Bizim yaptığımız; "Haram olmayan Gıybet"tir
Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri
söylemek, başka bir deyimle, kendimize
söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz
hakkında arkasından konuşmamız anlamına
gelir. Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda
kullanılır.
Fakat istisnalar vardır...
Şuralarda gıybet câizdir:
İslam uleması gıybet ve ifşanın hangi durumlarda caiz veya
gerekli olduğu konusunda önemli açıklamalar
yapmışlar, hatta kitaplar yazmışlardır. Bu açıklamalarda
caiz olan durumlar şöyle sıralanmıştır:
1 - Haksızlığa uğrayan bir kimse, hakkını alabileceğini,
zulmü engelleyebileceğini umduğu şahıslara durumu
anlatabilir.
***
2 - Dine ve ahlaka aykırı bir davranışını gördüğü kimsenin
bu durumunu gören ve bilenler, düzeltmesi
muhtemel olan kimselere aktarabilirler.
***
3 - Dince yanlış davrandığına inandığı bir kimsenin
davranışını, dini bilen bir kimseye (mesela müftüye)
anlatarak doğru bilgi (fetva) alma teşebbüsünde bulunabilir.
***
4 - Halkı korumak, onlar için hayırlı olacağı kanaatiyle
ilgililere bildirmek için ayıplar ve günahlar açıklanabilir;
bazı durumlarda bu caiz değil, gerekli (farz) olur.
Mahkemede şahitlik edecek şahısların da "yalan
söylemekten çekinmeyeceklerini gösteren" kusurları
hakime bildirilir.
***
5 - Bir kimse diğeri ile evlenmek, ortak veya komşu olmak,
ona bir şeyi emanet etmek, onunla bir iş yapmak,
ondan din ilmi öğrenmek... istediğinde kendini korumak
isteyen taraf, karşı tarafı tanıyan birisine "onun nasıl
bir kimse olduğunu" sorarsa, bildiği kusurlarını
açıklaması gerekir.
***
6 - Kamu görevinde istihdam edilen bir kimse ya buna ehil
değilse veya görevini kötüye kullanmaktan
çekinmeyeceğini gösteren bir günahı ve ahlaki kusuru varsa,
bunları bilen kimse, o şahsın amirine –kamuyu
korumak maksadıyla- durumu bildirmekle yükümlüdür.
***
7 - Günahını ve kusurunu gizlemeyen, açıkça yapan ve
gösteren kimsenin bu davranışlarını konuşmak,
haram olan gıybete girmez.
***
8 - Bir kimsenin "topal, kel, kör, köse" gibi bir
lakabı varsa ve o kimseyi anlatmak (tarif etmek, tanıtmak) için
bunları zikretmek gerekiyorsa mesela "Topal Osman"
denir ve bu haram olan gıybete girmez.
Bütün bu istisnaların ayetlerde ve hadislerde dayanakları
vardır.
Örneğin bu hususta bir Hadis-i Şerif şöyle;
Açıktan günah işleyenleri anlatmaktan niçin çekiniyorsunuz?
İnsanlar onları ne zaman tanıyacak? Onların
kötü eylemlerini anlatın ki, insanlar onlardan sakınsınlar,
zarar görmekten korunsunlar. (Beyhaki)
***
Başka bir misal;
Müşriklerin ileri gelenleri, Ebû Talib'e gelerek;
Ey Ebû Talib; yeğenin putlarımıza ve dinî inançlarımızı
kötüledi, akılsız olduğumuzu, babalarımızın,
dedelerimizin yanlış yolda gitmiş olduklarını söyleyip
durdu. Şimdi sen, ya onu bunları yapmaktan ve
söylemekten alıkoy veya aradan çekil." dediler.
Bu ve diğer haberler Peygamberimize (sallallahu aleyhi
vesellem) ulaşınca:
"Bunu bilesin ki, ey amca! Güneşi sağ elime, ayı da sol
elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden
vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar, yahut ben bu
uğurda canımı veririm." demiştir. (bk. Sîretu İbn
Hişam, 1/266; İbnu Seyyid’n-nas,Uyunu’l-eser, 1/132; İbn
Kesir, es-Sîretu’n-Nebeviye, 1/474; Beyhakî,
Delail’u’n-Nübüvve-şamile- 2/63; Taberî, 2/218-220).
Bizim yanlış yaptığımızı iddia edenlere soruyorum, haşa
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) de mi
yanlış yapmıştır?
Ayrıca "bu müşrikler zamanında bizi diğer kavimlerin
saldırısından korumuştur, o halde bunlara ses
çıkarmayayım" dememiştir.
Herkes bundan ders alsın.
O halde bize de şunu demek düşüyor; "Bunu bilesiniz ki,
ey insanlar! Güneşi sağ elimize, ayı da sol elimize
verseniz, biz yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmeyeceğiz.
Ya Allah, bu dini hâkim kılar, yahut biz bu
uğurda canımızı veririz."
Yorumlar