
1- Kur'ân doğrultusunda hükümler getiren sünnet
2- Kur'ân'daki bazı ayetleri açıklayan sünnet.
3- Kur'ân'da bulunmayan yeni hükümler koyan sünnet. İslam kaynaklarında yüzlerce örneğine rastlanabilecek bu üç kategorideki nebevi öğreti dikkate alınmadan İslam dininin doğru anlaşılması ve hayata geçirilmesi mümkün değildir. O yüzden sünnet, Kur'ân'dan ayrı düşünülemeyecek önemli bir kaynaktır.
İslam alimleri. Hz. Peygamber'in söz ve eylemlerini, dini ve dünyevi olmak üzere iki temel ayrıma tabi tutmuşlardır. Buna göre, Hz. Peygamber'in dinle ilgili söz, eylem ve davranışları müminleri bağlayıcı kabul edilmiş, dünyevi tutum ve davranışları bağlayıcı sayılmamıştır. Burada dini-dünyevi ayrımı, Hz. Peygamber'in söz ve eylemlerinin kaynak ve niteliğini anlamak için yapılmıştır. Yani, Hz. Muhammed (sav)'in bir eyleminin kaynağı, vahye mi yoksa kendi bilgi ve tecrübesine mi da- yanmaktadır? Bu eylem, dinin inanç, ibadet alanıyla veya diğer kurallarından biriyle mi ilgilidir yoksa birey veya toplumla ilgili rutin bir insani davranış mıdır? Aslında İslam dinine göre, insanın bütün söz, eylem ve tutumlarının dini bir değeri vardır. Yani dinin değerlendirmesi dışında kalan herhangi bir insan faaliyeti söz konusu değildir. Dinin amacı, insanın dünya-ahiret mutluluğunu sağlamak olduğuna göre, bütün insani eylemlerin iyi kötü, doğru yanlış, güzel çirkin, günah sevap, helal haram vb. gibi dini değerlendirmelere tabi tutulması doğaldır. Ancak kendisine itaat edilmesi ve örnek alınması Allah tarafından emredilen bir peygamber, hangi yönüyle örnek alınacak ve insanlara model olacaktır?
Kur'ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed (sav)'in üstün ahlaki kişiliğine, insani erdemlerine temas ettiği halde, O'nun fiziki özelliklerine, giyim kuşamına, yeme-içmesine, dünyevi becerilerine temas etmemiştir. Örneğin, Kur'ân-ı Kerîm'de O'nun "yüce bir ahlak sahibi olduğu" [4], "müminlere karşı şefkatli ve merhametli olduğu” [5], "utangaç olduğu” [6], "nazik ve yumuşak kalpli olduğu” [7] ifade edilmiş, ancak beşeri faaliyetlerine fazla değinilmemiştir. Kur'ân-ı Kerîm, O'na itaat edilmesini isterken peygamberlik misyonuna, örnek gösterirken de ahlaki meziyetlerine dikkat çekmiştir. Bu durumda, Hz. Muhammed (sav)'in söz ve eylemlerinin bağlayıcılık yönü, O'nun peygamberlik görevi ve ahlaki kişiliğiyle yakından ilgilidir.
İnsanlar için güzel bir örnek olduğu Allah tarafından bildirilen [8] "Hz. Muhammed (sav) söz, eylem ve davranışlarıyla, tebliğ ettiği dinin ilkelerini müminlere açıklamış, böylece kendisine verilen elçilik görevini hakkıyla yerine getirmiştir. Ancak O'na tabi olan müminler, onu nasıl ve ne şekilde örnek alacaklarını tam olarak anlayabilmişler midir? Tarih boyunca ortaya çıkan farklı tutum ve davranışlar bu konuda bir zihin karışıklığının bulunduğunu göstermektedir.
Evrensel bir dinin peygamberi olan Hz. Muhammed (sav)'in mesajı ve örnekliği de evrenseldir. Sadece kendi dönemindeki muhataplarıyla sınırlı olmayan bu örnekliği kıyamete kadar sürekli kılabilmenin yolu Allah Rasûlü (sav)'nü nasıl örnek alacağımızı bilmekten geçer. Dolayısıyla bu noktada örnek almakla taklit etmek arasındaki farka dikkat çekmek gerekmektedir.
Örnek almak, bilinçli bir faaliyettir. Örnek alan kişi, örnek alacağı obje ya da davranışı niçin örnek alması gerektiği bilinciyle hareket eder. Onda örnek alınması gerekli olan özellikler ve nitelikler bulunduğunu ve bunları benimsemesi halinde kendisi için faydalı olacağını düşünür. Taklit ise genellikle bilinçsiz bir davranıştır. Kişi çoğu kez taklit ettiği şeyi ya da kimseyi, niçin taklit ettiğinin ayırdında değildir. Dilimize yerleşen "koru körüne taklit etmek" deyimi, bu durumu güzel açıklamaktadır. İnsan, bazen belirli bir amaç için bilerek isteyerek bir şeyi taklit edebilir. Örneğin bir kişinin sanatçıları veya siyasetçileri taklit etmesi böyledir. Ancak bu taklit geçici ve sınırlı olduğu gibi insan üzerinde önemli bir etki bırakmaz. O halde örnek almak ile taklit etmek arasındaki farkları şöyle sıralayabiliriz:
Hz. Peygamber'in birçok konuda ashabıyla istişare ederek bundan çıkan sonuca göre hareket etmesi de kendisinin körü körüne taklit edilmesini istemediğini ortaya koymaktadır.
