Ana içeriğe atla

OSMANLI'DA Harem!


Gerçek Harem!

Haremin asıl kapısı ve üzerinde Kur'an ayeti. Düşünmek gerekmezmidir ki; girişine Kur'an ayetlerinin ilgili olanları yazılan böyle bir evde Kur'an'ın reddettiği kadın alemlerinin yapılması mümkün mü? Maalesef bu ayetleri aşk şiirleri diye anlatan bazı turist rehberleri ve hatta turistlere verilen rehber kitaplar bulunmaktadır. Halbuki yabancı seyyah ve yazarlar da hareme dinen girişi meşru kabul edilen erkeklerin dışında kimsenin alınmadığını hatıralarında nakletmektedirler.
Bu duvardaki levhalardan büyüğünün üzerinde asıl hareme aileden olan erkeklerin dışında kimsenin izinsiz giremeyeceğine dair şer'i hükmü ifade eden ayet-i kerime yer almaktadır: "Ey iman edenler! Evleriniz dışındaki evlere izin istemeden ve orada sâkin olanlara selam vermeden girmeyiniz. Böyle hareketleriniz sizin için daha hayırlıdır." (Nur Suresi, Ayet 77)


KAYNAK;
Ahmet Akgündüz
(Osmanlı'da Harem, Timaş Yayınları,
İstanbul, 2007, Sayfa: 94)




Sırlarla dolu bir mekan: Harem Dairesi

İstanbul'u ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin merakla gezdikleri Topkapı Sarayı Müzesi'nin, “sırlarla dolu mekanı” olarak dikkati çeken “Harem Dairesi”, eğitim kurumu olarak da faaliyet gösteriyordu.

Harem Bölümü Sorumlusu Doç. Dr. Canan Cimilli, “Harem”in, aslında sanıldığının aksine bir eğlence yeri değil, bir eğitim kurumu olduğunu bildirdi.

Cimilli'nin verdiği bilgilere göre, “Dokunulmaz”, “gizlilik” ve “mahremiyet” anlamına gelen Arapça bir kelime ile adlandırılan “Harem”, sadece İslam devletlerinde ve Osmanlı'da değil, Asur ve Bizans saraylarında da bulunurdu. Padişahın, devlet yönetimiyle ilgili mekanlardan ayrı olarak özenle korunan aile yaşantısının gereği olarak oluşturulan haremde, sultanın annesi, kız kardeşleri ve eşlerinden oluşan ailesi yaşamaktaydı.
Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1478 yılında Topkapı Sarayı tamamlandığında, burada “Harem-i Duhteran” denilen küçük bir harem oluşturuldu. Belli bir süre padişahlar aileleriyle Beyazıt'taki eski sarayda kalıyor, ancak yönetimle ilgili konuları görüşmek üzere Topkapı Sarayı'na geliyorlardı.
Bazı kaynaklarda Kanuni Sultan Süleyman'ın eşleri Gülfem Hatun ve Hürrem Sultan ile birlikte zaman zaman bu sarayı kullandıkları yer alsa da asıl harem yerleşimi 3. Murad'ın annesi Nurbanu Hatun döneminde oldu. Bundan sonra 234 yıl boyunca 14 valide sultan Topkapı Sarayı Haremi'nde yaşadı.
Valide Sultanın her biri farklı görevlerde bulunan yüzlerce hizmetçisi de haremde yaşardı. Haremde yaşayan kadınların sayısı dönem dönem değişirdi. 2. Selim döneminde eski saraydaki harem sakinleriyle haremde yaşayanların sayısının 1200'e kadar ulaştığı olurdu.
Büyüklü küçüklü yaklaşık 400 odanın yer aldığı harem, burada yaşayanların sayısı padişah ve validelerinin isteğine göre, 16. yüzyıldan 19. yüzyılın sonuna kadar sarayın bulunduğu tepeden Sarayburnu sahiline doğru yeni bölümler eklenmesiyle genişledi.
“Çok gizli bir yer” olan harem için tarihçi Tursun bey, “Eğer güneş, Farsçada aldığı sıfatıyla erkek olsaydı, onun bile kesinlikle içeri girmesine izin verilmezdi” demişti.

DİKİŞTEN MÜZİĞE EĞİTİM

Osmanlı'da sarayda iç örgütlenme ve burada bulunan üniversite seviyesindeki yüksek okul olan “Enderun”un karşılığı olan haremde, kadınlar nasıl davranmaları gerektiğini öğrenir, özellikle müzik konusunda eğitim alırlardı. Baş kahyanın denetimindeki kadınlar, dikiş dikmesini, Türk müziği aletlerini çalmayı öğrenirlerdi. Hatta Türk müziğinin önemli bestekarlarından Leyla Saz ve Dilhayat Kalfa haremden çıkmıştı.

