Hilafet’i kaldırıp yerine beşeri bir devlet düzeni kurdu. İslam Şeriatını kaldırıp Avrupa’dan kopya ettirdiği kanunları getirdi. Kur’an’ın hükümlerini hayatın iktidarından uzaklaştırdı. Kur’an öğrenmeyi bile yasakladı; 1930’da tüm Türkiye’de sadece 3 Kur’an kursu kalmıştı.
Medreseleri ve dini eğitim kurumlarını kapattırdı. Pek çok camiyi sattırdı, başka amaçlara tahsis ettirdi. İbadethane olan Tekke’leri tümden kapattırdı. Ayasofya Camiini müzeye döndürdü.
Namazı Türkçeleştirmek istedi; hatta Göztepe Camiinde ilk Türkçe Namaz da kılındı. Ezanı Türkçe okuttu. İslam’da reform çalışmalarını başlattı. Bu, daha sonra “İbadeti Zamana Uydurmak ve İslamiyet’i Islah Projesi”ne dönüştü. Bu projeye göre camilere saz, kanun, keman, piyano, darbuka, ney gibi musiki aletleri konacak ve namaz musiki eşliğinde kılınacaktı. İbadet dili Türkçe olacaktı. Camilere Kiliseler gibi sıra konacaktı. Secde edilen yer, zeminden 20-25 santim yüksekte olacaktı. Kur’an’a yeni sureler eklenecek(!), namaz iki vakte indirilecekti!
Sıra gecesi düzenler gibi sazlı-sözlü Kur’an tilavetleri ve mevlid seansları yaptırdı. Hem de hafızlara... Hem de 1931’in Ramazan ayı içinde...
Meğer hafızmış. Namaz da kılarmış.
Mustafa Kemal’in fedailiğini yapan, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki başta Ali Şükrü Bey olmak üzere çok sayıda Devrim muhalifini suikastle öldüren kişi olan Topal Osman’ın hayatını filme aktaran senarist/yönetmen öyle diyor. Gerçekleri tersyüz edercesine, “Topal Osman’ın katil olduğu inanışını kırmaya çalıştık” diyebiliyor. Sonra ekliyor:
“Mustafa Kemal dinsiz deniyor. Namaz kılmaz olarak biliniyor ama bunlar çok yanlış... Mustafa Kemal 8 yaşında hafız olmuştur. Dini bütün bir insandır.”
Ama, “dini bütün” insanın dine yaptıklarını görünce kafamız karışıyor; buna açıklama yok.
Filmde Mustafa Kemal’in namaz kıldığı sahnelere özellikle yer verdiklerini ifade eden senarist/yönetmen, hızını alamıyor ve “Topal Osman bir cumhuriyet şehididir” diyerek, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki fail-i meçhullerin fail-i malûm’u olan bir katili şehid mertebesine çıkarıyor. Oysa şehid dediği kişi, pek çok Devrim muhalifini; hatta M. Kemal’in Meclis’teki en büyük muhalifi olan Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’i de öldürmüş, suçu tesbit edilince de M. Kemal’in kendini aldattığını ve kullandığını iddia ederek bir gece Çankaya köşkünü basmıştı da, M. Kemal kaçırılarak kurtarılmıştı. Topal Osman baskın sırasında öldürülmüştü; burayı nedense es geçiyor.
Topal Osman olayında asıl sual şu: Acaba M. Kemal, Ali Şükrü Bey’i adamlarına boğdurarak öldüren, suçu anlaşılınca da kendisini öldürmek için Çankaya Köşkü’ne saldıran ve muhafızları tarafından öldürülen Topal Osman için sonradan niçin anıt mezar yaptırmıştı?
Bilemiyorum, ama Falih Rıfkı Atay, ünlü “Çankaya” adlı kitabında şunları yazıyor:
“Vak’a çok önemli. Boğduran Mustafa Kemal’in Muhafız Komutanı. Mustafa Kemal’in evini bekleyen erler onun adamları. Düşmanlar cinayeti Mustafa Kemal’den biliyorlardı.”
