İman ve İslam İman 4.BÖLÜM
Bismillahirrahmanirrahim
İman" ve "İslâm" kelimelerinin lûgat manaları birbirinden farklıdır. İslâm kelimesi (S-L-M) kökünden gelip; itaat, inkiyad ve bir şeye teslimiyet manalarına gelir. Istılâh'ta ise; "Allahû Teâla (cc)'ya teslim olmak Resûl-i Ekrem (sav)'in din hususunda bildirmiş olduğu haber ve hükümleri kabul etmek" demektir. İmam-ı Maturidi: "Bize göre iman ile İslâm, her ne kadar lûgat ve lafız itibariyle manaları aynı değil ise de; kendileriyle murad edilen mahiyet incelendiğinde aynı olduğu görülür." buyurmaktadır. Esasen İslâmiyetin şartlarından bir kısmını inkâr eden kimse, imandan da çıkmıştır. Keza iman esaslarından bazılarını kabul etmek sûretiyle imandan çıkan kimse, İslâmiyetten uzaklaşmış ve kâfir olmuştur.
"İman" aziz ve celil olan Allahû Teâla (cc)'yı; haber verdiği emir ve yasaklarında tasdik etmekten ibarettir. "İslâm" ise onun ulûhiyetine boyun eğip itaat eylemektir, bu da ancak onun emir ve nehyini benimsemekle gerçekleşebilir. O halde taşıdıkları hüküm bakımından iman, İslâmdan ayrılamaz ve aralarında mugayeret (birbirine zıtlık) bulunamaz. İman ile İslâm'ın birbirinden ayrı şeyler olduklarını iddia eden kimseye sorulur: "Mü'min olup da müslim olmayan, yahud da müslim olup da mü'min olmayan kimsenin hükmü nedir?" Eğer biri için mevcud olup da, öteki için bulunmayan bir hüküm isbat edilebilirse ne âlâ, aksi takdirde sözünün yanlışlığı ortaya çıkmış olur."
İmam-ı Maturidi (rha) İman ve İslâm'ın mahiyet olarak bir olduğunu izah ederken şu kat'i nasslara dayanmaktadır. Kur'an-ı Kerim'in hükümleri incelendiği zaman, mahiyet olarak iman ve İslâm'ın bir olduğu sabit olur. Allahû Teâla (cc): "Ey mü'minler (Yahudi ve Nasrani'ler sizi kendi dinlerine davet ettikleri zaman) deyin ki: Biz Allah'a bize indirilen Kur'an'a, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakûb'a ve torunlarına indirilenlere, Musa'ya, İsa'ya verilene (Kitaplara) iman ettik. Onlardan hiç birini (Kimine inanmak, kimini inkâr etmek sûretiyle) diğerinden ayırt etmeyiz. Biz (Allah'a) teslim olmuşuz"(48) buyurarak, onlara kendisi ile mü'min oldukları İslâm ismini vacip kılmıştır. Yunus sûresinde varid olan kavl-i celilinde Allahû Teâla (cc): "Musa da kavmine şöyle dedi: "- Ey kavmim, eğer siz (gerçekten) Allah'a iman ettiyseniz, O'nun birliğine (ihlasla) teslim olmuş müslimlerseniz artık ancak O'na güvenip dayanın" kavl-i celili de tıpkı onun gibidir. Onları iman ettikleri hususlarla müslüman yapmıştır. Allahû azze ve celle "Onlar İslâm'a girdiklerini senin başına kakıyorlar. (Onlara) de ki: "Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Bilakis sizi imana muvaffak ettiği için size Allah minnet eder, eğer siz (inandık demenizde) sadık kimselerseniz" buyurmakla, imanlarında sadık olanların müslüman olduğunu beyan etmiştir. Meleklerin "Derken orada (Lût (as)'ın memleketinde) mü'minlerden kim varsa çıkardık. (Ki kalan kâfirleri helâk edelim) Fakat orada müslümanlardan bir ev halkından başkasını bulamadık" dediklerini, Allahû Teâla (cc) Kur'an-ı Kerim'inde zikretmiştir. Binaenaleyh Allahû Teâla (cc) müslüman olanları mü'minler olarak vasıflandırmıştır. Yani ayni mahiyette beyan etmiştir. Hakikatte iman ile İslâmın aynı olduğu sabit olmuştur.
Hz. Abdullah b. Ömer (ra)'den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te Resûl-i Ekrem (sav): "İslâm beş şey üzerine bina olunmuştur. (Bu beş şey) "Allah'tan başka ilah yoktur. Hz. Muhammed O'nun elçisidir" demek, (Kelime-i Şehadet getirmek), namaz kılmak, zekât vermek, hacc etmek ve Ramazan orucunu tutmaktır" buyurmuştur. Bu aynı zamanda "İslâm'ın beş şartı" diye isimlendirilmiştir. Hadis-i Şerif'te "Kelime-i Şehadet" getirmek; yani iman, İslâm diye isimlendirilmiştir.
Eş'ari ulemâsı; İslâm'ın imandan daha geniş olup, imanı da içine aldığı hususu üzerinde durmuştur. İman'ın manası kalben tasdiktir. İslâm'ın manası ise inkiyad edip, teslim olmaktır. Zarurat-ı Diniyye'yi kat'i olarak tasdik eden bir kimsenin; teslim olandan başka birisi olması mümkün değildir. Ancak her teslim olan, tasdik eden manasına değildir. Nitekim münafıklar zahiren müslüman gibi göründükleri halde, kalben tasdik etmemişlerdir. Eş-Şehristani "İslâm lafzı; hem mü'min, hem münafık için kullanılan müşterek bir lafızdır" demek sûretiyle, bunu gündeme getirmiştir. Ehl-i Sünnet ulemâsı, münafıkların akaid noktasından kâfir olduğu hususunda müttefiktir. Ancak, dil ile inandıklarını ikrar ettikleri için dünyevi ahkâm noktasından, müslüman gibi muamele görürler.
Sevgili kardeşlerim ALLAHcc rızası için sayfamızın daha fazla görülür duyulur olması için aşağıdaki
Bunu Google'da önerin G+1 İşaretini tıklayınız
Yorumlar