Örnek almak her zaman bilinçli ve istemli bir davranıştır. Taklit de bu bilinç ve istem çoğu zaman bulunmaz ve kişi neyi niçin taklit ettiğinin bilincinde olmaz. Taklit, delilini, kaynağını, dayanağını ve amacını araştırıp öğrenmeksizin bir görüş veya davranışı aynen tekrarlamaktır. Hâlbuki örnek almak; amacını, delilini ve kaynağını bilerek bir görüş veya davranışı izlemek ve model almaktır.
Örnek almada örnek alınan davranışın benimsenerek içselleştirilmesi amaçlanırken taklit etme de böyle bir amaç yoktur. Başka bir deyişle, örnek almak öze ilişkin bir faaliyetken taklit etmek şekilsel ve biçimsel bir eylemdir. Örnek alınan obje değişse bile örnek alma faaliyeti örnek almaya elverişli şeyler olduğu sürece bir süreklilik arz eder. Hâlbuki genellikle bilinçsiz bir faaliyet olan taklidin objesi ve konusu değiştiğinde, taklit eden taklidine son verir ya da değişimin farkında olmazsa taklit etmeye devam eder.
Örnek almak, insanın kişilik ve davranışlarda ciddi ve kalıcı değişimlere yol açar. Taklit ise kişinin sadece davranışlarında yüzeysel ve biçimsel bir değişim doğurur. Hz. Peygamber'in sünnetini doğru anlamak ve O'nun örnekliğini iyi kavrayabilmek için taklit ile örnek alma arasındaki bu farkların dikkate alınması kaçınılmazdır. Çünkü Kur'an-ı Kerim bizden Hz. Muhammed (sav)'i taklit etmemizi değil, örnek almamızı istemektedir.
Hz. Peygamber'in birçok konuda ashabıyla istişare ederek bundan çıkan sonuca göre hareket etmesi de kendisinin körü körüne taklit edilmesini istemediğini ortaya koymaktadır. Bedir Savaşı'nda Müslüman askerlerin mevziinin değiştirilmesi örneğinde görüldüğü gibi [9] bazen Peygamberimiz, onlardan gelen bir uyarıyı dikkate almış, kendi istemediği halde arkadaşlarının arzusu üzerine Uhud Savaşı’nda düşmanı şehir dışında karşılamıştır. [10]Hendek Savaşı’nda Medine'nin hurmalarının yarısı karşılığında kuşatmayı kaldırmaları için Gatafan kabilesiyle anlaşma yapmak isteğine kar çıkan ashabının bu tutumuna saygı göster anlaşmadan vazgeçmiştir. [11]
Hem Kur'ân-ı Kerîm hem de Hz. Peygamber'in tatbikatından anlıyoruz ki, dinde taklit hoş karşılanmamış, bunun yerine bilerek anlayarak, düşünerek, ibret alarak dinin hükümlerine uyulması istenmiştir. Bu yüzden inanç alanında bile taklidi iman yerine tahkiki (araştırmaya dayalı iman) tavsiye edilmiştir. Taklit ancak ibadetlerin şekli boyutunda söz konusu olabilir. Örneğin; namazın kılınışı, haccın eda edilişi ancak Hz. Peygamber'in uygulaması izlenerek öğrenilebilir. Nitekim bu konuda kendisi de, "Beni namaz kılarken gördüğünüz gibi kılınız” [12] buyurmuştur. İbadetlerin şekli boyutu akılla, mantıki çıkarımla kıyasla tespit edilemeyeceği için bu konuda sınırlı bir taklit söz konusudur. Ancak bunların hikmetleri ve amaçları da akılla kavranmak durumundadır. Hz. Peygamber'in örnekliğini günümüzde yaşanır kılabilmek ve sonraki nesillere de canlı bir şekilde aktarabilmek için O'nun söz ve davranışlarının arkasında yatan amaçları iyi tespit etmeli ve onu niçin örnek aldığımızın bilincinde olmalıyız.
Sonuç itibariyle söyleyecek olursak; Hz. Peygamber'in örnekliğini her zaman ve zeminde yaşatabilmek ve canlı tutabilmek için onu ve insanlığa sunduğu mesajı doğru ve sağlıklı bir şekilde anlamak zorundayız. Bunun için şekilden çok öze, araçtan çok amaca, görünüşten çok maksada önem vermeli, Hz. Peygamber'in iman ve amel-i salih temelinde inşa etmek istediği ahlaklı bir toplum idealine ulaşmak için elimizden gelen çabayı göstermeliyiz. Görevini başarıyla tamamladığını ashabına tasdik ettiren ve buna Yaratıcısını şahit tutan bir Peygamber'in ümmeti olan bizlerin görevi de, O'nun bize bıraktığı İslam emanetini en iyi şekilde korumak ve bu dini en güzel şekilde temsil etmeye çalışmaktır.
[1] Bkz. Al-i İmran, 3/31-32; Nisa, 4/13-14, 59, 64, 80; Ahzab, 33/21.
[2] Nahl, 16/44.
[3] Kalem, 68/4.
[4] Kalem, 68/4.
[5] Tevbe,9/128.
[6] Ahzab,33/53.
[7] Al-i İmran, 3/159.
[8] Ahzab,33/21.
[9] İbn Hişam, es-Siretu'n-Nebeviyye, Kahire 1974, I/620.
[10] a.g.e., II/63.
[11] a.g.e., III/223.
[12] Buhari, Ezan, 18.
Yorumlar