Senarist/Yönetmenin, filminde “Cumhuriyet şehidi” olarak lanse ettiği Topal Osman’ın yaptıklarına ve M. Kemal ile ilişkisine dair hakikatleri tarihçilere ve TBMM’ne havale ediyor, M. Kemal’in namazına ve hafızlığına geçiyorum.
Acaba, namaz kılan M. Kemal, niçin camilerin satışını, amacı dışına çıkarılmasını, ibadethane olan tekkelerin kapatılmasını ve daha pek çok icraatı yapmış veya yaptırmıştı? Bunu yapanın namazının ne önemi kalırdı? Hafız M. Kemal, niçin Kur’an-ı Kerim’in hükmünü hayattan uzaklaştırmıştı? Bunu yapan, hafız olsa ne önemi kalırdı?
“Koruma Kanunu” yürürlükteyken, daha fazlasını yazmak mümkün değil. Ancak, size filmcinin “hafız” diye tanıttığı “M. Kemal’in Kur’an okumaları”na dair iki sahne anlatayım da işin iç yüzünün ne olduğuna siz karar verin. Hafız Saadettin Kaynak anlatıyor:
“En sonunda Atatürk ayağa kalktı.... Önündeki masada Türkçe Kur’an açık duruyordu. Fatiha Sûresi’nin Türkçesini ezberlemişti.... okumaya başladı.... Okudu, o kadar güzel ve canlı okudu ki, güzel ve canlı okuyan bile hayran oldu.... Okumasını bitirdikten sonra, Ayasofya’da da böyle okunmasını tavsiye buyurdular....”
Bir diğer sahne:
“O gece sarayın muayede salonunda bütün hafızlar toplandık.... Bunlar Türkçe Kur’an okunması tecrübesinde bulunmak için çağrılan kimselerden ibaretti. Saz heyeti de vardı.”
Evet...
Topal Osman, “Cumhuriyet şehidi”ymiş. M. Kemal, “musalli ve hafız”mış.
Peki, ya tarihi gerçekler?...
Faruk Köse
Medreseleri ve dini eğitim kurumlarını kapattırdı. Pek çok camiyi sattırdı, başka amaçlara tahsis ettirdi. İbadethane olan Tekke’leri tümden kapattırdı. Ayasofya Camiini müzeye döndürdü.
Namazı Türkçeleştirmek istedi; hatta Göztepe Camiinde ilk Türkçe Namaz da kılındı. Ezanı Türkçe okuttu. İslam’da reform çalışmalarını başlattı. Bu, daha sonra “İbadeti Zamana Uydurmak ve İslamiyet’i Islah Projesi”ne dönüştü. Bu projeye göre camilere saz, kanun, keman, piyano, darbuka, ney gibi musiki aletleri konacak ve namaz musiki eşliğinde kılınacaktı. İbadet dili Türkçe olacaktı. Camilere Kiliseler gibi sıra konacaktı. Secde edilen yer, zeminden 20-25 santim yüksekte olacaktı. Kur’an’a yeni sureler eklenecek(!), namaz iki vakte indirilecekti!
Sıra gecesi düzenler gibi sazlı-sözlü Kur’an tilavetleri ve mevlid seansları yaptırdı. Hem de hafızlara... Hem de 1931’in Ramazan ayı içinde...
Meğer hafızmış. Namaz da kılarmış.
Mustafa Kemal’in fedailiğini yapan, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki başta Ali Şükrü Bey olmak üzere çok sayıda Devrim muhalifini suikastle öldüren kişi olan Topal Osman’ın hayatını filme aktaran senarist/yönetmen öyle diyor. Gerçekleri tersyüz edercesine, “Topal Osman’ın katil olduğu inanışını kırmaya çalıştık” diyebiliyor. Sonra ekliyor:
“Mustafa Kemal dinsiz deniyor. Namaz kılmaz olarak biliniyor ama bunlar çok yanlış... Mustafa Kemal 8 yaşında hafız olmuştur. Dini bütün bir insandır.”