Cimilli'nin verdiği bilgilere göre, harem sanılanın aksine bir eğitim kurumuydu. 'Haremde yaşayan kadınlar çok küçük yaşlarda buraya gelirdi. Kırım, Rusya ve Çerkezistan başta olmak üzere buraya gelen kızlar, sarayda eğitim alır, 9 yıl hizmetten sonra “Itıkname” denilen özgürlük belgeleri ile güzel bir çeyiz alarak saraydan ayrılabilirlerdi.
Bunların içerisinde çok az kişi “padişahın eşi” olma sıfatını kazanabiliyordu. Zaten aile yaşantısı gereği bunların büyük bir kısmı padişahı göremiyor, bir kısmı hizmetli olarak çeşitli hizmetlerde çalışıyorlardı. Bunlar saraya ilk geldiklerinde kendilerine farklı isimler veriliyordu. Kendilerine İslam geleneğinde yaşamanın kuralları öğretiliyor, buna göre kişilikleri ve zarafetlerine göre Şehnaz, Gülnaz, Nazgül ve Şeminur gibi güzel isimler verilirdi. Bunlar arasında dikkat çeken Nakşidil Sultan'ın ismi de “gönüller süsü” anlamına geliyor.
Padişahın gözdesi olmayanlar ise evlenmek isterlerse saraydaki uygun kişilerle evlendirilirlerdi. Ellerine her ay 9-30 akçe gibi bir maaş verilirdi.
Farklı işleve sahip mekanlardan oluşan haremde camiler de bulunuyor. Harem sakinleri, namazlarını burada kılıyorlardı. Harem içerisinde geniş bahçeler dikkati çekiyor. Buralarda kimi kadınlar nakışla uğraşırlardı. Bunların arasında nargilelerin içildiği kahve geleneği de bulunuyordu. 3. Selim döneminde kadınlar, biraz daha rahat bir yaşantıya kavuştu ve alışveriş yapabiliyorlardı.
Örneğin, beyaz giysiler giyilen Hıdrellez günü için saray dışından elbiseler getirebildikleri biliniyor.

DUVARLARDAKİ CARİYE FISILTILARI

Haremdeki kızlar, “ağızlarının sıkı olması, haremdeki hayat ile ilgili hiçbir bilgiyi dışarıya anlatmamalarıyla” ün kazanmışlardı. Ancak harem duvarlarındaki bazı yazılar, haremdeki çekişmeler ve bazen haksızlığa uğramanın verdiği çaresizliğin yazıya dönüşmüş hali olarak dikkat çekiyor.

Haremde valide dairelerinin altında bodrum kısmında bir odanın duvarında yer alan iki yazıda şu ifadeler göze çarpıyor:
“(İki yek kuruşluk ayna kayboldu/Bunda oturanı hırsız tuttu, bu asrın ademleri) ve (Bağrı yanık Dilferib, Allah Garip, Allah Garip Aman Aman)”
Yazıdan cariyelerden birinin diğer harem sakinleri tarafından bir şey çalmakla suçlandığı, diğerinin haksız yere iftiraya uğradığı anlaşılıyor. Bu yazılardan cariyelerin okuma ve yazma bildikleri de anlaşılıyor.

HAREMİN GİZLİ KAPILARI

Haremin en büyük salonu Hünkar Sofası, bayramlaşma gibi bütün törenlerin yapıldığı yerdi. Bu törenlerde Harem sakinleri bir araya gelirdi. Salonda bir tarafta padişah, diğer tarafta valide sultan oturur, bayram tebriklerini kabul ederdi. Salonun 5 kapısı farklı kişilerin girmesi içindi. Biri hünkara, biri valide sultana, biri gözdeye ve biri padişaha ilk erkek çocuğu veren hasekiye ayrılan kapılardan diğeri saray sakinlerine aitti.

Salonun hemen üzerinde yer alan balkonda kadınlar müzik icra ederdi. Bu balkona çıkan merdivenler ana salondaki bir aynanın arkasında bulunuyor. Ayna bir kapı gibi aralanarak merdivenlere açılıyor. Gizli kapının kullanılmasının sebebi olarak ise salonun mimari estetiğinin bozulmaması gösteriliyor.
Ayrıca, haremin hamamları da 16. yüzyılda Osmanlı'nın su ve kanalizasyon tahliye sistemi hakkında bilgi veriyor. Daha sonraki yüzyıllarda batılı medeniyetlerin inşa ettiği saraylarda kanalizasyon sistemine dahi rastlanmazken bu hamamlarda duvar diplerinden geçen sıcak su hem ısınmayı hem de suyun tahliye edilmesini sağlamak üzere inşa edildi.

3. SELİM'İN MEŞK ODASI İLK KEZ GÖRÜNTÜLENDİ

Islahatları ile bilinen, müzisyen ve şair Sultan 3. Selim, haremde annesi Mihrişah Sultan'a bir has oda inşa ettirdi. Türk rokokosu tarzında yabancı sanatçılar tarafından bezenen bu oda ve bestekar Sultan 3. Selim'in “Meşk odası”, ilk kez görüntülendi.

Mihrişah Sultan'ın oldukça ince ve kıvrımlı süslemeleri olan duvarlar ve ahşap doğramalara sahip odasında, batılı ressamların yaptığı duvar resimleri de dönemin İstanbul Boğazı'ndan görünümleri yansıtıyor.

Hemen bu odanın birkaç basamak yukarısında ud ve ney ustası bestekar Sultan 3. Selim'in müzik çalışmalarını yaptığı “meşk odası” bulunuyor. Bu salonda da yine görkemli Türk rokoko tarzında mimari işlemeler göze çarpıyor.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal...

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye d...