Ama, “dini bütün” insanın dine yaptıklarını görünce kafamız karışıyor; buna açıklama yok.
Filmde Mustafa Kemal’in namaz kıldığı sahnelere özellikle yer verdiklerini ifade eden senarist/yönetmen, hızını alamıyor ve “Topal Osman bir cumhuriyet şehididir” diyerek, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki fail-i meçhullerin fail-i malûm’u olan bir katili şehid mertebesine çıkarıyor. Oysa şehid dediği kişi, pek çok Devrim muhalifini; hatta M. Kemal’in Meclis’teki en büyük muhalifi olan Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’i de öldürmüş, suçu tesbit edilince de M. Kemal’in kendini aldattığını ve kullandığını iddia ederek bir gece Çankaya köşkünü basmıştı da, M. Kemal kaçırılarak kurtarılmıştı. Topal Osman baskın sırasında öldürülmüştü; burayı nedense es geçiyor.
Topal Osman olayında asıl sual şu: Acaba M. Kemal, Ali Şükrü Bey’i adamlarına boğdurarak öldüren, suçu anlaşılınca da kendisini öldürmek için Çankaya Köşkü’ne saldıran ve muhafızları tarafından öldürülen Topal Osman için sonradan niçin anıt mezar yaptırmıştı?
Bilemiyorum, ama Falih Rıfkı Atay, ünlü “Çankaya” adlı kitabında şunları yazıyor:
“Vak’a çok önemli. Boğduran Mustafa Kemal’in Muhafız Komutanı. Mustafa Kemal’in evini bekleyen erler onun adamları. Düşmanlar cinayeti Mustafa Kemal’den biliyorlardı.”
Senarist/Yönetmenin, filminde “Cumhuriyet şehidi” olarak lanse ettiği Topal Osman’ın yaptıklarına ve M. Kemal ile ilişkisine dair hakikatleri tarihçilere ve TBMM’ne havale ediyor, M. Kemal’in namazına ve hafızlığına geçiyorum.
Acaba, namaz kılan M. Kemal, niçin camilerin satışını, amacı dışına çıkarılmasını, ibadethane olan tekkelerin kapatılmasını ve daha pek çok icraatı yapmış veya yaptırmıştı? Bunu yapanın namazının ne önemi kalırdı? Hafız M. Kemal, niçin Kur’an-ı Kerim’in hükmünü hayattan uzaklaştırmıştı? Bunu yapan, hafız olsa ne önemi kalırdı?
“Koruma Kanunu” yürürlükteyken, daha fazlasını yazmak mümkün değil. Ancak, size filmcinin “hafız” diye tanıttığı “M. Kemal’in Kur’an okumaları”na dair iki sahne anlatayım da işin iç yüzünün ne olduğuna siz karar verin. Hafız Saadettin Kaynak anlatıyor:
“En sonunda Atatürk ayağa kalktı.... Önündeki masada Türkçe Kur’an açık duruyordu. Fatiha Sûresi’nin Türkçesini ezberlemişti.... okumaya başladı.... Okudu, o kadar güzel ve canlı okudu ki, güzel ve canlı okuyan bile hayran oldu.... Okumasını bitirdikten sonra, Ayasofya’da da böyle okunmasını tavsiye buyurdular....”
Bir diğer sahne:
“O gece sarayın muayede salonunda bütün hafızlar toplandık.... Bunlar Türkçe Kur’an okunması tecrübesinde bulunmak için çağrılan kimselerden ibaretti. Saz heyeti de vardı.”
Evet...
Topal Osman, “Cumhuriyet şehidi”ymiş. M. Kemal, “musalli ve hafız”mış.
Peki, ya tarihi gerçekler?...
Faruk Köse
Avrupa’dan kopya ettirdiği kanunları getirdi. Kur’an’ın hükümlerini hayatın iktidarından uzaklaştırdı. Kur’an öğrenmeyi bile yasakladı; 1930’da tüm Türkiye’de sadece 3 Kur’an kursu kalmıştı.http://gercektarihdeposu.blogspot.com |
Yorumlar